“Hamas, Hizbullah veya Husilerle savaşırken aslında katil İran'la savaşıyoruz” diyordu Netanyahu, ABD Kongresi’nde. Ve ekliyordu, İsrail’in yaptıklarına karşı çıkanlar, "İran'ın kullanışlı aptalları”dır.
Ülkesine döner dönmez de “operasyon”un başına geçip emri verdi. İlk önce Hizbullah’ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükrü Beyrut’ta, hemen ardından da Gazze’de müzakerelerin muhatabı Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye, İsrail tarafından öldürüldü.
Aynı zaman diliminde (biraz gözden kaçan) bir operasyon daha oldu. İran destekli Haşdi Şabi’nin, Irak Babil'deki 47'nci tugayındaki iki birlik, ABD insansız hava araçları tarafından vuruldu.
Açıktır ki bu üç saldırı (üçünün de ortak keseni İran), Netanyahu’nun ABD ziyareti sırasında alınmış bir karardır.(1) Ne ABD’ye rağmen ne de ABD’nin onayıyla falan değil, bizzat birlikte ortak karar alınmış ve birlikte, eşgüdümlü uygulanmış bir operasyondur.
İsrail’e siyasi, askeri, ekonomik desteği biraz olsun azaltmamış, tam tersine şu an süren katliamlar süresi içinde bunları kat be kat arttırmış bir ABD, İsrail’in öldürdüğü 40 bin kişinin ortak katili değilmişçesine kenarda duruyor.
Ama olsun, dünya kamuoyuna; ABD’nin “savaşın yayılmasını istemediği”, Netanyahu’yu ikna etmeye çalıştığı, demokratların ılımlı olduğu, İsrail içindeki muhaliflerin etkili bir siyasi figür olduğu, Netanyahu’nun her an düşebileceği, falan filan, falan filan yayıla dursun… Sakın dünya halkları, kendi devletlerini zorlamasın, sahte bir umutla “dondurulsun”lar. (Bir de İsrail destekçisi gizli megafonlar, bolca bu malzemeleri kullansın)
Bundan 30-40 yıl önce olsa hiç bunlara gerek duymazlardı; CNN’e servis edilen petrole bulanmış bir karabatak görüntüsü nasıl Körfez Savaşı’nın “meşruluğunu” oluşturmuşsa tek bir “fotoğraf” yeterli olurdu. Ama bugün işler daha “çetrefilli”. Ve daha “ince” çalışmak gerekli. Meşruiyet için mağduriyet kanıtlanmalı, direnişin terör olduğu gösterilmeli ve elbette karşı tarafın ortak düşman olduğu kabul ettirilmeli! (Bunları fark etmeyenler aptaldır, zaten)
Aslında cümleyi bizler kurmalıyız; bugün Ortadoğu halklarına yaşatılanlar İsrail tetikçiliğinde gerçekleştirilen (dün olduğu gibi) ABD tezgahıdır. Ve “tezgah”ın başlangıç aşamasındayız. Bunu görmeyenler aptaldır!
AMAÇ BELLİ BAHANE DEĞİŞKEN
İsmail Haniye’nin Tahran’da, üstelik yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yemin törenine denk getirilerek öldürülmesi “siyasi hedef”in en açık ifadesi zaten. “Ilımlı” Pezeşkiyan, bundan sonra “ılımlı” kalmaya devam edebilir mi? Bir müzakereci olarak Haniye’nin katledilmesi, Filistinlilerle barış istenmediğinin bir kanıtı değil mi? Ama asıl önemli olan Haniye suikastının, yaşadığı Katar Doha’da değil, hatta hava yolculuklarından birinde değil, İran’ın başkentinde ve yeni cumhurbaşkanı görevi devraldıktan birkaç saat sonra yapılmasıdır.
Öncekilerin ve bu 3 operasyonun sonucunda Filistin halkı teslim mi olacak, Hizbullah Lübnan’dan çekilecek, İran kulağının üstüne mi yatacak? Ne bekliyor ABD ve İsrail? Elbette İran ya da Direniş Eksenindekiler “yanıt” verecek! Sonra??
Yanıtın ne olacağı, bir sonraki aşamanın da “başlangıç”ını oluşturacak. Taa ki İran’a topyekun bir saldırıya kadar bu zincir halkaları birbirine eklenecek. Şimdiye kadar suikastlarla süren, zaman zaman üstlerin, elçiliklerin bombalanmasıyla eklenen İran ile gerilimi tırmandırma “taktiği”, İran’ın verdiği yanıtların “yetersizliği” nedeniyle bir türlü daha ileri bir düzeye sıçratılamamıştı. İsrail’in zorladığı ve “istediği” aşama budur. Yani İran öyle “yanıt”lar versin ki İsrail tetiği çeksin, ABD yanında olmaya “mecbur” kalsın, İngiltere ve Fransa “iteklensin” ve üç-beş güne sıkıştırılmış bir zaman dilimi içerisinde İran’ın askeri ve ekonomik bütün alt/üst yapısının yok edileceği bir askeri harekat gerçekleştirilsin.(2)
Kuşkusuz böyle bir durum karşısında İran elinde ne var ne yoksa topyekun karşılık verecektir, büyük ihtimalle! Sadece bölgede değil, sadece konvansiyonel silahlarla değil, başta Avrupa ülkelerindeki destekçileri eliyle ve (eğer varsa) nükleer, kimyasal, biyolojik silahları ile…
Bilinebileceği üzere, İsrail-ABD cephesinin bu durumu öngörmüyor olması aptallık olur. Ama tahmin edilebileceği üzere bu durum savaş zayiatı olarak makul karşılanmakta. Ne de olsa elde edilecek sonuç, çok karlı!
