4 soruda Tahran Zirvesi: İdlib krizi nasıl çözülecek?

Türkiye, Rusya ve İran, Tahran Zirvesi'nde bir araya geliyor. Erdoğan, Putin ve Ruhani, toplantıda Suriye'de yaşanan gelişmeleri ele alacak. Evrensel yazarı Hediye Levent, Tahran Zirvesi ve olası İdlib operasyonunu değerlendirdi.

Abone ol

DUVAR - Türkiye, Rusya ve İran liderlerinin katılacağı Tahran'daki üçlü zirvede İdlib'e askeri operasyon masaya yatırılacak.  Türkiye'nin, fikir ayrılığının Tahran'da etkili olup olmayacağı ise merak konusu. Evrensel yazarı Hediye Levent İdlib gündemiyle toplanan Tahran Zirvesi'ni 5 soruda toparladı.

Levent'in bugün yayınlanan köşesi şu şekilde;

Hem İdlip’teki duruma hem de yaklaşan operasyona dair bilgi bombardımanı yeni kafa karışıklıkları yaratmaya başlamış gibi görünüyor.

İdlip operasyonu başladı mı?

İdlip operasyonu henüz başlamadı. Suriye ordusu İdlip’in çevresine bir süredir yığınak yapıyordu. Birkaç haftadır kent çevresindeki bazı noktalara yönelik hava ve topçu bombardımanı yapılıyor. Zirve öncesi artan bu saldırılar zirve günü de devam edecek gibi görünüyor. Ancak büyük çaplı hava destekli kara operasyonunun ne zaman başlayacağı 7 Eylül’de yapılacak zirveden sonra belirginleşecek gibi duruyor.

Peki operasyon başlamadıysa kente yönelik saldırılar neden arttı?

Kente yönelik operasyon askeri yönünden çok Türkiye’nin de dahil olduğu bir siyasi uzlaşma gerektiriyor. Bu nedenlerle, Rusya-Suriye-İran, bir taraftan Tahran’daki zirvede uzlaşma zemini oluşması için diplomasiye ağırlık verirken diğer taraftan İdlip’e yönelik saldırıları arttırarak “operasyon konusunda kararlı olduklarını” vurguluyor.

Rusya-Suriye ve İran İdlip konusunda bu kadar kararlıysa 7 Eylül’deki zirveye neden bu kadar önem verip operasyonu bekletiyorlar?

Suriye-Rusya ve İran, İdlip konusunda aynı görüşteler ancak çatışmasızlık anlaşması dahil kentteki süreçlere dahil olan Türkiye bu üçlüden farklı bir noktada duruyor. Yine İdlip operasyonu Türkiye’yi de hem ajandası hem de operasyonun yansımaları nedenleriyle doğrudan etkiliyor.

Mesela Türkiye, kentteki 12 gözlem noktasını boşaltmadan operasyonun başlaması pek olası değil. Bu noktalar boşaltılmasa bile operasyon başladığında Türkiye’nin tam olarak yanında ve karşısında olduğu grupların belirlenmiş olması gerekiyor ki ülkeler arasında çatışma riski ortaya çıkmasın.

Aynı zamanda, Türkiye’nin ÖSO çatısı altında topladığı ve bir süredir birlikte hareket ettiği grupların da durumunun görüşülmüş ve karara bağlanmış olması gerekiyor. Operasyon başladıktan sonra Rusya ve Suriye ordusu ile uzlaşmamış gruplar da hedef olacak.

Her açıklamada farklı rakamlar veriliyor olsa da birçok ülke artık İdlip’te El Kaide uzantılı yapıların olduğunu açıkça ifade ediyor. Operasyon başlamadan önce kentteki on binlerce cihatçı ve silahlı militanın ayrıştırılması, bazıları ile uzlaşma yapılması, uzlaşmayı reddedenlerin belirlenmesi gerekiyor. Bu noktada Türkiye’den de cihatçı yapılara ilişkin açıklamalar yapılsa da sahada durum kesinlikle siyah-beyaz netliğinde değil. Cihatçı olan ve olmayan yapılar birbirine karışmış durumda. Bir de binlerce Suriyeli ve hatta Arap olmayan cihatçı var.

