82. kuruluş yıldönümünde Köy Enstitülerini yeniden anlamak
Köy Enstitüleri denildiğinde her daim "halkçı-kamucu, laik, demokratik, bilimsel, karma, nitelikli eğitim" akla gelir. Bu değerlerden özgür, üreten, düşünen, eleştirel aklı öne çıkaran insan çıkar.
Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ*
"İlköğretim meselesinde sıra, yoksul ve toplumun en ağır yükünü taşıyan halkın çocuklarını okula kavuşturmaya gelmiştir. Bunun icap ettireceği her türlü fedakârlığı göze almaya mecburuz”
Köy Enstitülerin kuramcısı, uygulayıcı İsmail Hakkı Tonguç’un yukarıdaki sözleri Cumhuriyet eğitim devrimcilerinin enstitü imecesine hazırlandıkları dönemdeki düşün dünyalarını bize yansıtır. 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Yasası, 17 Nisan 1940 tarihinde her tür yoksulluk ve yoksunluklar içinde orta çağı yaşayan ve ülke nüfusunun yüzde sekseninin yaşadığı, okulsuz, öğretmensiz köylerde “köye yarayan meslek erbabını yetiştirmeyi” temel alarak TBMM’de kabul edilir. Milli Eğitim Bakanı Hasan-Ali Yücel, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un ortak aklı, emek ve öngörüleriyle 1946 yılına kadar özgün kazanımlarıyla ilerler. 1946 sonrası dünyadaki yeni dengeler nedeniyle tek parti içindeki iktidarın değişmesi, Yücel ve Tonguç’un görevden ayrılışıyla özgün kazanımlarında örselenmeler başlar. 1950 yılında enstitülerdeki karma eğitime son verilerek tüm kız öğrenciler Kızılçullu Köy Enstitüsünde toplanır. 1954 yılında da enstitü karşıtlığı ile iktidara gelen Demokrat Parti iktidarı Köy Enstitülerini kapatarak ilköğretmen okullarına dönüştürür. Enstitülerin kısa öyküsü böyle. Kapatanlara rağmen kuruluşlarının 82. ve tamamen kapatılışlarının 68. yılında Köy Enstitüleri beyinlerde, yüreklerde ve vicdanlarda özgün bir kazanım ve esin kaynağı olmaya devam ediyor. Enstitülerin günümüzde de güncelliğini koruyor olması kuruluşundaki deneysel pedagojik düşüncenin ve temel felsefenin doğruluğunun kanıtıdır.
Köy Enstitüleri, sadece öğretmen yetiştirmeyi değil, aynı zamanda toplumsal değişim ve dönüşümü gerçekleştiren eğitim kurumlarıydılar. Köy Enstitülerine giden yolda önemli deneysel pedagojik çalışma 1936 yılında uygulamaya giren “Eğitmen Kursları” deneyimidir. Ülkede 40 bin köyün 35 bininde okul ve öğretmen yoktur. Mustafa Kemal’in önerisiyle hayata geçirilen ve askerliğini başarıyla yapan çavuş ve onbaşılardan yararlanmayı, onları altı aylık kurslarla yetiştirmeyi ve okulsuz köylerde ilk üç sınıfı açmayı hedefleyen 11.06.1937 tarih ve 3238 sayılı Köy Eğitmenler Kanununun ilk maddesi “Nüfusları öğretmen gönderilmesine elverişli olmayan köylerin öğretim ve eğitim işlerini görmek, ziraat işlerinin fennî bir şekilde yapılması için köylülere rehberlik etmek üzere köy eğitmenleri istihdam edilir” şeklindeydi. Görüldüğü gibi Cumhuriyet, kendi çocuklarıyla sadece okuma-yazma öğretimi ile ilgili değil modern tarım ve hayvancılık eğitimi de almış bireylerle köyü içten canlandırmayı hedeflemişti. Bu deneysel pedagojik yaklaşımın başarısı önce 1937 yılında Köy İlköğretmen Okullarının ve 1940 yılında da Köy Enstitülerinin aydınlık yolunu açmıştır. Ülkenin gereksinmelerini temel alan 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Yasasının 1.Maddesi; “Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere tarım işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde, Millî Eğitim Bakanlığınca Köy Enstitüleri açılır” iken 2. Maddesi ise “Köy Enstitülerinden mezun öğretmenler, tayin edildikleri köylerin her türlü öğretim ve eğitim işlerini görürler. Ziraat işlerinin fennî bir şekilde yapılması bizzat meydana getirecekleri örnek tarla, bağ ve bahçe, atölye gibi tesislerle köylülere rehberlik eder ve köylülerin bunlardan istifade etmelerini temin ederler” ifadeleri yer alır. Yasanın birinci maddesi köyün ihtiyacını tanımlarken, ikinci maddesi ise köyün öğretmeninin niteliğini tanımlıyordu.
