8 Haziran Britanya seçimleri: Yeni sol, neoliberallere karşı
Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May, daha önce birden çok kez aksini vurgulamasına karşın, 8 Haziran için erken seçim ilan etti. Bu beklenmedik hamle, hem Muhafazakar Parti, hem de muhalefet için sürpriz olmanın yanında, ülke siyasetinde büyük bir değişimi de beraberinde getirecek gibi duruyor.
Mehmet Emir Uslu*
2016’daki Brexit referandumu sonrası henüz tam anlamıyla sabit bir düzen yakalayamamış olan Birleşik Krallık, erken seçim sonucu doğrultusunda birbirine oldukça tezat eğilimler bekliyor.
Brexit kararı sonrası başbakanlığı David Cameron’dan alan Theresa May, keskin bir Brexit yanlısı olmasına rağmen, ne kendi partisinde, ne de Avam Kamarası’nda müzakereleri istediği gibi yönlendirecek güçte değil. Nitekim iktidardaki konumunu güçlendirmek istemesi de erken seçim kararının nedenlerinden biri.
Ancak May’in seçim ilanının ardındaki bir diğer neden de İşçi Partisi içinde sürekli isyanlarla boğuşan ana muhalefet lideri Jeremy Corbyn’i ekarte etmek. 2015’teki genel seçimler sonrası ağır bir yenilgi alan Ed Milliband’in yerine, oldukça beklenmedik bir çoğunlukla (dört aday arasında yüzde 50’nin üzerinde oyla) seçilen Corbyn, hem İngiliz medyası, hem de 1997–2010 döneminden gelen parti üyelerinin hedefinde. Corbyn Brexit’e bütünüyle karşı olmamakla birlikte, May hükümetinin Brexit’i bahane eden kemer sıkma politikaları ve kamu hizmetlerindeki gözle görülür ödenek kısıtı konusunda muhafazakarları sıkıştırıyor.
Brexit halk oylaması ertesinde Gölge Kabine’deki bakanların sırayla toplu istifa yoluyla ayrılmaya zorladığı Corbyn, aynı dönem yapılan ve merkez sol adayı Owen Smith’e karşı yarıştığı liderlik seçimini öncekinden de yüksek bir oy oranıyla kazanarak yerini sağlamlaştırmıştı.
Eleştirmenler Corbyn’in popülist sol siyaset anlayışının yeni bir genel seçimde İşçi Partisi’nin fiilen son bulmasına neden olabileceği uyarısında bulunmuş; buna rağmen Corbyn’in seçimi sonrası İşçi Partisi Avrupa’nın en yüksek üye sahibi partilerinden biri haline gelmişti.
Büyük ölçüde Tony Blair / Gordon Brown dönemlerine ve bu yıllarda daha da güçlenen neoliberal sisteme tepkili nüfusun desteğini alan Corbyn, seçim kararına itiraz etmeksizin, doğrudan seçim kampanyalarına başladı bile.
Öte yandan, gerek Theresa May’in fevri ve belirsiz Brexit stratejisini, gerekse Ulusal Sağlık Hizmeti (NHS) gibi hayati sistemlere dönük tehdidi savuşturmak adına olası bir koalisyonun dedikoduları da yapılıyor. 2015’te büyük bir atılımla İskoç Parlamentosu Holyrood’a hakim olan İskoç Ulusal Partisi (SNP), Yeşil Parti ve 2010–15 hükümetinin koalisyon ortağı Liberal Demokratlar, bu ittifakın adayları arasında.
SNP lideri Nicola Sturgeon ve Yeşil Parti lideri Caroline Lucas, muhafazakarları iktidardan uzaklaştırmak için merkez ve merkez sol eksende progresif bir ittifak fikrine açık olduklarını dile getirirken, Corbyn’in duruşunu zayıf bulan LDP lideri Tim Farron ise hiçbir koalisyon planına sahip olmadıklarını net bir şekilde ifade etti.
2010 seçimlerinde Muhafazakar Parti’yle koalisyona giren LDP, iktidardaki beş yıl boyunca pek çok seçim vaadinden geri dönmüş ve nihayetinde 2015 seçimlerinde ağır bir yenilgiye uğramıştı. Yeni parti lideri Tim Farron’ın bir süre önce sarf ettiği homofobik ifadeler de kararsız seçmenler hakkında endişe konusu.
Brexit sayesinde siyasi gündeme damga vuran aşırı sağ UKIP ise büyük ölçüde zayıflayarak, üyelerinin bir kısmını Muhafazakar Parti’ye kaptırmaya başladı.
8 Haziran seçimleri muhafazakarlar kadar İşçi Partisi için de kritik rol oynuyor: May’in mağlubiyeti hem Muhafazakar Parti’nin mevcut konumunu, hem de yürütülen eğitim ve sağlık kesintileri politikasının gidişatını belirleyecek. Corbyn ve seçmenleri içinse 8 Haziran sosyalist bir siyasi hareketin Downing Street’e adım atması ve 1980’lerden beri süregelen neoliberal politikanın son bulması için insan ömründe bir kez gelebilecek bir şans olarak değerlendiriliyor.
Corbyn, iş günlerinin azaltılması, resmi tatillerin arttırılması, 10 sterlinlik saatlik ücret gibi uygulamaların öne çıktığı kamulaştırma taraftarı politikaları; en tartışmalı olarak ise Britanya’nın nükleer caydırma silahı olan Trident’in kapatılması gündemiyle popüler vaatlere sahip. Ancak seçildiği günden bu yana alışageldik siyasi lider profilini çizmemekte ısrarcı olan Corbyn, sadece sağ değil, bazı sol çevrelerin sert eleştirilerinin hedefi oluyor.
Son 20 yıldır büyük ölçüde merkeze kayan, Irak Savaşı’ndaki rolü hasebiyle de kötü bir şöhrete sahip İşçi Partisi’ni keskin bir dönüşle sosyalist bir hatta çeken Corbyn, eski parti liderleri Tony Blair ve Neil Kinnock’dan, yazar J.K. Rowling’e dek merkez yanlısı çoğu ünlünün eleştirilerine maruz kaldı. Ancak taraftarlarının da vurguladığı üzere, uzun yıllar parlamentonun arka sıralarında mücadele veren Corbyn, baskılara alışkın. Eğer 2015 ve 2016 yıllarındaki liderlik seçimlerinde büyük rol oynayan yerel organizasyon ve başarısını tekrarlayabilirse, Corbyn’in İşçi Partisi, giderek sağa kayan Avrupa’da iyi bir tezat oluşturabilir.
İktidarı David Cameron’dan devralan ve İçişleri Bakanı sıfatıyla “güvenilir ve sağlam” bir profil çizdiği düşünülen Theresa May’in aradan geçen bir yılda oldukça çelişkili ve yer yer de zayıf bir performans sergilemesiyle, AB’ye karşı sembolik de olsa sert bir tavır koymak için Britanya’yı hem ekonomik bir tecride, hem de İskoçya ile Kuzey İrlanda’nın birlikten ayrılma ihtimalinden ötürü bölünmeye götürebilecek siyaseti, Muhafazakar Parti’nin seçim beklentilerini zorlayan faktörler.
* Mehmet Emir Uslu. Tasarımcı, çevirmen ve akademisyen. Tartu Üniversitesi, Göstergebilim ve Kültürel Çalışmalar Bölümü, MA.