Heybeliada’dan bakıldığında İstanbul’dan dumanlar yükseliyordu.
Değirmenburnu Sahili'nden İstanbul’un kıyılarını gözlemleyenler
eski imparatorluk başkentinde anormal bir durumun hakim olduğunun
farkındaydılar. Adada da karmaşık bir durum söz konusuydu.
Sahilde bir güruh Ayios Nikolaos Kilisesi’ne saldırmış, kilisenin
tarihi çanını hedef almıştı. Ruhban Okulu yolunu askerler kesmişti.
Hınç dolu güruhun okula yaklaşmasına izin verilmiyordu.
İstanbul’un geneline yayılan ve tüm gayrimüslim, Lozan Anlaşması
döneminin moda deyimiyle ‘azınlıklarını’ etkileyen olağanüstü
durumun ana odağına Kıbrıs olayları vardı. Londra’da adanın
kaderini belirleyen ve Türkiye’nin ilk defa davet edilmiş olduğu
Kıbrıs Konferansı esnasında, günlük bir gazete Selanik’te Mustafa
Kemal Atatürk’ün evine bomba atıldığı haberini geçmiş ve haberin
duyulmasından sonra kin ve nefret dolu halk yığınları sokaklara
dökülmüştü. Kabaran Sünni-Türk milliyetçiliğinin odağında
İstanbul’un son Rum, yani Bizans-Osmanlı sakinleri ve diğer
‘azınlık’ nüfus vardı.
Tüm bu çarpıcı gelişmelerin yaşandığı bir esnada, öğretmen
adayı, iktisatçı Niko, Karaköy vapuru ile o çok sevdiği
Heybeliada’sına dönmüştü. Askerdeyken subaylarından azar işitmemek
için ‘Nihat’ ‘kod adını’ kullanan ve canından çok sevdiği Eleni’si
ile bu şekilde mektuplaşan Niko’nun çok yakın bir Türk arkadaşı
vardı. Arkadaşın ismi Nedim idi. Nedim Adnan Menderes hayranı bir
Demokrat Parti destekçisiydi. Türk-İslam sentezi çizgisindeki bir
partiyi destekleme seçimi, Nedim adına Niko ile kalıcı bir dostluk
kurmanın önüne geçememişti. Niko ile talebelik yıllarından kalma
güzel bir dostluğu vardı.
İKİ DOSTUN SON SOHBETİ
‘Sen en iyisi adana ve o çok sevdiğin kızın yanına git, yarın
yahut ertesi gün istenmeyen nahoş olaylar olabilir’ demişti Nedim
Niko’ya, 6-7 olaylarının patlak vermesine saatler kala. Bu aynı
zamanda ayrılmaz ikili arasındaki son dostça sohbetti. Nedim’in
İstanbul’daki yağmalama ve şiddet olaylarına karışmış olmasını Niko
ölümüne dek affetmeyecekti.
6-7 olaylarının doruk noktası Niko’yu Heybeliada’daki, Osmanlı
devrinden kalma tahta, ahşap evinde yakalamıştı. Olayların
yatışmasından sonra eşine ve kızlarına anlattığı üzere,
sokaklardaki büyük huzursuzluk Niko’nun ruhuna hayatının sonuna dek
unutamayacağı bir korku hissi salmıştı. ‘İçimde bir Don Kişot
uyanmıştı. Bir yandan öfke doluydum. Diğer yandan kafama bir
tencere geçirip evin merdivenlerinin alt kısmında depo olarak
kullandığımız alana sığınmak istiyordum,' derdi Eleni’sine ve
kızlarına Niko.
Niko’nun ruhunun Don Kişot kılığına büründüğü bir esnada
Eleni’nin ailesinin başı milliyetçi güruhla dertteydi. Eleni, iki
büyük kız kardeşi, annesi ve Rum komşular milliyetçi güruhun
hedefindeydi. Heybeliada’nın merkezindeki tüm Rum evleri sözlü ve
fiili tacize uğramaktaydı. Ama tüm bu olumsuzluklara ve kabaran
ırkçı dalgaya rağmen Heybeliada’nın ve bu kadim toprakların ‘güzel’
insanları da yok değildi. Eleni’nin Türk komşusu bu zor anlarda Rum
komşularına evini açmıştı. ‘Kızlar sizin güvenliğiniz bana ait’. Ne
güzel bir laftı bu Eleni’nin işittiği, çöldeki vaha misali. O gün,
o kritik anlarda o komşunun yürekli duruşuyla Eleni ve ailesi büyük
bir tehlikeyi küçük badirelerle ve bir ömür boyunca sürecek olan
korkuyla atlatacaktı.
6-7 Eylül olaylarının ardından ilan edilen askeri sıkıyönetim,
göstermelik adli kovuşturmalar ve Yassıada Mahkemeleriyle bu büyük
travmanın maddi yönleri geçiştirilmeye çalışıldı. Ancak o olayların
esas yönü maddi değil, maneviydi. Yüreklerde yaratılan büyük korku
ve öfke, sokaklarda kabaran milliyetçi-ırkçı dalga o günden sonra
hep Türkiye’nin gündeminde kaldı. ‘Burada istenmiyoruz, Atina’ya
göç etmeliyiz’ derdi Niko 1980 cuntasına sayılı günler kala,
sırılsıklam aşık olduğu Eleni’sinin kucağında hayata gözlerini
yumana dek. 6-7 Eylül tarihlerinde yaşadığı Don Kişot ‘macerası’,
‘Eleni’min başına bir şeyler gelecek’ korkusu ve babasının Şişli
Rum Mezarlığındaki ebedi mekanının talan edilmesini hiç
affedemeyecekti ömrünün sonuna kadar Niko. Nedim’in ‘ihanetiyse’
ayrı bir travmaydı. Vatan bildiği, ömrünü atfettiği topraklardan ve
Heybeliada’sında bu şekilde ruhen ‘kopacaktı’ Niko.
O GECEDEN SONRA...
Niko’nun ölümünden yedi yıl sonraysa, Eleni kızlarını ve
torunlarını ardında bırakıp, küçük oğluyla beraber İstanbul’dan
ebediyen kopacaktı. Yıllar sonra kendisinin ve Niko’sunun 6-7 Eylül
tecrübesini bu satırların yazarına anlatırken Eleni şu noktanın
altını özellikle vurgulayacaktı: ‘O gece insanlara olan güvenimizi
kaybettik. O tarihten sonra Türklere hiç güvenemedik’.
Kendi öz vatanının insanına karşı duyduğu güven hissini 6-7
Eylül tarihinde ebediyen kaybeden Eleni 2013 yılının Eylül ayında
Atina’da bir hastanede hayata gözlerini yumdu. Son bir dileği
vardı. Doğduğu ve canından çok sevdiği topraklarda, Niko’sunun
yanına gömülmek.
Bir sabah, Türk Hava Yolları’nın tarifeli bir uçağıyla Eleni
yurduna ve Niko’suna geri döndü. 6-7 Eylül olaylarının ardından tam
58 yıl geçmişti. Ülke çok değişmişti ama travmalar hep aynı
kalmıştı.