Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “5. Yargı Paketi için kolları sıvama vakti” dedi. Öncesinde ise hepimizi çıldırtacak derecede gerçeklikten uzak şu açıklamayı yapıyor: “Daha kaliteli, daha öngörülebilir ve daha erişilebilir adalet hizmetleri yolunda Türkiye son 19 yılda kesintisiz reform iradesiyle çağ atladı. Reform irademiz, milletin yargı adaletinden beklentileri ve çağın ihtiyaçları doğrultusunda daha da güçlenerek devam ediyor, devam edecek.”
İktidar mensupları, uzunca süredir aklımızla dalga geçen cinsten açıklamalar yapıp duruyor. Neyi yanlış yapıyor, neyle oynuyorlarsa onun güzellemesini yapıyorlar. “Yansıtma” dedikleri şey bu. Örneğin, demokrasiden nefret ediyorlar ve demokrasiyi ayaklar altına alan her türlü uygulamayı yapıyorlar; fakat demokrasi güzellemeleri yapıp ne kadar demokratik olduklarını söyleyip duruyorlar, gibi. Bakan’ın açıklaması da bunlardan yalnızca biri. Herkesin hep bir ağızdan “Kara!” dediği şeyi, tutup bize göstererek ve hiç duymamışçasına gülümseyerek “Bakın ne kadar da beyaz!” diyorlar. Eskiden buna popülist yöntem çerçevesinde “algı” diyebiliyorduk. Gelinen noktada, algı dahi diyemiyorum kendi adıma, bu artık insanları aptal yerine koymanın zorba hali, bir tür delirtme taktiği. Delirsinler ki iktidarımız devam etsin hırsı. Hırsların en tehlikelisi.
Son 2 yıldır birileri çıkıp çıkıp “yargı paketi” deyince benim kalbim hop ediyor. Eyvah diyorum, acaba bu kez başımıza ne gelecek? Hatırlıyor musunuz yargı paketlerinden birinde ifade özgürlüğünü genişlettiklerini ileri sürmüşlerdi. Biz de demiştik ki, genişletme falan yok, giderek artan baskılarına yaldızlı ambalaj hazırlamak bu. Düşünün ki bunun en basit ispatı şu; 32 yılda 5 cumhurbaşkanı için 1816 Cumhurbaşkanına Hakaret suçundan dava açılmışken, aynı suçtan Erdoğan zamanında son 6 yılda 38 bin 581 dava açılmış. Bir ara çıkıp sanki lütfeder gibi, Cumhurbaşkanına Hakaret şikayetlerini geri çektiğini açıklamıştı kendileri. Oysa, bu suç şikâyete bağlı olmayan kamu düzenine ilişkin bir suç olduğundan davalar devam etti ve o davaların hemen hepsinden ciddi para cezaları çıktı, Cumhurbaşkanının avukatları milyonlar kazandı. Ne özgürlük ama!
Bu ülkede, 2021 yılında, adli yıl, Yargıtay Başkanı’nın ve Diyanet İşleri Başkanı’nın yan yana dualarıyla açıldı. En dindarların -ama gerçek dindarların- bile rahatsız olduğu bu görüntülerin akabinde halk “Yargı Allah’a emanet!” diye tepki gösterdi. Yargı bağımsızlığının ve laikliğin anlamını istediğinde çok iyi bilen fakat halihazırda işine gelmeyen, tutarsızlığı karşısında sık sık dilimizi ısırdığımız Devlet Bahçeli “Bu taş kalpliler dualardan rahatsız oluyorlar!” diye yine ağzıyla zehir saçtı.
Sanki insanların adalete olan inancı yerle bir değilmiş gibi, sanki insanlar sosyal medyada adalet aramak zorunda bırakılmamışlar gibi, sanki herkes kendi adaletini tesis etmeye başlayacak diye ödümüz kopmuyormuş gibi. Sanki yeterince bir uçtan öbür uca savrulmamışız da bir dua edenler/etmeyenler diye bölünmediğimiz kalmış gibi. Sanki OECD raporuna göre, son 10 yılda 36 ülke içinde Türkiye adalete güvenin ve eğitimden memnuniyetin en hızlı azaldığı ülke değilmiş gibi. Türkiye’de vatandaşların adalete güveni 2010’dan 2020’ye kadar geçen sürede 22 puan birden gerileyerek yüzde 38’e düşmemiş gibi.
Ve nedense bu yargı paketlerinin içeriğini Yeni Akit parçası yönlendirmeye çalışıyor. 5. Yargı Paketi’ne ilişkin şöyle bir çığırtkanlık yapmışlar: “Süresiz nafaka, nafakasını ödemeyenlerin maruz kaldığı 3 ay tazyik hapsi, çocuk haczi, iftira mağdurları, velayet mağdurları, aile mahkemesi mağdurları ve aile konusundaki mağdurlar 1 Ekim’de TBMM’nin açılması ile birlikte 5. Yargı Paketi çalışmalarının hızla bitirilmesini bekliyorlar.”
Sonunda da saçmalamak suretiyle esas hedeflerini belli etmeyi unutmamışlar; “Aile Mahkemesi sorunları ve beraberindeki süresiz nafaka, çocuk haczi, 6284 kadının sözlü beyanı, iftira mağdurlarının yaşadıkları sorunlar ülkemizin en önemli beka sorunu olmuştur. Bu konu vatan meselesidir ve bir an evvel çözüme kavuşması gerekmektedir. Çalışmaların aksaması halinde Türk aile yapısı tamamen çökecektir. Feministler, LGBTİ dernekleri ve ‘biz hükümetten daha güçlüyüz’ diyerek güç gösterisi yapan kadın federasyonları amaçlarına ulaşmış olacak.”
Elbette bu son paragraf en hafif tabirle akılsızca yazılmış gerici ve gülünç bir beyanattan ibaret. Bu cahil pasajdan bahsetmemin sebebi Yeni Akit parçasını ciddiye almam değil; bu yargı paketlerinin hangi zihniyetlere hizmet ettiğini vurgulamak istemem. Yargı reformu diye yutturulan değişiklikler, kazanılmış haklarımıza yönelik tüm saldırılar ve iktidarın adalet anlayışının hangi zihniyetlere cesaret verdiğini anlatmak istemem. Maalesef Türkiye’nin ve adaletin getirildiği nokta bu.
Kaldı ki, modern devletin tüm kurumlarının çöktüğü Türkiye’de “hukuk devleti” ilkesine de çoktan el sallamış durumdayız. Ortada hukukun etkin şekilde uygulandığı bir yapı kalmış değil ve yargı bağımsızlığından eser yok. Öyle ki World Justice Project (WJP)’in 2020 verilerine göre “Hukukun Üstünlüğü” konusunda Türkiye 128 ülke arasında 107. sırada, Nijerya’nın ve İran’ın hemen üstünde. Tablo böyleyken hangi yargı reformu, hangi yargı paketi? Ne çağ atlaması ne güçlenmesi?
Özetle, bütün bunların yargıyla değil algıyla ilgisi olduğu apaçık ortada. Tek çaresi ise iktidarın bir an evvel iktidara veda etmesi. Bu da ancak ve ancak oylarımızla ve kararlılığımızla gerçekleşecek bir ihtimal. Bu gidişle de son derece yakın ve olası bir ihtimal.