Hasan Ali Yücel TBMM’de “…Köy Enstitüleri ilkesi, bu pratik ilke tamamıyla bizimdir. Taklit değildir. Türkçe buluştur.” ifadeleriyle enstitülerin bize özgülüğünü ifade eder. Tonguç, enstitülerde enstitülü öğrencilerin yaratıcı kudreti meydana çıkarılarak gelenekçi okulun çocukları ezen, yıpratan sakat usulleri yerine yeni metotlar geliştirildiğini ifade ederken Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünde verdiği ders notlarının girişinde, eğitimin amacını; “Kişiyi, ülkesinin ekonomik düzenini, toplumsal koşullarını geniş halk kitleleri yararına değiştirecek; bu alanda karşısına çıkacak engelleri yenecek yetkinlik ve etkinliğe kavuşturmaktır” ifadeleriyle ortaya koyar. Köyü kendi çocuklarıyla içten canlandırmayı hedefleyen yasa, köyün “sınıfına değil, köye öğretmen” yetiştirmeyi hedefler. Sayın Bilsay Kuruç da bu anlayışı doğrulayarak Cumhuriyetin köyü öğretmene teslim etmek istediğine işaret eder. Kepirtepe ve Aksu Köy Enstitülerinde öğretmenlik yapan Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, "Maarif hayatımızda hazır elbisecilikten kurtuluş Köy Enstitüleri ile başlamıştır. İlk defa topraktan, insandan, memleketten hareket edilmiştir. Soyut bir hayat anlayışı yerine hakiki hayatın içinden fışkıran fikir ve iş unsurunu gerçek hayatta olduğu gibi bir arada bağrına basan bize has müesseselere imkân verilmiştir." ifadeleriyle enstitülerin özgünlüğünün altını önemle çizer. Ülkemizin yüz akı aydınlarından Muzaffer İlhan Erdost ise yakından gözlemlediği enstitü deneyimini "Okulun yaşama yaklaştırılması" şeklinde yorumlayarak enstitü tartışmalarına yeni bir boyut ve zenginlik katar. Edebiyatımızın çınarı Yaşar Kemal; “Biz, Cumhuriyet çağının sanatçıları, romancıları, şairler, ressamlar, kendi kültürümüze, dilimize dönmeyi öğrendik. Tercüme bürosunun çevirdiği dünya klasikleri ile yetiştik. Halkevlerinin, Köy Enstitülerinin kuruluşları bize yardım etti. O Köy Enstitüleri ki gelecekte dünyamızı gerçek insanlığa kavuşturacak tek eğitim düzenidir” ifadeleriyle enstitüleri selamlar.
