6 aydır kimsesizler mezarlığında yakınlarını arıyorlar

Cizre’deki çatışmalarda hayatını kaybeden Eda Kutay ile Cihan Dursun, ölümlerinden altı ay sonra aileleri tarafından kimsesizler mezarlığından alınıp Diyarbakır’da defnedildi. Ancak 6 aydır şehir şehir dolaşıp kimsesizler mezarlığında yakınlarını arayanlar onlardan ibaret değil.

Abone ol

DİYARBAKIR - Cizre’de 14 Aralık 2015’te başlayan sokağa çıkma yasağı 2 Mart 2016’da sona erdi. Yasağın devam ettiği süre içinde çok trajik ölümler gerçekleşti. Cudi mahallesindeki üç Bodrum’da, Mazlum-Der’in raporuna göre en az 139 insan öldürüldü. Cizre’de kaç kişinin öldürüldüğü kesin olarak bilinmiyor, ancak yine Mazlum-Der’in raporuna göre en az 203 kişi öldürüldü ve rapor, bu sayının 266’ya çıkabileceğine dikkat çekmişti.

7 FARKLI İLE GÖNDERİLDİ

Yasak kalktıktan sonra çatışmada hayatını kaybedenlerin cenazeleri otopsi işlemleri için Mardin, Urfa, Şırnak, Malatya, Antep, Erzurum ve Diyarbakır’daki Adli Tıp temsilciliklerine gönderildi. Yakınlarını kaybedenler için belki de en zorlu süreç böyle başladı. Çünkü çocuklarının cenazesini bulmak için, birden fazla şehrin morgunu dolaşmak, onlarca cesede bakmak zorunda kaldılar.

ÜÇ MORGDA BULUNAN CESET

Bu süreci yakından takip eden İHD Mardin Şubesi Başkanı Avukat Erdal Kuzu, Cizre’den Mardin’deki morga getirilen cesetlerin tanınmaz halde olduğuna tanıklık etmişti.

Erdal Kuzu: Morglardaki cesetler, parçalanmış, tanınmaz halde.

“Cizre’den gelen cesetlerin çoğu parçalanmış durumdaydı” diyen Kuzu, ailelerin yakınlarını teşhis etmesinin bu nedenle çok güç olduğunu belirtti. Kuzu, bir cesede ait parçaların üç ayrı morgdan toplandığını da hatırlattı.

Cesetlerin parçalanmasının kabul edilemez bir hak ihlali olduğunu vurgulayan Kuzu, bu vahşi uygulamanın soruşturulması gerektiğini söyledi.

ETKİN SORUŞTURMA YÜRÜTÜLMÜYOR

Kuzu, şunları anlattı: “Devletin resmi makamları öldürülen kişileri örgüt militanı olarak kabul etmekte ve çatışmada öldürüldükleri gerekçesi ile etkin bir soruşturmaya ihtiyaç duymamaktadırlar. Ancak çocuğunu kaybeden her ailenin şikayet hakkını kullanması gerektiğini düşünüyoruz. Sivil toplum örgütlerinin konuya ilişkin hazırladıkları ve kamuoyu ile paylaştıkları raporlar aynı zamanda birer suç duyurusu belgesidir. Savcıların ellerinde otopsi raporları da var, normalde bir an önce harekete geçmeli, aileleri çağırıp şikayetlerini davaya dönüştürmeli. Ama bu koşullarda savcıların böyle davranmayacağını biliyoruz. Bu konuda mücadele etmek yine ailelere düşüyor.”

4-5 İL GEZEREK ARAYANLAR VAR

Erdal Kuzu, bazı ailelerin 4-5 il gezerek çocuklarının cesedini aramak zorunda kaldığını söyleyerek, “Çocuğunu kaybetmiş ailenin yaşadığı travmayı yoğunlaştıran bu durum, aynı zamanda aileleri cezalandırmak anlamına da geliyor” dedi.

Erdal Kuzu, Cizre’de hayatını kaybedenlerin kimsesiz olmadığına dikkat çekerek yasal süreci anlatıyor: “15 gün içinde yakınları tarafından alınmayan cenazeler, savcılık tarafından numara verilerek belediyelere teslim ediliyor. Belediyeler de cenazeleri bu numaralara göre defnediyor”.

SÜREÇ HIZLANDIRILABİLİR

“Ama” diyor Kuzu, “bunun nedeni sistemin çeşitli nedenlerle doğru ve hızlı bir şekilde ilerlemiyor olmasıdır. Örneğin kan örneklerinin eşleştirilmesi için sadece İstanbul Adli Tıp Kurumu görevlendirilmiş. Bu işlemin hızlandırılması için üniversitelerdeki adlı tıp kürsüleri, Ankara Jandarma Kriminal laboratuarları da devreye konulabilirdi.”

