“Mahzuni’ye Saygı”, Kardeş Türküler’den Kubat’a, yolu Âşık Mahzuni Şerif’le bir şekilde kesişmiş pek çok sanatçıyı yan yana getirmiş. Bunlar arasında Ziynet Sali, Demet Akalın, Mustafa Ceceli gibi yadırgatıcı isimler de var. Akalın’ın Ahmet Aslan’la ortaklığı, geçtiğimiz haftalarda sosyal medya üzerinde tartışılmıştı. Nitekim bu isimlere rağmen albümde [kötü anlamda] göze batan bir yorum yok.
2000 yılından bu yana bu memlekette “saygı” albümleri yapılıyor.
Bir dönem az sayıda ürün varken bunlar hızla arttı ve ortalığı bu
türde “karışık” albümler sardı. 2000 diyorum zira furyayı başlatan,
Ada Müzik tarafından yayımlanan “Şarkılar Bir Oyundur” başlıklı
ikili albüm. Alt başlığı her şeyi açıklıyor: “Bülent Ortaçgil İçin
Söylenmiş Bülent Ortaçgil Şarkıları”. Şebnem Ferah’tan Mavi
Sakal’a, Mirkelam’dan Leman Sam’a uzanan bir kadrosu vardı, “saygı
albümü” denilen “şey”in gereğini yerine getiriyordu zira ortak
birkaç düzenlemeciyi saymazsak herkes şarkıları “kendince”
yorumlamıştı. Bilhassa Mirkelam’ın “Bütün Çiçekler Su İster”
yorumu, bir şarkının nasıl dönüştürülebileceğine iyi bir örnekti.
Sonrasında pek çok albüm gördük ama galiba bunun kadar iyisi bir
daha yapılamadı.
Ezginin Günlüğü’nden Teoman’a, Ahmet Kaya’dan Orhan Gencebay’a,
Mirkelam’dan Zülfü Livaneli’ye uzanan yol uzun ama ortaya konulan
ürünleri toplarsak, çok da verimli değil. Azımsanamayacak bir
“saygı albümü” repertuvarına sahibiz ama pek çoğu sayıyı
artırmaktan öte gidemiyor. Nitekim bugün, pek çoğu hatırlanmıyor
bile… Yine de en kötüsünün bile içinde “iyi” bir yorum var lakin
tümüyle iyi yorumlardan oluşan albüm bulmak zor.
Birkaç yıl önce yayımlanan “Göğe Selam”, Kurtalan Ekspres
önderliğinde yapılmış bir “ikili” albümdü. İlki sadece Barış Manço
değil, Cem Karaca ve Bahadır Akkuzu anısına yapılmış, ikincisinde
selam çakılan isimlere Yavuz Çetin, Neşet Ertaş ve Âşık Mahzun
Şerif eklenmişti. Şimdi, Âşık Mahzuni Şerif, adına yapılmış bir
albümle gündemimizde.
Albüm, daha çok yeni. Üzerine elbette çok konuşulacak ama ben,
ilk dinleyişte aklıma düşenleri yazayım. Şaşırtıcı bir yorumla
açılıyor: Burcu Güneş’in sesinden, Engin Arslan – Sunay Özgür
düzenlemesiyle güzelleşen “Kanadım Değdi Sevdaya”. Sonrasında su
gibi akıyor. Çok zamandır yapılan “saygı” albümleri arasında en
iyilerden biri. En azından ilk dinleyişte izlenim bu yönde. Engin
Arslan’ın dokunduğu bir başka türkü, Koray Avcı’nın sesinden
dinlediğimiz “Dargın Mahkum”. O da en az Burcu Güneş yorumu kadar
güzel.
Mahzuni'ye Saygı albümü, Arda
Müzik, 2017
“Mahzuni’ye Saygı”, Kardeş Türküler’den Kubat’a, yolu Âşık
Mahzuni Şerif’le bir şekilde kesişmiş pek çok sanatçıyı yan yana
getirmiş. Bunlar arasında Ziynet Sali, Demet Akalın, Mustafa Ceceli
gibi yadırgatıcı isimler de var. Akalın’ın Ahmet Aslan’la
ortaklığı, geçtiğimiz haftalarda sosyal medya üzerinde
tartışılmıştı. Aslan’ın zarif dokunuşuyla ortaya “farklı” bir şey
çıktığı muhakkak ama benim kalemim değil. Nitekim bu isimlere
rağmen albümde [kötü anlamda] göze batan bir yorum yok. Gripin,
“Buldular Beni”yi, Teoman ise bir dönem dilden dile dolanan “Boşu
Boşuna”yı kendince yorumlamış ama açıkçası ikisi de “özel” kayıtlar
değil. “Olmasa iyi olurdu” ve “keşke olsaydı”lar üzerine çok şey
söylenebilir ama yeri burası değil.
