Bu sene Artist 2017 // 27. İstanbul Sanat Fuarı yine oldukça
devrimci sayılabilecek bir güncel sanat deneyine tanık oluyor. Ezgi
Bakçay ve Eda Yiğit koordinatörlüğünde gerçekleşecek olan sergi
geçen sene olduğu gibi tek küratörlü bir yapı yerine çok küratörlü
bir yapıyla 4 Kasım’da Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde kapılarını
açıyor. Ütopya temasını merkeze alarak şekillenen ve 25 kolektif
sergiden oluşan 27. İstanbul Sanat Fuarı’nın programında ayrıca
konserler, söyleşiler, performanslar, atölyeler, sergi söyleşileri,
paneller de yer alacak.
Artist 2017’nin önemli bir diğer özelliği de çok farklı
kulvardan katılımcıların yer alması. Küratörlük ve sanatçılık
deneyimi olan katılımcıların yanı sıra, daha önce herhangi bir
güncel sanat olayında küratörlük ve sanatçılık deneyimi olmamış ve
fakat konuyla ilgili çalışmalar yapmış farklı dallardan akademisyen
ve sanatçıların da sergide yer alıyor olması oldukça önemli bir
ayrıntı.
Bir etnomüzikolog ve ses araştırmacısı olarak beni özellikle
heyecanlandıran ise bu sergide yer alan seslerin ve dolayısıyla
müziklerin hem metaforik olarak hem de kelimenin gerçek anlamındaki
çeşitliliği. Çeşitlilik derken, gerçekten dudak uçuklatacak bir
çeşitlilikten, yani: Bakterilerin müziğinden, çağdaş müziğe;
Anadolu aşık müziğinden, elektronik müziğe; gelenekselden
beslenen deneysel müziklerden, “hava, nefes ve sesin birbirleriyle”
ilişkilerini irdeleyen yerleştirmelere; ses enstalasyonlarından,
ses heykellerine uzanan geniş bir yelpazeden bahsediyorum.
Artist 2017’de yer alacak seslerin ve deneyimlerin bu denli
farklı olması aslında Artist 2017’yi başlı başına ütopik bir deney
haline getiriyor! Bu da serginin çok farklı dallardan sesle ve
müzikle ilgilenen sanatçıyı, müzisyeni, araştırmacıyı, mimarı ve
akademisyeni bir araya getiriyor olmasından kaynaklanıyor.
Bu noktada Önder Kılınç’ın kuruculuğunu yaptığı ve Artist 2017
bünyesinde performanslar da sergileyecek olan Robanima
Kolektifi’nden de bahsetmek gerek. “Koşulsuz bir şekilde ses
odaklı, ortak paydası ses olan her türlü görsel/işitsel üretime
açık olan” Robonima için, ister istemez Karga’dan Murat Seçkin’in
söylediği “Burası fotokopi makinasından ve onun sesinden rahatsız
olmayanların; koşulsuz bir şekilde ses üretebilenlerin, dünyaya
karşı hassas bir şekilde düşünebilenlerin kolektifi” cümlesi
geliyor aklıma. Artist 2017’de sadece bakterilerin müziğini merak
edenler değil aynı zamanda fotokopi makinasının sesinden rahatsız
olmayan ve onu bir çalgı olarak kullanabilecek kadar açık fikirli
müzisyenler dahi var!
Ses ve müzikle ilgili işlerin bulunduğu sergiler dışında Artist
2017’de tamamen ses ve müziğe adanmış “Sessel Ütopyalar” adlı bir
sergi de var. Etnomüzikolog ve müzisyen Evrim Hikmet Öğüt’ün
küratörlüğünü yaptığı “Sessel Ütopyalar” temel olarak “müziğin ne
olduğu, hangi seslerin müziğe dahil olduğu, gürültünün ne kadar
müziğin parçası olduğu; anlam dünyamızı ve tahayyülümüz genişleten
ve hatta “zorlayan, sessel ve müziksel üretim biçimleri, araçları,
ortamları ve dahi tarihsel ütopya fikirlerinin müziksel ifadeleri
nelerdir” gibi sorular etrafında şekillenen bir sergi.
