Ocak 2018’de Türk Amerikan İş Konseyi (TAİK) Başkanı seçilen Yalçındağ, halen bu titrinden ziyade sıklıkla bir başka sıfatla anılan bir isim. İş adamı Aydın Doğan’ın damadı olan Yalçındağ, Trump döneminde Ankara-Washington hattında Berat Albayrak ve Jared Kushner’den sonra “üçüncü damat” olarak kodlandı. Yalçındağ ile ABD-Türkiye ilişkilerinin geleceğini ve Trump ile olan ilişkisi hakkında konuştuk.
Amerika Birleşik Devletleri’nin 45. Başkanı Donald J. Trump artık günlerini Florida’da golf oynayarak geçirmeye başlamış olsa da bizler kendisinin dünya siyasetinde bıraktığı tortuyu konuşmaya devam ediyoruz. Uzunca bir süre daha da devam ederiz gibi görünüyor. Türkiye açısından ise Trump’ın gidişinin pek çok farklı boyutu olacak. En önemlisi kuşkusuz Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında kurulan şahsi ilişki kanalının tarihe karışmış olması. Bu kanalın kurulmasında azımsanamayacak bir rol oynayan Mehmet Ali Yalçındağ özellikle son iki yılda dünya basınını epey meşgul etti. New York Times başta olmak üzere Amerikan medyasının başat kuruluşları Erdoğan-Yalçındağ-Trump denklemini sürükleyen motivasyonun ticari iltimaslar olup olmadığını çok sorguladı.
Trump Beyaz Saray’daki koltuğa oturduktan bir sene sonra, Ocak 2018’de Türk Amerikan İş Konseyi (TAİK) Başkanı seçilen Yalçındağ, halen bu titrinden ziyade sıklıkla bir başka sıfatla anılan bir isim. İş adamı Aydın Doğan’ın damadı olan Yalçındağ, Trump döneminde Ankara-Washington hattında Berat Albayrak ve Jared Kushner’den sonra “üçüncü damat” olarak kodlandı. “Damatlar diplomasisi” son dört yılda Türk-Amerikan ilişkilerindeki kritik anlarda çok atıfta bulunduğumuz bir kavram haline geldi.
TAİK Başkanı olduktan sonraki ilk ABD ziyareti sırasında o dönem yaşadığım Washington’da tanıştığım Yalçındağ, son üç yılda Türk-Amerikan ilişkileriyle ilgili çok demeç verdi ancak Trump ile ilişkisi hakkında hiç konuşmadı. Bense Trump ile kişisel ilişkisini konuşmak üzere bir röportaj talep etmeyi sürdürdüm. Biden’ın koltuğa oturmasının ardından “tamam” dediği bu röportajda anlattıklarını tarihe bizzat kendi ağzından ve yorumsuz not düşmeyi gazetecilik sorumluluğun gereği olarak görüyorum.
'OBAMA VE TRUMP DÖNEMLERİNDE UĞRAŞTIĞIMIZ SORUNLARIN AYNILARIYLA UĞRAŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ'
ABD’nin 46. Başkanı Joe Biden geçen hafta yemin ederek göreve başladı. Fakat Türk-Amerikan ilişkilerinde “yeni yönetimle yeni sayfa” çok zor gözüküyor. Zira Biden yönetimi artık ilişkilerde yapısal sorun haline gelmekte olan çetrefilli dosyalar devraldı. Size göre Türkiye’yi ABD ile ilişkisinde nasıl bir süreç bekliyor?
