Yeni yılın başlamasıyla beraber, kalem ve kağıda sarılarak yapılacak ve kaçınılacaklar listesi bireysel düzeyde hazırlandı. Hemen spora başlanacak, porsiyonlara dikkat edilecek, derdi bitmeyen ülkenin anlık kahredici gelişmelerine uzak kalmak için belki sosyal medya hesapları askıya alınacak.
Bireysel muhasebe uyarınca hazırlanan listeler, öncelikler ve planlar aslında temel bir eğilim. Üstelik sadece bireylerle sınırlı değil. Örneğin 2018’de Avrupa Birliği’nin (AB) kimi üyeleri, 2015’te oluşturulan Enerji Birliği kararlarını hayata geçirmekle kimileri de boşa çıkarmakla meşgul olacak.
Avrupa Enerji Birliği neyi hedefliyor? Rusya’ya bağımlılık ne düzeyde? Alternatif tedarikçiler kimler? Son günlerde neden dikkatler Akdeniz’e yoğunlaştı? Avrupa’da saflaşma mı var, bu birlik açısından ne anlama geliyor? Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ın bu atılımına dönük politikası nedir? Bu anlaşmanın İsrail-Filistin sorunu ve bölgeye etkisi ne olacak? Bu hafta, bu yazı ve cuma günü yayınlanacak toplam iki yazıyla söz konusu anlaşmanın AB içi dengelere, enerji birliğine ve bölgesel dengelere etkisine bakacağız.
SEN GELME GAZPROM: AB ENERJİ BİRLİĞİ
AB Komisyonu Şubat 2015’te üyelerinin güvenilir biçimde enerji taleplerinin karşılanması için Polonya’nın katkısıyla AB Enerji Birliği’ni hayata geçirdi. Temelde Enerji Birliği; güvenli, sürdürülebilir, rekabetçi ve ulaşılabilir fiyatlardan enerji talebinin karşılanmasını hedefliyor. Bu doğrultuda iç piyasanın bütünleşmesi, enerji verimliliği ve güvenliği ilkelerine uyulması çağrısı yapıldı. Enerji güvenliği, değinilen kriterle uyarınca kesintisiz enerji akışının sağlanmasına ve tek aktörün piyasayı ele geçirmesinin önlenmesine dayanıyordu. Burada adı açıkça zikredilmese de 2006 ve 2009’da Ukrayna ile yaşadığı borç krizi nedeniyle gazda kesintiye giden Gazprom’a mesaj verildiği açık.
Enerji kaynaklarının ve güzergahlarının çeşitlendirilmesi hem enerji güvenliği hem de fiyatların makul seviyede tutulabilmesini sağlayacak. Gaz arzının güven içinde sürdürülmesi için Güney Gaz Koridoru'nun güçlendirilmesi ve geliştirilmesi, enerji hub'larının oluşturulması tavsiye ediliyor. Alternatif tedarikçiler ve transit ülkeler şöyle: Cezayir, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, ABD ve Norveç; Ortadoğu, Afrika. Bu anlamda akla gelen projeler TANAP, TAP. Başka alternatiflere de kafa yoruluyor.
HEP AYNI NAKARAT: RUSYA’YA BAĞIMLILIK
AB’nin enerji birliğine yönelmesinin temel motivasyonlarından birisi Rusya’ya olan bağımlılık. SSCB, 1971’de Batı Avrupa’ya gaz tedarik etmeye başladı. Artan talep ve ilişkileri, 1989’da kurulan Gazprom devraldı. Halihazırda Avrupa gaz talebinin yüzde 30’unda fazlasını Gazprom karşılıyor. Gaz tedariki Gazprom üzerinden yapıldığı için bağımlılık eşittir Gazprom denilebilir.
Gazprom resmi verilerine göre şirket 20 Avrupa ülkesine gaz tedarik ediyor. Dahası 2017 istatistikleri ve anlaşmalar talepteki artışı imliyor. Örneğin Avusturya Gazprom’dan 2015’te 6.1 bcm (metreküp) gaz alırken bu rakam 2016’da 8.25 bcm’e çıktı. Yani yüzde 40’lık bir artış. Avrupa, 2016’da Gazprom’dan 179.3 bcm gaz aldı, bu bir önceki yıla göre 19 bcm artış demek. Başka bir anlatımla 2016 sonunda şirketin, Avrupa arzı bir önceki yıla göre yüzde 12.5 artış göstermiş. Halihazırda elimizdeki ilk beş aylık 2017 verileri rekor kırılan 2016’nın da önüne geçildiğini gösteriyor. Zira, ilk beş ayda gaz talebinde 9.5 bcm artış, yüzde 13.3’lük yükseliş var.
Şirketin Avrupa’da güçlü bir profili var. Üstelik en güzide piyasasını elinde tutmak için boş durmuyor. Var olan lider pozisyonunu 55 bcm’lik Kuzey Akım II ve 32 bcm’lik Türk Akımı ile korumaya ve genişletmeye çalışıyor. Söz konusu projelerin hayata geçmesi ve gaz talebindeki artış dikkate alındığında Gazprom’a “seninle yollarımız burada ayrılıyor” demek kolay olmayacak.
ÇARE LEVİATHAN MI?
“ABD Kudüs’te elçilik açtı mı, Kudüs İsrail’in başkenti mi oluyor?” soruları devam ederken, İtalya, İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan Akdeniz’den Avrupa’ya uzanması planlanan gaz hattının inşası için anlaştılar. İsrail’in Leviathan gaz sahasından önce Kıbrıs, ardından Yunanistan ve İtalya’ya gaz taşınması, 2200 km. uzunluğunda bir hatla sağlanacak.