ENSTİTÜLERİN GÜNÜMÜZE İLETİLERİ
Köy Enstitüleri bir Cumhuriyet tasarımı ve ülkenin gereksinmelerini temel alan eğitim kurumlardır. “Yaparak, yaşayarak öğrenme” olarak tanımladığımız nitelikli, işlevsel bir eğitim sisteminin adıdır. Öğrenilen bilginin içselleştirilerek işe, uygulamaya ve üretime dönüştürüldüğü sistemin adıdır. Günümüzde “aktif öğrenme, işbirlikli öğrenme, çoklu zekâ kuramı” şeklinde adlandırılan çağdaş eğitim kuramlarının tüm izlerini enstitü deneyimlerinde görebiliyoruz.Tonguç, “Geniş anlamda iş eğitimi çağdaş eğitimdir… Orta Çağı kapayan güçtür… Uygulanmayan bilgi boş ve gereksiz bilgidir. Bir şey yapabiliyorsak, aynı zamanda biliyoruz demektir.” anlayışıyla enstitülerde iş eğitiminin önemine vurgu yapar. Vedat Günyol enstitülerdeki iş eğitimini; “Köy Enstitülerinin babası Tonguç’un ereği, amacı Türkiye’yi, bir an önce yaratıcı insanlar topluluğu haline sokmaktı. Bunun için iş içinde iş yoluyla eğitimi ön plana almaktaydı” ifadeleriyle özetler. Laik, demokratik, bilimsel eğitimi ve eğitim hakkını temel alan enstitüler ülkenin yoksul köy çocukları ve kız öğrenciler için pozitif ayrımcıydılar. “Bilimsel bir metodoloji” ile kurulan enstitülerin arkasında Mustafa Necati döneminde kurulan Köy Muallim Mektepleri, Eğitmen Kursları ve Köy Öğretmen Okulu gibi deneysel uygulamalar vardır. Köy Enstitüleri; ülkenin her köşesine eşitlikçi bir anlayışla dağıtılmış ve bu anlamda “eğitimde adalet” düşüncesinin hayata geçirildiği eğitim kurumlarıydı. Köy Enstitüleri eğitim sistemi, aşılamayan özgün bir kazanımdır. Edebiyatçı Emin Özdemir öğrencisi olduğu Pamukpınar Köy Enstitüsündeki eğitimi "Köy Enstitülerinin ruhu, denilebilir ki, Cumhuriyetin temel eğitim felsefesini bütün boyutlarıyla içeriyordu. Biliyorsunuz, temel eğitimin, Cumhuriyet eğitiminin ana boyutlarından biri de ayrımsızlıktı. Kesinlikle söyleyeyim, karma eğitim hem köylü çocuklarının birbirine karşı davranışlarındaki sertliği gideriyor hem de muhatabının karşı cinsten biri olduğunu hissettiriyordu." ifadeleriyle enstitülerdeki karma eğitimi ve Cumhuriyet ilkeleriyle arasındaki ilişkiyi yorumlar. Köy Enstitüleri; “demokratik kültür ve sanat” ortamları yaratarak öğrencilerin duyuşsal gelişimini sağlayan, eğitime bütünsel bakan, halk oyunlarını, halk müziğini eğitim dizgesine katan ve bu anlamda halk kültürünün yaygınlaşmasına katkı sağlayan, eğitim kurumlarıydı. Aşık Veysel, Ruhi Su, Muzaffer Sarısözen ve pek çok sanat-kültür insanı enstitü imecesine emeklerini katmıştır. Köy Enstitüleri “demokratik” eğitim kurumlarıydı. “Eğitim ve Demokrasi” gibi iki evrensel değer enstitülerde iç içe geçmiştir. Öğrencinin okulun temel öznesi olarak yönetime katıldığı, hafta sonu demokrasi şölenine dönüşen toplantılarda bir haftalık eğitim ve okul süreçlerinin sorgulandığı eğitim kurumlarıdır enstitüler. Köy Enstitüleri; öğrencilere “teknik beceri ve teknoloji eğitimi” veren eğitim kurumlardı. Köy Enstitülerinde kız öğrenciler, kültür dersleri yanında “mutfak sanatları, biçki, dikiş, dokuma” eğitimi alırken erkek öğrenciler “demircilik, marangozluk, yapıcılık” eğitimi alarak Anadolu topraklarına bu becerileri taşımışlardır. Köy Enstitüleri; çevre ve doğa duyarlılığını hayata geçiren, öğrenmeyi hayatın gerçek problemleri üzerinden gerçekleştiren eğitim kurumlarıydı. Köy Enstitüleri; “özgün, nitelikli öğretmen yetiştirmenin” kurumlarıdır. Köy Enstitülü öğretmenler, öğretmenliği bir yaşam biçimi olarak algılamışlar, yaşam boyu öğrenme süreçlerinde hep yer almışlar, toplumsal sorumluluklarını hiç kaybetmemişler, yazın dünyasında kendilerini hep var etmişler; demokratik öğretmen ve ülkedeki kooperatifçilik hareketinin öncüsü olmuşlardır. İsmail Hakkı Tonguç yoksul halk çocuklarının aydınlanmayı, insan olma heyecanını yaşadıkları enstitü ortamını “Yüzlerce öğrenci enstitü sınırları içinde çalışmaya başlayınca bir taraftan kazma sesleri, bir taraftan motor uğultusu, müzik dersliğinden mandolin sesi duyulur; hareket, canlılık, neşe, kahkaha her tarafı sarardı. İşlere saldıranların karşısında zorluklar yok olur; hamle kuvveti tembelliği, uyuşukluğu ortadan kaldırır, bunların yerine eser yaratma zevki geçerdi.” ifadeleriyle aktarır. Dileriz ki günümüz okul ortamlarında bu coşkuyu yeniden yaratabiliriz.
