80 kuruş
Suriyeli Ala Hennuş’un “misafir” olarak kaldığı Türkiye’de bir çuval un taşımasının karşılığı 80 kuruştur. Bu değer, baştan sona engellenemez bir şekilde onun yaşamına nüfuz etmiş, kırılgan ve tesadüfi varlığını zorunlu kılmıştır.
Nevin Ferhat-Kemal Baş
“Coğrafya kaderdir” sözü üzerine defalarca yazıldı. Başa gelen ve sıradanlığa dönüşmüş suçların yarattığı tahribat bu sözle dillendirilmiştir. Aynı şekilde bir ulusa ait olmak bakımından kişinin yaşadığı güçlükler ve acılar yine bu sözle taçlandırılmıştır. Bu söz ağızdan her çıktığında duygular da kader sözcüğünde birikir. Bu bir yanıyla değiştiremeyeceğimiz, başa gelenlerin toplamıdır. Başa gelme burada kaderin gerçekleşmesi adına kişinin yaptıklarını, kendi kaderine düşmeyi ve yakalanmayı imlemektedir. Yani kişi tam da kendi kaderini ya da ona biçilen kaderi yaşamakta ve gerçekleştirmektedir. Öyleyse tam da bu noktada sorulması gereken soru coğrafyanın bu kaderi nasıl ürettiğidir?
Coğrafyacı, Tanrının kutsal bakışını kullanarak dünyanın temsilini haritaya yansıtır. Sonsuz olandan sınırlı olana doğru bu bakışta aynı şekilde sonlu olandaki sonsuzu kavrama arzusu vardır. Sonlu olan, haritada yani dünyada kendi sınırlarıyla yer edinir. Böylece sınır aracılığıyla mekân, belirsiz olmaktan çıkarak belirlenim kazanır. Devamında ise sınırların hapsettiği farklılıkların ve farklı zamansallığa sahip varolanların etkileşimiyle büyük olanın resmi ortaya çıkar. Öte yandan dünya ister Tanrısal ister insani bakış açısıyla çizilsin bir mekânın en temel özelliğinden biri farklı zamansallığa sahip varolanları eş zamanlı kılmaktır. İnsanın, hayvanların, toprağın, ağaçların, havanın ve suyun farklı devinimleri vardır. Tahmin edileceği üzere her biri kendi içinde de farklılıklara göre bölünmeye devam eder. Buna karşın tüm bu farklılığın belirleyeni doğanın ve aktüel bir sonsuzluk olan Tanrının kendisidir. Dünyanın bu resmedilişinde, Tanrının kutsal bakışı altında bir toz zerresi olarak görünen Ala Hennuş, doğumdan ölüme yazılmış kaderine göre Suriye’de doğmuş, Antalya Kepez’de un çuvalı taşırken 2019’un Ağustos ayında 23 yaşında ölmüştür.
Yine aynı yerde, dünyada, insan eski çağlardan itibaren kültürel ortamını yaratmış ve bu ortam birçok bakımdan doğadan daha önemli hale gelmiştir. İkinci doğa olarak tarif edilen bu ortam, insanın doğaya karşı vermiş olduğu mücadelenin ve yaşamsal etkinliğinin bir ürünüdür. Bu açıdan mekân, insanın üretim etkinliğinin bir ürünü olagelmiştir. Dolayısıyla mekânın içine aldığı şeyler dünyasının bir aradalığını kuran temel güç insan emeğidir. Ne var ki, doğadan bağımsızlaşmasıyla ve emeğinin ücretli emeğe dönüşmesiyle birlikte insan, bu emeğin ve doğa sömürüsünün bizzat nesnesi haline gelmiştir. Burada sonlu olan insan sonsuza mutlak emek olarak varırken, doğa ise sermaye mekanı olarak erişiyor. Diğer bir deyişle insan her saat biraz daha azalarak, her gün biraz daha eriyerek sonsuza ererken, doğa da yeşilini kaybederek daha önce mevcut olmayan insan ürünü şeylerle kirlenerek eriyor. Kısacası virtüel bir sonsuzlukta insan doğanın ve kendi sınırlılığını tüketerek yürümektedir: “Antalya'nın Kepez ilçesinde hamallık yapan 23 yaşındaki Ala Hennuş, iş bulabilmek için Yeni Hal Caddesi'nde beklemeye başladı. Aracıyla gelen bir fırın sahibi, çuval başı 80 kuruşa un taşınacağını belirterek iki hamalla anlaştı. Teklifi kabul eden iki hamaldan biri olan Ala Hennuş, araçtan depoya un çuvallarını taşımaya başladıktan bir süre sonra fenalaşarak yere yığıldı” (1).