Haliyle zirvede, operasyon başladığında Türkiye’nin sahadaki alacağı pozisyon da belirginleşmeye başlayacak. Mesela, Türkiye kendi sınırını tutarak operasyona ne ölçüde destek verecek?

En çok sorulan sorulardan bir diğeri “Türkiye’nin zirve öncesi taleplerinin neler olduğu” sorusu.

Bu soruya ne yazık ki, kesin yanıtlar pek mümkün değil ancak sahadaki duruma ve operasyon sonrası olasılıklara bakıldığında Türkiye’nin Suriye içinde mevcut pozisyonunu korumaya çalıştığı söylenebilir.

Suriye’deki vekalet savaşının son cephesi İdlip.

Şöyle ki, birkaç yıl önce Şam kırsalına operasyonlar yapıldığında hem silahlı grupların gidebileceği hem de vekalet savaşına taraf ülkelerin sürece dahil olmaya devam edebilecekleri Humus vardı. Humus’a yönelik operasyonlar başladığında Halep, Halep’ten silahlı gruplar çıkarıldığında da İdlip hem ülke içinde hem de süreçte kalmayı sağlayacak yer oldu. Ancak İdlip’ten sonrası yok.

Buraya yığılan cihatçı olan-olmayan on binlerce silahlının ve ailelerinin bekasının belirlenmesi gerekiyor. Gidebilecekleri ilk ülke de Türkiye olacak. Ancak Türkiye zaten 3 milyonu aşan Suriyeliyi geri göndermeye çalışırken bir de son derece tehlikeli profillerin de olduğu yeni bir akını kaldıramaz.

Kaldı ki, Türkiye’deki mülteci yükü, mültecilerin bir kısmının Suriye içinde İdlip dahil TSK’nin bulunduğu bölgelere yerleştirilmesi gibi uçuk senaryoların konuşulduğu bir krize dönüşmüş durumda. Bahsedilen bölgelerin özel mülkler olduğunu ve bu mülkelere el koyulup başkasına verilmesinin hukuki sorunlar ve kaos yaratacağı da gayet açık.

Türkiye açısından İdlip’in Suriye ordusunun eline geçmesi TSK’nin ve birlikte hareket ettiği ÖSO gruplarının Afrin dahil bulundukları bölgelerden çekilmeye zorlandığı bir dönemin başlangıcı olacak. TSK’nin çekilmesi halinde ÖSO’nun uzun süre dayanamayacağı ve dağılacağı da gayet açık. Zaten Suriye’deki vekalet savaşının son hattı olan İdlip’ten sonra Türkiye’nin ÖSO’yu Suriye ordusuna karşı desteklemesi için geçerli gerekçe de kalmıyor.

Genel olarak toparlayacak olursak;

İdlip, hali hazırda bir El Kaide emirliği ve kente yönelik operasyonun iptal edilmesi Suriye Devleti ve Rusya açısından mümkün değil. Ancak operasyon askeri yöntemlerle mi yapılır yoksa uzun sürece yayılan anlaşmalarla veya kuşatmayla mı, henüz kesin değil.

Operasyon öncesinde kentteki sivillerin tahliyesi için koridorlar oluşturulacak ancak kent içindeki silahlı gruplara gidecekleri bir yer bulunmaması halinde sivillerin çıkışlarına izin vermeyeceklerdir. Bu durum, operasyonun ertelenmesine sebep olabilir ancak iptal etmesini sağlayamaz. Bu arada, sivillerin çoğu cihatçıların/silahlıların aileleri ancak bu durum onların sivil oldukları gerçeğini değiştirmez.

İdlip’e yönelik operasyon Türkiye dahil Suriye’deki vekalet savaşına ülke içinde veya dışında dahil olan tarafların tamamını etkileyecek. Dikkat kesilerek beklediğimiz 7 Eylül Zirvesi de gidişat kadar operasyonun olası yansımaları da belirginleştirecek.