Soçi zirvesinden çıkan sonuç sürpriz değil. İtirazlarına rağmen, bir yandan Türkiye ile belirli alanlarda iş birliği sürecek ama diğer yandan Rusya ve İran’ın öngördüğü süreç işleyecek.
Soçi toplantısını “üçlü zirve” olarak tanımlamak yanlış. Rusya ve İran bir tarafta, Türkiye bir tarafta.
Bundan sonra olacak olan, Rusya’nın daha sonra Cenevre sürecine dönüşen ilk Viyana toplantısında ortaya koyduğu önerilerin hayata geçirilmesi.
Rusya Kasım 2015’teki Viyana toplantısında “Suriye ve Esad’ın geleceğine Suriye halkının karar vermesi gerektiğini” savunmuş ve katılımcı tarafların prensipte bu öneriyi kabul ettikleri açıklanmıştı. Batı bloku o dönemde siyasi çözümden “Esad’ın gitmesini” anlıyordu.
Bu çekişme Cenevre süreci ve sonrasında Batı blokunun Suriye’den çekilmesine kadar sürdü.
Bir zamanlar Suriye konusunda ABD ve Türkiye ile aktif iş birliği ve açıklama üstüne açıklama yapan Fransa, İngiltere gibi ülkeler Astana’dan çok önce sessizliğe gömüldü. Suriye dosyası daha sonra kendiliğinden Rusya’ya kaldı.
Erdoğan aslında çoktan Suriye konusunda politika değişikliğine gitmesi gerektiğini gördü ancak müttefikleri çekilmesine rağmen Türkiye Kürtler nedeniyle Suriye’den çıkamıyor.
Eğer Kürtler konusunda çekincesi olmasaydı tersi düşünülebilirdi ancak Soçi ve öncesinde yapılan toplantılarda dile getirilen ve tüm Suriye’yi kast ederek kullanılan “Suriye’de siyasi çözüm” için Türkiye’nin yapabileceği bir şey yok.
Bu nedenle Türkiye artık “Suriye” dediğinde bundan Şam’ı ve diğer illeri değil “Kürt yoğun bölgeleri ve özelde PYD/YPG’yi” anlamak lazım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım Soçi’den önemli kararlar çıkabileceğini ifade etmişlerdi. Bu ifadeler kamuoyuna iktidarın hangi kararların çıkacağı konusunda bilgi sahibi olduğunu düşündürdü. Ama çıkan kararlar bilgiden çok “Kürtleri dışlayacak bir siyasi çözüm açıklaması beklentisinin” olduğunu gösterdi.
Zirveden Türkiye’nin istediği sonuç çıkmadı. Açıklamalar Türkiye ile Kürtlerin de sürece katılmasını savunan Rusya ve birlikte hareket ettiği İran arasında zaten zirve öncesinde var olan görüş ayrılığının giderilemediğini gösteriyor.
Bu durum Putin’in “ulusal diyalog kongresine istisnasız her etnik ve dini grubun katılması gerektiğini” söylemesi, Ruhani’nin destek niteliğindeki sözleri ve Erdoğan’ın “eli kanlı çeteyi meşru aktör olarak göremeyiz” ifadeleri ile net biçimde ortaya kondu.
Siyasi çözüm, yeni anayasa, şeffaf seçimler işin “kolay” tarafı, ayrıntılarda olsa da en azından başlıklarda ihtilaf yok. Ruhani’nin “adil ve şeffaf seçimler yapılsın” ifadesi ise bir yandan meydan okuma. Hatırlatma babında yine Viyana ve Cenevre’ye dönelim: Rusya en baştan “Esad’ın geleceğine Suriye halkı karar verir” derken işte tam da Ruhani’nin Soçi’de söylediğini kastediyordu. Gerçekten de Suriye’de Esad’a olan destek hiçbir zaman yüzde 60’ın altına düşmedi. Batı ve Türkiye bu nedenle “siyasi çözüm ve seçimler olsun” derken diğer yandan bunların olmaması için çaba sarf etti zamanında. Erdoğan sorun daha küçükken Esad’ı devirme düşüncesiyle hareket etmesinin şimdilerde “güvenlik kaygısına neden olan Kürt dinamiğini” ortaya çıkaracağını hesaplayamamıştı.
Sonuç olarak Soçi’yi Türkiye + Rusya – İran toplantısı olarak görmek lazım. Rusya ile İran Suriye’ye yaklaşımlarında tam mutabık hareket ettiklerini ortaya koydular. Türkiye ise ABD (ve Batı) ile sorun yaşadığı bugünlerde ikili ile daha yakın, ancak sorunlar küçük değil ve başta Kürt meselesi olmak üzere her an “arıza çıkabilir.” Arıza çıkmamasının tek koşulu ikilinin de Kürt politikalarında Türkiye ile benzer bir çizgiye gelmesi. Ama bunun Türkiye’nin kaygılarından dolayı değil kendi önceliklerinden olacağını söylemek mümkün.
Esad’ın Soçi ziyareti ve zirveden sonra yapılan açıklamalar Suriye’de bundan sonraki süreç için yeterince işaretler verdi. Siyasi süreç işleyecek, seçimler yapılacak, yeni anayasa hazırlanacak ve halkın oylamasına sunulacak. En önemlisi Kürtler sürece dahil edilecek.
Artık “ABD’nin gönderilmesi ve Kürtleri kazanma çabaları takvimine” geçildi. Ulusal Diyalog Kongresi'ne herkesin katılması isteniyor. Bu arada Ulusal Diyalog Kongresi sadece Türkiye’nin değil PYD’nin de önüne “tercih” seçenekleri çıkartacak, ABD’nin PYD üzerindeki etkisi de test edilmiş olacak.
ABD ve Soçi katılımcıları dışında artık Suriye ile ilgilenen olmadığı ve ABD üç ülkeyi de rahatsız eden politikalar yürüttüğü için “3’lü zirve” ifadesi kullanıldı. Ancak yapılan açıklamalara (ve çıkan sonuçlara) baktığımız zaman, İran ile Rusya arasında gelecekte Kürt yaklaşımı konusunda çıkabilecek pürüz ihtimali de olsa buluşmaya 2+1 zirvesi demek daha doğru olur.