Virtüel sonsuzluğunun uluslara bölünmüş biçiminde milli sınırlarla belirlenmiş mekân, farklılıkları kapsamak yerine aynı dile, kültüre ve ırka mensup insanları içerir. Bu amaçla mekân da yeniden üretilir. Bu üretim etkinliğinin temel araçlarından biri savaş ve savaşla ilişkili olarak ortaya çıkan soykırım, katliam, zorunlu göç ve asimilasyon ile ulusal coğrafya yeniden düzenlenir. Uluslara bölünmüş virtüel sonsuzlukta insan, savaş tehlikesi, kitlesel kırım, politik ve dini baskı vb nedenlerle veya yeni bir hayat kurma isteğiyle bir ülkeden başka bir ülkeye göç ederken emeğinin değeri ya küçülecek ya da büyüyecektir. Dolayısıyla emeğinin değerini, ücretini belirleyen insanın zorunlu olarak göçmüş olduğu ülke, o ülkenin ulusal sermayesi olacaktır. Suriyeli Ala Hennuş’un “misafir” olarak kaldığı Türkiye’de bir çuval un taşımasının karşılığı 80 kuruştur. Bu değer, baştan sona engellenemez bir şekilde onun yaşamına nüfuz etmiş, kırılgan ve tesadüfi varlığını zorunlu kılmıştır. Oysa “o gün”, “o yolda” beklerken zamanla birlikte ihtimaller de sayılmaktaydı: Belki de yazın en sıcak günüydü ve güneş Ala Hennuş’un teninden damla damla dökülüyordu. Belki de bunaltıcı bir hava vardı o gün ve Ala, memleket ister gibi rüzgar istemişti. Belki de on çuvalda birikecek 80 kuruşları düşünüyordu.
Dünyadaki varlığı ve varlığının devamı tesadüfi olan insan, üretim etkinliğiyle kaderi andıran zorunlu ilişkiler kurdu. Bunu yaparken sonuçlarının farkında olmadan mekânı, gereksinim ve istemleri doğrultusunda düzenlemiş ve bu mekânla ilişkili bir çevre üretmiştir. Bu sosyo-kültürel çevre, zamanla doğal çevreye baskın hale gelmiştir. Bununla birlikte insan, uzun bir tarih boyunca bu çevreyi yeniden tanımlamaya ve yeniden üretmeye devam etmiştir. Tarihin akışında değişmeyen bir soru olarak mekânın bir araya getirdiği farklı olanların bir aradalığının nasıl olacağı ve bu farklı var olanlar arasındaki ilişkilerin nasıl düzenleneceğidir. Diğer bir ifadeyle sorun, doğanın geri çevrilemez tahribatıyla dünya gezegenini yaşanmaz bir yere dönüştüren insanın yeni bir yol bulup bulamayacağıdır. Başka bir açıdan ise bu, yaşamın farklılığına uygun yeni bir mekân, çevre üretip üretemeyeceğimiz sorusuna açılır. Dünyayı merkeze alarak dünyalı olmaklığı mekânsal bir belirlenim haline getirip yeni bir ilişkilenme biçimi üretilebilecek miyiz? Ancak bu, başlangıca yani doğaya dönmek manasında yeniden doğal çevrenin buyruğuna göre yaşanabilir mi sorusu olarak değerlendirilmemeli. Aksine insanlığın şimdiye kadarki bütün birikimiyle birlikte virtüel sonsuzluğun uğrağı olabilecek ve aynı zamanda onu da aşabilecek bir dünya yaratabilecek miyiz?
(1) https://www.gazetefersude.net/antalyada-is-cinayeti-suriyeli-hamal-cuvalini-80-kurusa-tasidigi-un-cuvalini-tasirken-hayatini-kaybetti-71133/ , erişim tarihi: 18.09.2019.