İstanbul Adli Tıp’ı “hantal bir kurum” olarak nitelendiren Kuzu, hala sonuçlanmamış başvurular olduğunu da hatırlatarak şöyle dedi: "İşlemlerin bu kadar uzun sürmesi, ailenin bir an önce cenazesine ulaşma, veda hakkını kullanmak isteminin sürüncemede kalmasına neden olmuştur. Bu bekleyiş kendi içerisinde ciddi duygusal travmaların yaşandığı bir süreçtir ve açık bir insan hakkı ihlalidir.”

MEYADER’İN EN ZOR YILI

Ayşe Dicle: Ölenlerin aileleri cezalandırılıyor.

Mezopotamya Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma ve Kültür Derneği (MEYADER) Eşbaşkanı Ayşe Dicle de Erdal Kuzu’nun anlattıklarına paralel bilgiler veriyor. Ailelerin acılarına tanıklık eden, karşılaştıkları sorunların üstesinden gelebilmeleri için yardımcı olan MEYADER çalışanları, özellikle son bir yılı çok yoğun geçirmişler.

Ayşe Dicle, Cizre’de hayatını kaybeden ve kimsesizler mezarlığında ailelerinin kendilerini almasını bekleyen 48 kişinin bulunduğu bilgisini paylaşıyor. Dicle, “Şırnak, Nusaybin, İdil ve diğer yerlerde hayatını kaybedenler de kimsesizler mezarlığına defnedildi. Sadece Erzurum’da bizim bildiğimiz 53 kişi kimsesizler mezarlığında” diyor.

'KAN ÖRNEKLERİ GÜNLERDİR BEKLETİLİYOR'

Kimliklerin hızlı bir şekilde tespit edilmemesini, savcının, polisin, Adli Tıp’ın keyfi tutumlarına bağlıyor Ayşe Dicle: “Yakınlarından alınan kan örneği günlerce burada bekletiliyor. Bir süre de Adli Tıp’ta hiçbir işlem yapılmadan ya da işlem yapsa bile bilgileri buraya geç ulaştırıyor. Konuyla ilgilenen savcının elinde toplanıyor bütün bilgiler. Normal koşullarda cenazesini almak için haber bekleyen aileye hemen bilgi vermesi lazım. Ancak savcı da keyfi davranıyor. Milletvekilleri, avukatlar devreye giriyor ve ancak günler sonra cenazenin yeri tespit ediliyor ve alınmasına izin çıkıyor.”

YOLDA HAKARETE UĞRADILAR

Ayşe Dicle’nin anlattığına göre cenazenin bulunmasıyla ailenin sıkıntıları bitmiş değil. Cenazeyi alıp memleketine götürürken yolda defalarca durdurulduklarını, hakarete uğradıklarını, tehdit edildiklerini anlatıyor Dicle: “En son Eda Kutay ve Cihan Dursun’un Şırnak’tan aldığımız cenazelerini Diyarbakır’a getirirken hakarete uğradık, tehdit edildik, ‘cenazeleri yakarız’ dediler. Cenazeleri Diyarbakır’a getirdik, bu kez flama, bayrak, slogan olmayacak, dediler. Cenazeler iki gün boyunca Yeniköy Mezarlığı'nda bekledi. Mezarlığın her tarafını TOMA’larla, Akreplerle çevirmişler… Oturma eylemi yaptık. Sonunda cenaze defnediliyor, ama bu hiç kolay olmuyor.”

AİLELER CEZALANDIRILIYOR

Cenazelerin sokaklarda bekletilmesini, kimsesizler mezarlığına defnedilmesini ailelere ceza, Kürtlere gözdağı vermek niyetini taşıdığını iddia eden Dicle, bu tutumun cenazeye saygısızlık ve ailelerin haklarının ihlali anlamına geldiğini belirtti.

Ailelerin bütün bu süreç boyunca çok acı çektiğini belirten Ayşe Dicle, darbe girişimi sonrası ülkenin belirsizliğe sürüklendiğini ileri sürdü. “Bu nedenle güvenecek ne bir kurum ne de bir şahıs kaldığını düşünmüyoruz. Ama biz çocuklarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz.”

Cizre ve diğer şehirlerde silahlı çatışmalar bitti. Ancak Erdal Kuzu ile Ayşe Dicle’nin anlattıklarından, bir psikolojik savaşın ısrarla devam ettiği anlaşılıyor…