60 yıllık sessizlik: Uzaylılara dair neden kanıt bulamıyoruz?
60 yıl önce başlayan uzaylı arayışımızda bugüne dek kesin bir kanıt ya da işarete ulaşabilmiş değiliz ve bunun pek çok sebebi var. Peki, bundan vazgeçmenin zamanı gelmiş olabilir mi?
Brian Koberlein
Son günlerde, resmi olarak ‘UFO’ diye bilinen ‘Tanımlanamayan Anormal Fenomenleri’ (ing. kısaca UAP’ler) konu edinen kongre duruşmalarının ardından uzaylılar, haberlerde kendine bolca yer buluyor. Buna karşın, Dünya’yı ziyaret eden uzaylılar düşüncesi heyecan verici olsa bile, daha büyük mesele, uzaylıların uzak gezegenlerde yaşıyor olabileceği fikri. Potansiyel açıdan yaşama elverişli gezegenlerin evrende yaygın olduğunu ve en az bir gezegende akıllı yaşamın ortaya çıktığını zaten biliyoruz; hâl böyleyken neden daha fazlası olmasın? Gelin görün ki 60 yıldan beridir ‘orada bir yerdeki’ uzaylılara ilişkin kanıtlar aramamızın ardından hiçbir şey bulamadık. Peki, bu durum bize ne anlatıyor?
Her ne kadar ilk bakışta garip görünse de, kanıt bulamamış olmamız bize evrene dair bir şeyler anlatabilir. Uzaylı bir medeniyetten gelen tartışmasız bir teknolojik radyo sinyali tespit edemediğimiz gerçeği hesaba katıldığında, onların var olmadığı neticesine ulaşamayız. Buna karşın, onlarca yıllık araştırmaların ardından, uzun süren bu sessizlik, bize uzaylıların var olma ihtimaline ya da en azından onları bulma ihtimalimize ilişkin bir şeyler söylüyor. Bu mesele, şu ana dek uzaylı medeniyet arayışında istatistiklere bakan ‘Acta Astronautica’ adlı dergide yayınlanan yeni bir araştırmanın odak noktasını teşkil ediyor.
Araştırma, uzaylı bir teknoloji izi bulma ihtimalini gözden geçirmek amacıyla Bayes istatistiklerini kullanıyor. Bayes istatistiklerinin temel özelliklerinden biri, bir sonucun kesinliğine değil, olasılığına odaklandığını varsayması. Bu, tıpkı bahis oynayan bir kişinin evrene bakmasına benzer. Bu durumda, iki temel varsayım söz konusu: İlki, (en azından insanları ‘zeki’ kabul ediyorsanız) evrende zeki canlıların evrimleşebileceğini biliyoruz ve ikincisi, 60 yıldır hiçbir sinyal saptayamadık.
Araştırma yazarı buna yazar birkaç varsayım daha ekliyor. İlki, zeki medeniyetler rastlantısal zamanlarda ve rastlantısal yerlerde ortaya çıkmaktadır. Farklı bir deyişle, Dünya evrende özel bir yer işgal etmez ve uzaylıları saptama ihtimali başka herhangi bir yerde olduğu kadar yüksektir. İkinci varsayım, şayet uzaylı bir medeniyet uzaya sinyaller gönderirse, ya radyo sinyallerimizin genişleyen alanına benzer şekilde her yöne ya da rastgele yönlendirilirler. Mesela, eğer uygarlıkların büyük kısmı sinyallerini galaksinin merkezine doğru yönlendirme eğilimi taşıyorsa, onların galaktik merkezden 30 bin ışık yılı uzakta olduklarını saptamamız pek mümkün olmaz.
BİR SİNYAL SAPTAMA İHTİMALİ ÇOK DÜŞÜK
Bildiklerimiz hesaba katıldığında, bu varsayımlar fazlasıyla akla yatkın görünüyor. Yahut, en azından öteki varsayımlardan daha mantıksız değiller. Bütün bunları göz önünde bulundurduğunda makale yazarı, uzaylı teknolojisi izlerinde bir üst sınır olduğunu fark etmiş. Galaksi çapında her yüzyıl içinde beşten fazla yabancı sinyalin yayılmama ihtimali yüzde 95’tir. Bu durum, Dünya’nın önümüzdeki 1.800 yıl içinde bir sinyal saptama ihtimalinin yalnızca yarı yarıya olduğu manasına gelir. Bundan dolayı, kimi uzaylı medeniyetler kasıtlı biçimde bize doğru bir sinyal yönlendirmediği müddetçe, yakın dönemde herhangi bir şey saptama şansımız pek olmayacak.
Bu, aramaktan vazgeçmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Yine de, yakın gelecekte uzaylılara dair bir kanıta ulaşmak istiyorsanız, belki de UAP’leri konu edinen kongre duruşmalarını izlemeye değer.
Yazının orijinali Universe Today sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)