İlk dinleyişte kenara ayırdıklarım, Hayko Cepkin, Aylin Aslım,
İntizar ve Şevval Sam’ın yorumları. Cepkin, “Sarhoşum Dünyada”yı
söylemiş, Aslım ise bir dönem Fikret Kızılok’un seslendirdiği
“Ağlasam mı”yı uçurmuş. İntizar, “Yalancısın”ı, Şevval Sam ise “Ben
Beni”yi özünden uzaklaşmadan yorumlamış. Her iki türkünün
düzenlemesi, Levent Güneş’e ait.
Azam Ali’nin “Aramadı Sormadılar Beni”, albümün sürprizlerinden
biri ama asıl sürpriz, Mabel Matiz – Selda Bağcan düeti. İkili, Cem
Yıldız’ın düzenlemesini yaptığı “Yuh Yuh”a can vermiş. Yakın
zamanda ortalıkta dolanacak, çok çalınacak şarkılardan biri bu.
Gündeme uyuyor oluşu, avantajı ama eli değen isimler
düşünüldüğünde, böyle bir “artı”, anlamını yitiriyor. Selda
bildiğimiz Selda, Mabel ise “Sultan Süleyman” gibi, dokunuşuyla
bambaşka bir hava katmış. Cem Yıldız, “Yuh Yuh” dışında “Gel Gizli
Gizli”ye de dokunmuş. Türküyü, yorumlarına hayran olduğumuz Jülide
Özçelik seslendiriyor –ki bir türkünün/şarkının başına gelebilecek
en güzel şeylerden biri, Özçelik tarafından yorumlanmak olsa gerek.
Yine şaşırtmıyor ve bu yorum, albümün “güzel”leri arasına
yerleşiyor.
Hepsi bir yana, Ceylan Ertem’in sesinden dinlediğimiz “Zalım”,
albümün yıldızı. Can Güngör, şarkıyı almış, elektroniklerle bezemiş
ve [“yerli” sazlar dışındaki] bütün enstrümanları çalmış. Telli
sazları eline alan Ahmet Gökhan Coşkun, şarkıyı alıp yürümüş. Çok
zamandır dinlediğim en iyi “yeni” yorumlardan biri bu.
“Mahzuni’ye Saygı”, “Mahzuni Dostları” adına Ali Mahzuni’nin
girişimiyle oluşturulmuş bir albüm –ki içindeki sunuş yazısı da ona
ait. 2017 bitmeden yapılmış, bu yıla baktığımızda “iyi” anılacak
işlerden biri. Arda Müzik tarafından yayımlanmış. Şarkılar bir
yana, içinde bir Âşık Mahzuni Şerif fotoğrafı var ki, kaçırırsanız
üzülürsünüz: Sazını eline almış, rakısını açmış, yere bağdaş
kurmuş, uzaklara bakıyor. Siz de açın rakınızı, albümdeki yorumlara
kendinizi kaptırın –ki kaptırmamak mümkün değil.
Yazıyı bitirmeden önce, albüm boyu aklımda olan soruyu sorayım.
Bir dönem Âşık Mahzuni Şerif yorumlarını kitlelerle buluşturan,
kimsenin yaklaşmadığı dönemde bile ondan vazgeçmeyen, onun için
“Mahzuni Türkiye’nin Mozart’ıdır” diyen Edip Akbayram bu albümde
niye yok? Elbette [her iki tarafın da] haklı gerekçeleri vardır ama
onsuz bir Mahzuni albümü baştan eksik başlıyor, öyle ilerliyor.
Güzel ama eksik. Yine de Âşık Mahzuni Şerif türküleri, her dem
başucumuzda olacak. Biriyle yazıyı bitireyim, sonrası türkülerin
olsun: “Hey yolcu destursuz bağa girilmez / Kadir bilmeyene kıymet
verilmez / Her sazın döşüne pençe vurulmaz / İncedir kırılır tel
gizli gizli…”