Asıl önemli olan “üçüncü taraflar”ın bu işe taraf olmasını engellemek! Yani Rusya’nın, Çin’in ve diğerlerinin…
Hadi Rusya’nın başındaki belayı biliyoruz. İran’a açıktan vereceği desteğin karşılığını Ukrayna’da kat be kat kendisine ödetirler, korkusu yaşayacaktır. Pekiyi ya Çin? O da kendisine ilişilmediği sürece beklemeye devam mı edecek? Ortadoğu’nun İsrail’in korku imparatoru olduğu bir bölge olmasına, hatta topyekün (askeri ve ekonomik) olarak ABD’ye bağlanmasına? Ve daha önemlisi bir sonraki adımın Asya-Pasifik’te atılacağını bilerek?
Ya birileri (üstelik elinde güçlü silahları olan) Ortadoğu’ya müdahil olmaya karar verirlerse?
Belki de en az dikkate alınması gereken “diğerleri”dir. Ama olsun onlara da ayar vermek gerek. Mesela İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz’ın, “Türkiye'nin NATO çıkarılması çağrısı yapması” gibi. Yani BM kınasın, AB kınasın, ABD kınasın değil, NATO’dan çıkarılsın. Neden kendisinin üyesi bile olmadığı NATO acaba? “NATO üyesi ülkelerin herhangi birine yapılan saldırı, NATO’nun tamamına yapılır” maddesine gönderme yapıyor olmasın? Yani Erdoğan’a, “bu kadar çok hoplayıp zıplarsan Abime söylerim, seni NATO’dan çıkarır, sonra da benim insafıma kalırsın” mesajı olabilir mi?
DÖRDÜNCÜYÜ BAŞKA GEZEGENDE YAPARIZ
Hatırlanacağı üzere AKP iktidarının “askeri kanat”ı da bir süredir, içinde “3. Dünya Savaşı” geçen cümleler kuruyor. Hakan Fidan; “Dünya, 3. Dünya Savaşı riskini ciddiye almalı. Biz bunu ciddiye alıyoruz" diyor. Hulusi Akar; “3. Dünya Savaşı bir bakıma başladı” diyor. MSB; “3.Dünya Savaşına en hazırlıklı ülkelerden biriyiz” diyor. (Nasıl hazır olunabilirse!)
Bu açıklamaları “Allahtan” insanlar ciddiye almış gözükmedi. Yoksa şimdiden nükleer bombalara dayanıklı sığınaklar inşa etmeye başlardı birileri, belki başlamışlardır, belki de nükleer bombanın atılmayacağı/etkilemeyeceği tek yer olan (o da belli olmaz ya) Antartika’ya göç ediyordur birileri.
Neyse, bilinen bir gerçek var ki 3. Dünya Savaşı, bir nükleer savaş olacaktır aynı zamanda ve mutlaka. (Kimyasal ve biyolojikleri eklemeye gerek var mı?) Egemenlik hakları, varlık-yokluk sınırına gelen her ülke elindeki tüm silahları kullanmaktan çekinmeyecektir. Üstelik içinde yaşadığımız çağdaki devlet adamlarını düşününce, bu sınırın varlık-yokluk noktasına gelmesine de gerek yok hani. (Kişisel olarak kendisinin zarar görmeyeceğini garanti altına alan her “manyak”ın, her türlü canlıya her türlü kötülüğü yapmaya çalıştığı bir dünyada..)
Kısacası; İsrail ve ABD’nin bugün için (Filistin’i ve) İran’ı hedef göstererek sürdürdükleri savaş siyaseti, 3.Dünya Savaşı’nı başlatabilir. Hangi öngörüde bulunulursa bulunulsun, evde hangi hesap yapılırsa yapılsın savaşın sonucu da öngörülemez.
ABD-İsrail cephesinin; “bizim asıl derdimiz İran, başka hedefimiz yok, onu etkisiz kılıp duracağız” yalanına inananlar sadece aptallar olabilir.
Dünden önce Saddam idi, dün Esad idi, gece yarısı Hamas oldu, bugün de İran. Bu gerekçeler hiç tükenmeyecek. İsrail’i “gizli gizli” haklı ve meşru gösterenler dünden önce Saddam’ı, dün Esad’ı, gece yarısı Hamas’ı ve bugün de İran’ı hedefe koyuyorlar. Bir türlü gerçek suçluya ulaşamıyoruz!(3)
Bugün taraf olunacak yer; İran’ı savunmak ya da savunmamak değildir. Taraf olunacak yer; İsrail-ABD saldırganlığına karşı durmaktır. 3. Dünya Savaşı; ABD, barış istediği için değil, savaşı örgütlediği için çıkacak!
Bugün için barışın başlayacağı yer belli! Filistin halkının zaten sahip olması gereken hakları verin (haklarını alması sağlansın) yeter.
Dünya halkları müdahale etmezse 3. Dünya Savaşı’nı İsrail çıkaracak ve ABD başrolü üstlenecek.
1) Zaten Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Kanal 7’deki röportajında bu üç saldırının ilişkisine dikkat çekti.
2) Hangi askeri bölgelerin, havaalanlarının, enerji santrallerinin, fabrikaların, limanların ve kazayla hastanelerin v.s. vurulacağı planları çoktan yapılmıştır Pentagon’da.
3) Kendi aramızda da ne çok var değil mi, çaktırmadan İsrail’e “hizmet” edenler…