45'inci yılda İran: Devrim ihracı bitti, amaç rejimi korumak

'Devrimin ideallerinin çöktüğünü' dile getiren Arif Keskin, "Rejim iflas etmiş durumda" dedi. İslam Özkan ise, "Solun tasfiye edilmesi, başarısızlığın önemli bir sebebi" ifadelerini kullandı.

Abone ol

DUVAR - İran'da, 1979 yılında gerçekleştirilen İslam Devrimi'nin üzerinden tam 45 yıl geçti. Özellikle son yıllarında sık sık yaşanan ve son olarak başını örtmediği için rejim güçleri tarafından katledilen Mahsa Jîna Emini'nin öldürülmesinin ardından başlayan protestolarla sarsılan ülkede devrimin ideallerini ve ulaşılan noktayı, İslam Özkan ve Arif Keskin ile konuştuk.

Devrimcilerin 'Batı'nın kuklası' olarak tanımladıkları Şah rejimini ‘ABD’nin jandarması’ sözleriyle niteleyen İslam Özkan, Şah’ın arkasında bıraktığı Şapur Bahtiyar yönetiminin devrilmesi ve Ayetullah Ruhullah Humeyni'nin ülkeye dönmesiyle resmiyet kazanan İslam Devrimi'nin hedeflerine ulaşamadığını dile getirdi. Devrimin ardından öncelikli stratejinin 'ABD'nin bölgedeki gücünü azaltmak' olduğunu belirten Özkan, "Devrim sonrası süreçte de İran'ın ideolojisi bütünüyle bunun üzerine kuruldu" dedi. 

'TOPLUMSAL ADALET MESELESİ İKİNCİ PLANDA KALDI'

"Şah rejimi, tamamen ABD ile koordinasyon içerisinde hareket ediyordu. Devrimi tetikleyen en önemli unsurlardan biri de buydu. Aynı zamanda Şah rejimi, bölgedeki gelişmelere ABD adına müdahale de eden bir yapıya sahipti" ifadelerini kullanan Özkan, "İslam Devrimi başarılı oldu mu?" sorusuna ise şu yanıtı verdi:

"İran'ın başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Şah döneminde, özellikle 1960'lı yıllardan sonra büyük bir modernleşme hareketi başladı. İran'ın en büyük silahı olan petrolün de, bu kalkınma ve sanayileşme stratejisinde rolü oldukça büyüktü. Fakat bu süreç, köyden kente göçü hızlandırdı ve toplumsal çalkantılara yol açtı. Kapitalist bir kalkınma modelini benimseyen Şah rejiminde bu durum, eşitsizlik ve sosyal adaletsizliği de beraberinde getirdi."

Devrimin 'sosyal adaletsizliği ortadan kaldırma' hedefinin yanı sıra, öncelikli amacının 'ABD'nin Orta Doğu'daki nüfuzunu azaltmak' olduğunu belirten Özkan, şöyle konuştu: "Nihai hedef, ABD'nin etkisini azaltmak olduğu için toplumsal adalet meselesinin daha ikinci planda kaldığını görüyoruz. Dolayısıyla bu noktada, bu idealin başarılı olduğunu söylemek doğru olmaz. Tabii ki, Şah dönemiyle karşılaştırıldığında nispeten daha eşitlikçi bir yapı ortaya kondu ancak Batılı ülkelerin İran'a uyguladığı ambargo ve yaptırımlar ile ülkenin kuşatma altına alınması, hedeflerin gerçekleştirilmesini zorlaştıran bir unsurdu."

İslam Özkan

'SOLUN TASFİYE EDİLMESİ, BAŞARISIZLIĞIN ÖNEMLİ BİR SEBEBİ'

Özkan, devrim sürecinde solun tasfiye edilmesinin de hedeflerin başarıya ulaşmamasında önemli bir etken olduğunu belirtti: 

"Sosyalist hareketin tasfiye edilmesinin de bir talihsizlik olduğunu ve başarısızlığa yol açtığını söylemek gerekiyor. Eğer devrimciler, sürecin başında müttefik oldukları sosyalist gruplar ile ittifakı sürdürebilseydi, bu devrim daha evrensel bir hale gelebilirdi. Sol ile ittifak devam etseydi, devrim yalnızca Şii İslamcılarla sınırlı olmaktan çıkıp daha küresel bir mesele haline gelebilirdi."

'ABD İLE BERABER İSRAİL KARŞITLIĞI DA BENİMSENDİ'

"Orta Doğu siyaseti, İran İslam Devrimi'nden sonra köklü olarak değişti. Kendilerini emperyalizm ve ABD karşıtı olarak tanımlayan devrimciler, bu çerçevede İsrail karşıtlığını da benimseyerek temel dış politikanın çerçevesini de çizmiş oldu" diyen Arif Keskin ise, 'devrim ihraç siyasetinin' detaylarını anlattı. Keskin, şu ifadeleri kullandı: 

"Devrimi Orta Doğu'da yaymak yönetimin temel siyasetine dönüştü. Ancak 1980'lere gelindiğinde İran-Irak savaşı, devrimin gücünü ve heyecanını ciddi şekilde tüketti. Bununla beraber devrim, 1979'da belirlenen amaçlarından da uzaklaştı."