2022 TÜRKİYE'Sİ VE ENSTİTÜLERİN GÜNCEL KARŞILIĞINI ARAMA ÇALIŞMALARI
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) son yirmi yıla damgasını vurduğu etkinlikleri ve yayınlarıyla enstitü gerçekliğinin ülke gündeminde yer almasına çok değerli katkı yapmıştır. Son yıllarda enstitülerle ilgili bilimsel makalelerin, tezlerin ve kitapların sayısının hızla artışı, yerel yönetimlerde karşılık bulması bunun kanıtıdır. Son yirmi yıl, eğitim hakkının örselendiği, eğitimin niteliğini kaybettiği, neo liberal anlayışlarla piyasalaştırıldığı, dinselleştirildiği, öğrencilerin tek tip yetiştirildiği, yani formatlandığı, adaletsizlikler ve eşitsizlikler ortamında eğitimin tarikat ve cemaatlere bırakıldığı, karma eğitim karşıtlığının tırmandırıldığı, kadın cinayetlerinin yoğunlaştığı, küresel iklim krizi, salgının eğitimde yarattığı eşitsizlikler ve yarattığı travmalar ile çevre sorunlarının yoğunlaştığı bir dönemin adıdır. Köy Enstitüleri denildiğinde her daim "halkçı-kamucu, laik, demokratik, bilimsel, karma, nitelikli eğitim" akla gelir. Bu değerlerden özgür, üreten, düşünen, eleştirel aklı öne çıkaran insan çıkar. Enstitüler, özgün eğitim modeliyle ülkenin tüm renklerini etnik ve mezhepsel ayrım yapmadan kucaklamıştır. Köy Enstitüleri, bireyin özgürleşmesini, bütünsel gelişmesini hedefleyip bunu başaran eğitim kurumlarıydılar. 1940'tan 2022'ye değişen sosyolojik yapıyı dikkate alarak yerel yönetimlerde, siyaset kurumunda, demokratik kitle örgütlerinde enstitülerin güncel karşılığını üretmek anlamında pek çok çalışmalar yapılmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi enstitülerin bu dönemde yayımını sağladığı çok yazarlı “Köy Enstitüleri” kitabı ve “Kent Enstitüleri” arayışıyla, İzmir Büyükşehir Belediyesinin hayata geçirmeye çalıştığı “Tarım Lisesi, Köy Enstitüsü Müzesi” çalışmaları, Balçova, Lüleburgaz, Tepebaşı, Nilüfer belediyelerinde ve pek çok belediyemizde üretilen özgün projelerle bu arayışlar ve kazanımlar çoğalmaktadır. Bu çalışmalar, ülkemizin aydınlık geleceği adına mutlaka bir eğitim reformu önerisiyle taçlanacaktır. Ülkenin gereksinmelerini karşılayacak eğitim reformu arayışlarımızda en önemli referans, temel kılavuzumuz, insanı özgürleştiren, toplumsallaştıran, yeteneklerinin ortaya çıkmasına olanak sağlayan enstitü eğitim sistemi olacaktır. Bu eğitim reformunda temel amaç, akıl ve bilimin rehberliğinde, evrensel pedagojinin kazanımlarıyla ülkenin tüm çocuklarına “nitelikli eğitim” vermek ve eğitim hakkını hayata geçirerek eşitsizlikleri önlemektir.
Son söz olarak Fakir Baykurt “…Cumhuriyet beni götürdü, açtığı Köy Enstitüsünde eğitti, öğretmen yaptı, elime kalem verdi, yurdun yazarları arasına kattı. Şimdi düşünüyorum, yokluktan geliyorum. Cumhuriyete elbette teşekkür ediyorum, ama onun için ölmüyorum. Yazarın görevi şakşakcılık değildir. O devlet on yıl sonra gericileri sevindirmek için okuduğum Köy Enstitülerini kapattı. Nasıl yapalım da bu devlet gene o devlet olsun, başka yoksul köy çocukları da kanatlansın” sözleriyle güncel hedefi işaret ediyor.
Yücel’i, Tonguç’u ve tüm enstitüleri selamlıyorum. 17 Nisan kutlu olsun.
*Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) Kurucu Genel Başkanı