Hattın 2025’te faaliyete geçmesi, 16 bcm’lik gaz taşıması planlanıyor. 16 bcm Avrupa gaz talebinin yaklaşık yüzde 5’i. Hattın 6-8 milyar dolara mal olacağı düşünüldüğünde astarı yüzünden daha pahalıya gelmiş gibi görünüyor. Ancak proje ortakları, “biz de 16 bcm için bu kadar masrafa girilmeyeceğini biliyoruz, bekleyin ve görün” demekte. Bekleyin ve göründen kast edilen hattın kapasitesinin 100 bcm’e kadar artacağına dönük beklenti. Buraya kadar kulağa hoş gelen bu projeye şu soru sorulabilir: İsrail ve Güney Kıbrıs’ın bu proje için yeterli gazı var mı?
Uzmanlara göre Güney Kıbrıs ve İsrail’in toplamda keşfedilmiş ve ihraca hazır 400-500 bcm gazı var. Bununla beraber “eğer arz 100 bcm'ye çıkarsa 4-5 yıl sonra gaz biter” yorumu anlamlı duruyor. İşte bu noktada İsrailli uzmanlar keşfedilenin buz dağının görünen kısmı olduğunu ve 3000 bcm’lik gazın çıkarılmayı beklediğini iddia ediyor. Proje biraz da bu teminatla başladı. Ancak şüphecilikte fayda olduğunu ve bağımsız uzmanların, alternatif şirketlerin gidip bölgede keşif yaptıktan sonra gerçek rezerv bilgisi etrafında proje üretmenin sağlıklı olacağı söylenmeli.
Avrupa açısından durum şöyle özetlenebilir: Her ne kadar Enerji Birliği'nin çerçevesi ve itici adımları Polonya tarafından hazırlanmış olsa da Güney Kıbrıs ve İsrail’in bu adımı en fazla destekleyen ülkeler olduğu biliniyor. Nedeni basit bir kapitalist mantık. Avrupa piyasasını domine eden Rusya, Kuzey Denizi'ne (Norveç) karşı pazarda kendine alan açmak. Avrupa’nın halihazırda Norveç’le yaşadığı bir kriz yok. Ancak Gazprom, “hoş bulunmasa da el mahkum” denilen ve bunun sık sık hissettirildiği bir aktör. İşte İsrail ve Güney Kıbrıs, “artık Gazprom’a mahkum değilsiniz, pastadan bize pay verin” diyor. Bir nevi kazan kazan durumu. Hem AB tedarikçi çeşitlendirmesi yapacak, hem de İsrail ve Güney Kıbrıs gazına güvenilir tüketici bulacak.
BİRLİKTE ÇATLAK MI VAR?
Avrupa gaz piyasası üç Akdeniz kıyıdaşı üye ve İsrail’in katılımıyla hareketlilik kazanmış durumda. Kuzeydeyse Almanya, Fransa, Avusturya’nın şirketleri Gazprom’la yola koyuldu. İsrail atılımı piyasanın çeşitlendirilmesi ilkesi uyarınca Enerji Birliği kapsamında değerlendirilebilir. Peki Gazprom’un projeleri ve katılımcılarının bu iştiraki nasıl değerlendirilmeli?
Öncelikle birlik çatısı altında bir araya gelseler dahi Avrupa’daki aktörlerin enerji konusunda fazlasıyla pragmatist baktıkları biliniyor. Soğuk Savaş boyunca ABD’nin itirazlarına rağmen SSCB ile yürütülen ve genişletilen enerji ilişkileri bunun açık kanıtı. Dolayısıyla aktörlerin belirli değerler etrafında yan yana olmaları, pazar entegrasyonları; şirketlerinin çıkarlarını ve yönlendirmelerini dikkate almayacağı anlamına gelmiyor. Gazprom’la yakın ilişkileri olan İtalyan ENİ’nin Kuzey Akım II’den pay alamadığı dikkate alındığında İsrail- Güney Kıbrıs hattından şirketin karlı çıkacağı aşikar. Kuzeyde Gazprom’un varlığını güçlendirenlerse kendi çıkarlarını maksimize ederken, Gazprom’a dönük algıya da şerh koymuş oluyorlar. Yani AB’nin üç üyesi (İtalya, Yunanistan ve Güney Kıbrıs) Enerji Birliği’yle uyumlu görünürken, diğer üçlü (Fransa, Almanya ve Avusturya) buna meydan okuyanlar tarafından yer alıyor.
Enerji ilişkilerinde yüksek belirlenimlerin müttefiklik ilişkilerinin sınırlarını gösteren tarihsel miras ortada. Güncel olarak geçtiğimiz yaz Washigton’ın Rusya’ya dönük yaptırımlarının enerjiyi de kapsaması karşısında Moskova’yla beraber Berlin, Paris ve Viyana’nın tepkisi bunu göstermişti. Özetle, şirketlerin ve onları destekleyen devletlerin motivasyonunu öncelikle kâr ve birlik projeksiyonu bu kârı maksimize eden bir araç. Bunun da birlikte bir çatlak olarak değil, zaten birliğin tarihsel pratikleri uyarınca bir dinamiği olduğu söylenmeli. Yani birlik olmamız bir olmamız anlamına gelmiyor da denebilir.