'İKİLİ BİR YAPI DOĞDU'

İran-Irak savaşının sonlanmasıyla beraber İran'ın dış politikasında da bir değişime gidildiğini aktaran Keskin, Tahran'ın Arap ülkeleri ile iyi iletişimi benimsemeye başladığını belirtti. Haşimi Rafsancani döneminde, savaştan sonra meydana gelen yıkımı düzeltmek için İran'ın 'tüm dünya ile iyi ilişkiler kurmayı' hedeflediğini söyleyen Keskin, 'ikili bir yapının doğduğunu' ifade etti:

"İran'ın Orta Doğu siyasetinde bir tarafta yönetimin iyi ilişki kurma amacını dillendirdiğini, diğer tarafta ise devrim ihraç siyasetinin yürütüldüğünü görüyoruz." 

İsrail karşıtlığının da 'devrim ihraç siyasetinin' önemli bir parçası olduğunu söyleyen Keskin, İran-Hamas ilişkilerini ise şöyle özetledi: "Hamas ve İslami Cihad ile iyi ilişkiler kuran İran'ın bu ilişkileri de devam ettirdiğini gözlemliyoruz. Hamas ile 'Arap baharı' döneminde, Suriye nedeniyle bir kriz yaşadılar. İran, Beşar Esad'ı destekliyordu, Hamas ise muhalefeti destekliyordu. İran'ın bütün baskısına rağmen Hamas, Esad'a destek vermedi ve bu durum, İran ile Hamas arasında büyük bir krize yol açtı."

Arif Keskin
'MERKEZİ DEVLETLERİN GÜÇLÜ OLMADIĞI ÜLKELERDE BAŞARI ELDE EDİLDİ'

Devrim ihraç politikasının, 'merkezi devletlerin olmadığı yerlerde' başarılı olduğunu dile getiren Keskin, şu ifadeleri kullandı: 

"İran nerede güçlü? Lübnan'da, Filistin'de, Yemen'de, Irak'ta, Suriye'de... Bütün bu ülkelerin ortak noktası ise merkezi devletin etkin ve güçlü olmaması. Merkezi devletlerin olduğu yerlerde İran'ın 'devrim ihracı', istenilen başarıya kavuşamamış. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Ürdün'de bu siyaset izlendi ancak başarı elde edilemedi. Çünkü, merkezi devletler sağlam."

"İran'ın rejim modeli, çekici bir model değil" diyen Keskin, şöyle devam etti:

"Devrimin temel söylemi eşitlik ve sosyal adaletti. İnsana onurlu bir yaşam sunmaktı. 'Petrol satılacak ve bu insanların sofrasına yansıyacak' deniyordu. 1979'dan bu yana ise İran, bu hedeflerin hiçbirini başaramadı. Büyük bir yoksulluk var ve onurlu bir yaşam sunmak yerine sürekli halkı aşağılayan bir yönetim modeli inşa edildi. Zorunlu başörtüsü yasağından örnek vermek gerekirse, devlet kendisini insanların nasıl yaşayacağını belirleyen bir merci olarak sunmaya kalkıştı ve devrimin idealleri çöktü. Rejim, iflas etmiş durumda. Mahsa Jîna Emini eylemlerine dönelim. 'İnsanlığı kurtaracağız' gibi evrensel bir mesajla yola çıkan rejim, gencecik insanları öldüren bir hale dönüştü. Şiddete dayalı bir diktatörlük düzeni kuruldu. Toplumla beraber dünya da bütün bunlara şahit oldu ve bu sebeplerden ötürü, devrim ihraç siyaseti de genel olarak başarısızdı." 

İran'ın zamanla 'mezhepsel bir zemine kaydığını' dile getiren Keskin, bu durumun çatışmaları da tetiklediğini belirtti.

'İRAN, KAVGASINI BAŞKA TOPRAKLARDA YÜRÜTÜYOR'

Keskin, İran ile ABD çatışmasının da İran toprakları dışında sürdüğünü aktardı ve şöyle devam etti: "Bu çatışma İran'ın dışında, Irak'da, Lübnan'da, Yemen'de, Filistin'de sürüyor. İran, kavgasını başka topraklarda yürütüyor. İran ile ABD'nin kavgasının faturasını Irak halkı ödüyor, Lübnanlılar ödüyor, Yemenliler ödüyor."

İran'ın artık devrim ihracından ziyade, öncelikli olarak rejimi korumayı amaçladığını belirten Keskin, "İran, rejimin bekasını önceleyen bir yol izliyor ve şöyle düşünüyor: Tahran'ı korumanın yolu Bağdat'tan, Şam'dan, Sana'dan geçer. Yemen'de veya Beyrut'ta etkin olmaktan geçer. İran'ın bu etkinliği de bölge devletlerini korkutuyor ve İran, önemli bir problem olarak görülüyor" dedi.