Sessel Ütopyalar’da (bütün sergi alanına yayılmış) üç
tane ses yerleştirmesi/heykeli ve ayrıca iki
de konser yer alıyor (Volkan İncüvez konseri, Urum Ulaş
Özdemir açıklamalı dinletisi). Bahsettiğim yerleştirmelerde,
ses kolonları oluşturmaya yarayan ve özel olarak bu sergi için
üretilmiş ses kubbeleri yer alıyor. Bu ses kubbelerini kullanan ve
ütopya fikrini tartışan ve üç çağdaş besteci (Tuna Pase, Deniz
Güngören) tarafından üretilen üç ses işi de, benim görmeyi/işitmeyi
merakla ve sabırsızlıkla beklediğim işlerden.
Bunların yanında, 5 Kasım’da (saat 15.00-16.00), Sessel
Ütopyalar sergisi bünyesinde Evrim Hikmet Öğüt, Tuna Pase ve benim
de dahil olacağım Sessel Ütopyalar başlıklı bir de söyleşi vuku
bulacak. Bu söyleşi üç temel başlık altında şekillencek:
1. Konvansiyonel olmayan ses/müzik üretimi, ortamı, ilişkileri
ve formları ile güncel müzik üretimine dair sorular.
2. Ütopya fikirlerinin müziksel temsili ve bu bağlamda 1940’lar
sonrası çağdaş/deneysel/yeni müzik ortamı ve ütopya ilişkisi.
3. Etnomüzikolojik olarak en geniş anlamıyla MÜZİK için ütopya
nasıl bir yer olurdu?
Bu son soru, aslında aynı zamanda bir ses enstalasyonu ile yer
aldığım ve Sanat tarihçisi, küratör ve sanat eleştirmeni Fırat
Arapoğlu’nun küratörlüğünü yaptığı “Düşleyebileceğin tek yer…”
sergisinin kataloğuna yazmış olduğum yazıda cevaplar bulmaya
çalıştığım bir soruydu. (Bu minvalde müzik ve dansı ayrı düşünmek
mümkün olmadığından, bu katalogda yer alan ve Berna Kurt’un
yazdığı dans ve ütopya ile ilgili yazının ismini anmadan
geçmeyelim.)
Artist 2017 gibi zengin bir içeriğe sahip ve üstüne bir de
işlediği kavramların sınırlarını zorlayan hatta yerle bir eden
deneyimler, bu sürece aktif olarak katılan herkesin müzik,
ses, dans, hareket performans ve ütopya ilişkisi vs. üzerine
düşüncelerini sorgulamasına, tartışmasına ve yeniden
şekillendirmesine sebep olacak bir bilişsel disonans yaratacak.
Artist 2017’ye gitmeden evvel kafamdaki fikirleri yarın ana
hatlarıyla yazacağım çünkü Artist 2017’nin ardından neler öğrenmiş,
neleri yeniden yorumlamış, ve bildiğimi düşündüğüm meseleler bu
deneyimden sonra nasıl şekillenmiş anlamak istiyorum.
Uzun lafın kısası, lütfen Tüyap Kitap Fuarı'yla eş zamanlı
gerçekleşecek, bu dokuz günlük sanat hadisesini kaçırmayın!
*Artist 2017’ye katılan Küratörler ve Katılımcı Kuruluşlar:
Alan İstanbul, Atelier Muse, Bahçe Grubu, Barış Seyitvan, Pınar
Derin Gençer/Istanbul Performance Art, Ekmel Ertan (Amber
Platform), E-Skop, Begüm Özden Fırat, Evrim Hikmet Öğüt, Fırat
Arapoğlu, Ezgi Bakçay – Eda Yiğit, Galeri Bu, Galier D’art,
Kadıköy Tüketim Kooperatifi, Karşı Sanat Çalışmaları, Mahmut Wenda
Koyuncu, MerkezkaÇ Sanat Kolektifi, Mixler, Noks, Rafet Aslan,
Rhythm Section, Selanik Çağdaş Sanat Müzesi Ve Selanik Bienali,
Sezgin Boynik, Taner Güven, Taşeron Sanat İnsiyatifi, Versus Art
Project, Zeynep Sayın – Feyyazaz Yaman. Sergi tasarımını
ise Onur Karahan/Muka Mimarlık ve Sevim
Sancaktar/Karşılaşmalar yapmış.
**Yard. Doç Dr., Altınbaş Üniversitesi Sosyal Bilimler
Bölümü