Bilindiği üzere eğer yapımcı koltuğunda da kendisi oturmuyorsa, bir yönetmenin iddialı ve büyük bütçeli filmine kafasındaki son şekli vermesi kolay olmaz. Büyük ölçekli, dünya çapında gösterilecek yapımlarda, çoğu zaman yapımcılar da şartlar koyarlar ve filmin kurgusuna direkt müdahale edebilirler veya en azından filmin 'final cut'ı hakkında onay vermeleri gerekir. Üstelik böyle durumlar sadece yükselişte olan genç yönetmenlerin değil; kendini kanıtlamış, kariyeri ortada, deneyimli ve önemli yönetmenlerin projelerinde de gerçekleşebilir.
Filmin yapımcıları, asıl olarak yapımın gişe başarısını önemsedikleri için, filmin yıldız oyuncusunun imajına uygun bir rol alması, finalinin seyircilerin gönlüne göre biçimlenmesi veya işlenen konunun 'hafif' ele alınması gibi birçok 'yaratıcı' noktalarda yönetmene müdahale ederler, hatta bazen onunla karşı karşıya gelirler.
Bu açıdan Stanley Kubrick gibi yönetmenler birer örnek teşkil ederler. Çünkü Kubrick neredeyse her (az sayıda olan) filmiyle sadece birer başyapıt çıkarmış değil, aynı zamanda her projesinde yapımcıların baskılarına ve koşullarına 'isyan bayrağı' açmış, onlarla mücadele etmiş bir yönetmendir.
Bir diğer türden örnekte ise, Steven Spielberg gibi isimler zaten kendi film şirketlerine sahiptir ve yapımcı olarak da gerekli bütün olanakları elinin altında bulundurmaktadır. Dolayısıyla onlar, filmlerinde her türlü özgürlüğe ve karara da sahiptir. Zaten genelde belli bir izleyici kitleleri vardır ve çektikleri film, sinema salonlarının ve dağıtımcıların tercih etmediği bir uzunlukta da (örneğin 'Schindler List' ve üç buçuk saatlik süresi!) olsa, durum değişmez.
Birinci gruba ilişkin kısıtlayıcı tutum, filmlerin DVD'lerinin satılması veya kiralanmasıyla biraz kırılmıştır çünkü bu DVD'lerin 'bonus' kısımlarında çoğu zaman 'çıkartılmış veya kısaltılmış sekanslar' veya 'alternatif son veya başlangıç' gibi seçenekler bulabiliriz. Dolayısıyla seyirci olarak aklımızda filmdeki değişiklikler hakkında çok daha net fikirler belirebilir.
Bazı durumlarda ise böyle bir olanağa gerek kalmaz çünkü belli bir süreden sonra dikkat çeken bir film, değişik uzunluklarda, çoğu zaman yönetmenin aklındaki ilk şekle sadık olarak (yani director's cut) tekrar beyazperdede seyirci karşısına çıkar.
Bu örneklerden ilk aklımıza gelenler kuşkusuz 'director's cut' haliyle süresi oldukça uzayan Francis Ford Coppola'nın başyapıtı 'Apocalypse Now' (1979) ve Ridley Scott’un apayrı bir şekilde sonlanan klasiği 'Blade Runner' (1982) filmleridir.
Bunlara eklenebilecek bir diğer film ise, çok değişik aşamalardan ve 'filtrelerden' geçen, Sergio Leone'nin unutulmaz filmi 'Bir Zamanlar Amerika/Once Upon A Time In America' (1984)’dır. Film, artık bir klasik olmasına rağmen zaman içinde birçok değişikliğe uğramış ve neredeyse her haliyle seyirciyle buluşmuştur. Bu kritik noktalara yakından bakmamız gerekirse:
360 DAKİKA
Başlangıçta yönetmen Sergio Leone'nin hayalinde, iki parçaya bölünmüş, 6 saatlik destansı bir film vardı. Ancak Bernardo Bertolucci imzalı '1900'ün (iki parçadan oluşan 5 saat, 17 dakikalık süre!) ticari fiyaskosu, bu fikri rafa kaldırttı. Sonuç olarak film, tek parça olarak piyasaya sürüldü.
269 DAKİKA
Sergio Leone'nin ilk montajı 4 saat 29 dakikalık bir sürede bitiyordu ancak Cannes Film Festivali filmi göstermek için 40 dakikalık bir kısaltma talep ediyordu ve yönetmen de bu kısaltmayı yaptı. Film, 1984 yılının Mayıs ayındaki festivalde ayakta alkışlandı ve çok başarılı bir dünya 'avant-premiere'i yapmış oldu.
229 DAKİKA
Sonuç olarak film, Avrupa’da Cannes Festivali versiyonuyla gösterildi. Bir anlamda bu, filmin 'gerçek' (arada bir antrakt'la beraber) ve sonrasında seyircilerinin televizyon yayınlarında ve DVD'lerinde tanıdığı versiyonuydu.
139 DAKİKA
Ancak Amerika Birleşik Devletleri'nde durumlar oldukça farklıydı. Film, sinema salonlarında gösterime girmeden önce, yönetmenin onayı alınmadan (!) kesildi ve yeniden kurgulandı. Bu uygulamanın bahanesi, filmin biraz 'labirentvari' yapısını daha düz bir kronolojik hikaye akışıyla değiştirmekti. Sadece iki saat 19 dakika süren bu 'mini' filmde, iki tecavüz sekansı da kesilmiş, Deborah karakteriyle 1968 yılındaki buluşma anı tamamıyla atılmış ve özellikle filmin çocukluk yıllarında geçen kısmı bolca 'kesilip biçilmişti'. Aynı şekilde filmin finali de değişmişti ve bu versiyonunda Max karakteri, kadraj dışında kafasına bir kurşun sıkarak intihar ediyordu.
227 DAKİKA
Amerikan yapımı 'lazerdisk' versiyonunda, 'Bir Zamanlar Amerika', 17 yaşından küçük olanlara yasak olduğu için çok ufak (2 dakika) bir 'kilo kaybına' uğruyordu. Tecavüz sekansları yine kısaltılmış, Max ile Noodles’ın final 'flash-back' sahnesi de harcanmıştı. İngiltere'deki sansür kurulu, bir gangsterin silahıyla bir kadının göğüs ucunu okşadığını gösteren bir planın bile kesilmesini talep etti. Kesilen plan, filmin 2002 yılındaki DVD versiyonunda yerine konulacaktı.
251 DAKİKA
2011 yılının başında, Leone'nin varisleri, Martin Scorsese'ye ait 'Film Foundation'nın da yardımıyla filmin 269 dakikalık versiyonuna tekrar hayat vermeye çalıştılar. Sonuç olarak, o zaman 229 dakika süren filme 22 dakika daha ekletmeyi başardılar. Bu muhteşem 'alaşım' versiyon, 2012 Cannes Film Festivali'nde gösterildi ve Fransa'da bu haliyle tekrar gösterime sokuldu. Eklenen sekanslar görüntü kalitesi açısından (negatif değil pozitif film makaralarından gelen) fark ediliyordu ancak bu sekanslar bazen biraz fazla uzun olmakla beraber (mezarlık sahnesi, Deborah’ın ölümü…) filmin özünü yansıtan ve filmin çok katmanlı yapısını daha da etkileyici hale getiren sahnelerdi.
Aklımıza takılan son nokta ise, artık zamanın külleri arasında unutulmuş, filmin bir montaj masasında kaybolmuş 18 dakikalık görüntülerinin esrarı olacak kuşkusuz…