Kısa ‘demokrasi’ tarihimizde darbenin her çeşidini yaşadık. Askerin sokağa inerek iktidarı zaptettiği 2 ‘geleneksel’ darbe; 27 Mayıs ve 12 Eylül… Dönemin küresel entelektüel tartışmalarından esinlenerek adlandırılan ‘postmodern’ darbe; 28 Şubat… Muhtıra; 12 Mart… Elektronik muhtıra; 27 Nisan… Ve nihayet, halen anlamaya çalıştığımız kanlı 15 Temmuz…
15 Temmuz’u gelecek kuşaklar ve tarihçiler nasıl adlandıracak bilemiyoruz. Ama 300’e yakın insanın canına mal olmasına karşın saatler içinde püskürtülen bu ‘girişim’e takılabilecek isimlerden biri “yaverler darbesi”dir herhalde…
BİLDİRİNİN YAZILIŞI
O gece TRT’de okutulan cunta bildirisini Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın en yakınındaki isimlerden Başyaver Albay Ali Yazıcı’nın yazdığı öne sürüldü. Başyaver Yazıcı dışında Erdoğan'ın diğer üç yaveri, Yarbay Mete Semercioğlu, Yarbay Şafak Deliacı, Binbaşı Erkan Kıvrak ile Muhafız Alay Komutanı Albay Muhsin Kutsi Barış da darbecilik suçlamasıyla tutuklandı…
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Özel Kalem Müdürü Albay Ramazan Gözel ve emir subayı Levent Türkkan da darbecilerle birlikte hareket ettikleri gerekçesiyle cezaevindeler. Akar, emir subayının, kendisinden darbe bildirisini imzalamasını istediğini söyledi…
YAVERLER DARBESİ
Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ın Özel Kalem Müdürü Kurmay Albay Tevfik Gök; Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in emir subayı Mehmet Akkurt; Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi’nin emir subaylığı görevini 10 yıldır sürdüren Piyade Yarbay Murat Yılmaz… Tutuklandılar.
Bu kadar çok “ikinci adam”ın içinde olduğu bir girişime “yaverler darbesi” demek mümkün.
Bu “yaverlik” işi ise bundan yaklaşık 60 yıl önceki bir başka olayı hatırlamamıza neden oluyor: Adnan Menderes iktidarının son döneminde, 1957’de, daha sonra 27 Mayıs 1960 darbesinde etkin rol alan bir cunta örgütlenmesinin, “kuyruğundan tutulması” ama onlarla birlikte hareket eden bir “yaver” sayesinde temize çıkması… Bir başka deyişle, “9 Subay Vakası”…
26 ARALIK 1957
1957 yılı sonunda, Samet Kuşçu isimli bir binbaşı “Bir grup subayın hükümete karşı bir darbe planladıkları” ihbarında bulundu. 26 Aralık günü 4 subayın gözaltına alınmasıyla başlayan soruşturmada 16 Ocak gününe gelindiğinde 3 albay, bir yarbay, 4 binbaşı ve bir yüzbaşı olmak üzere 9 subay tutuklanmıştı.
“Hızlı ve gizli” bir soruşturma sonunda bu 9 subaydan 8’i beraat etti. Hüküm giyen tek asker, başlarda birlikte davrandığı darbe girişimini ihbar eden binbaşı Samet Kuşçu olmuştu. Kuşçu, iki yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Aralarında, iki buçuk yıl sonra yapılacak 27 Mayıs darbesinin önemli simalarından Faruk Güventürk’ün de bulunduğu bu subayların beraat etmelerinde ve dolayısıyla iki buçuk yıl sonraki “başarılı darbeye” girişebilmelerinde bir “yaver”in büyük payı vardı.
İKİ BİNBAŞI
Başbakan Adnan Menderes, dokuz subayın tutuklanmasından hemen sonra, Milli Savunma Bakanı Semi Ergin’i görevden almış ve yerine Ethem Menderes getirilmişti. Ancak bakanlık yaveri ve özel kalem müdürü değişmemişti. Bu askerlerle ilgili tahkikat sürerken bakanlığa eski Türkçe ile yazılmış bir ihbar mektubu daha geldi. Bu ihbar, kritik önemdeki iki binbaşının daha cunta örgütlenmesinin içinde yer aldığını bildiriyordu.
Ancak Savunma Bakanı’nın Özel Kalem Müdürü de darbeciydi ve bu iki binbaşıyı haklarında açılan soruşturma konusunda bilgilendirmişti. İki binbaşı, gözaltına alınacaklarını bakanlık yaverinden iki gün önce öğrendiler ve bu sayede davayı yürüten askeri hakim General Arif Onat’ın karşısına “hazırlıklı” çıktılar. Ani bir sorguda çelişkili ifadelerle birbirlerini ele verebilirlerdi. Bu iki binbaşı, daha sonra 27 Mayıs darbesinde önemli rol üstlenecek Orhan Erhanlı ve Suphi Bürsoytrak’tı…
AYNI GRUPTAN
İki yıl sonra cumhuriyetin ilk askeri darbesini gerçekleştirip Menderes’i devirecek olan askerler, savunma bakanlığındaki yaver sayesinde yargıdan kurtulan “9 Subay”ın da içinde bulunduğu gruptan çıkacaktı.
Ve tüm tahkikat boyunca hükümeti ve özellikle de başbakanı bu olayı ciddiye alması konusunda uyaran ama başaramayan dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, aradan yıllar geçtikten sonra gazeteci Cüneyt Arcayürek’e şöyle diyecekti: “9 Subay olayı iyi değerlendirilse 27 Mayıs olmazdı…”