Tahmin edilebileceği gibi, seçim döneminin son haftalarında atmosfer biraz gergindi. Ama Türkiye-ABD ilişkilerinde bazı konular başkanlar değişse de sistem devam ediyor. Devleti yöneten siyasi partiler de değişse, bazı devlet gelenekleri devam ediyor. Obama’dan Trump’a geçilen süreçte de aslında çok şey değişmedi. Ben Trump’tan Biden’a geçişte de çok şeyin değişmeyeceğini düşünüyorum. Suriye’de Amerikan askerleri vardı. Trump kendisi o bölgede asker bırakılmasından yana olmadığını söylese de Pentagon, sistem, adına ne diyeceksek, Amerikan askerlerinin orada kalmasını sağladı. Başkandan başkana bir şeyler değişiyormuş sanılıyor ama aslında bir sistem var, o sistem direniyor.
Türkiye’nin Trump’taki avantajı şuydu; danışmanlarına, kabinesine “Bana F-35 konusunu anlatın” demekten çok Başkan Erdoğan ile kurduğu ilişki sayesinde kendisi konuyu doğrudan dinliyordu. Bu da Türkiye’ye hak vermesini sağlıyordu. Mesela Türkiye’nin, başta ABD’den Patriot almak isterken, neden sonuçta S-400 aldığını ilk ağızdan dinliyordu. Bakanlarından rapor almak yerine kendisi dinlemeyi tercih etti. Belki onun için süreçte bize hak vererek Obama hükümetini suçladı; “NATO müttefikimiz Türkiye’ye ihtiyacını vermemişler. Hata yapmışız” dedi.
Biden ne yapar?
Herkes Biden yönetimiyle, ilgili kurumların daha fazla işleyeceği bir modelin çalışacağı bekleyişinde. Ben bu ne demek tam anlamıyorum açıkçası. Kurumların işlemesi başkanın konularla bizzat ilgilenmeyeceği anlamına gelmez. Bir başkan Türkiye ile ilişkileri düzeltmek istiyorsa ister kurumlar çalışacak ister başkan kendisi ilgilenecek, isterse iki süreç birlikte işleyecek. Ne olursa olsun sonuçta başkanın politika ajandası belirleyici olacak.
O aslında şu demek; Trump kendi ekibinin ve yerleşik kurumların Türkiye konusunda yaptığı telkinleri bir kenara iterek tamamen kendi kafasına göre sözler verdi. “Kurumlar işleyecek” başkanın kurumlarla paralel hareket edeceğini vurgulamak için kullanılan bir ifade.
Çok haklısınız. Her başkanın birbirinden farklı politika tarzı olmakla birlikte, sanıyorum Trump diğerlerine göre biraz daha farklı bir yöntem ortaya koydu. Örneğin Trump diyordu ki “ABD bazı ülkelerin ayarlarıyla oynuyor, kargaşa yaratılıyor, hükümetler, liderler değiştiriliyor. Ya da o ülkeler o kaosla bırakılıyor. Irak’ta, Libya’da yapıldı. Ben bunu neden yaptığımızı anlamıyorum.” Ben Trump’ın bu işlerin diyalogla yapılıp yapılamayacağını çok sorguladığını biliyorum. Mesela bu noktada sistemle onun arasında bir anlayış farkı vardı. Onun için, acaba Trump’ın kurumlarla ortak hareket etmemesinin bir sebebi bu muydu diye düşünüyorum.
Sanki ABD de yoruldu bu mücadeleden. Acaba kendi içine dönmesi mi gerekiyor yoksa dünyayı yönetmeye, dünyayla birlikte yönetmeye devam mı edecek? Bilmiyorum. Ben şahsen bakarken yoruluyorum. Her konuya müdahil bir siyaset. Tabii Rusya ve Çin’e, Hindistan’a karşı dengeler gibi hususları bilmiyoruz ama sokaktan bakan bir gözle böyle düşünüyorum. Ben mesela oyunun hep aynı olmasından sıkıldım. Sanki bir çark değişikliğine ihtiyaç var orada.
'S-400’LER EN BÜYÜK PROBLEM'
Türkiye’ye dönersek… Ankara-Washington hattındaki sorunlu dosyaların ilk sıralarına hangilerini yazarsınız?
Ben Obama ve Trump dönemlerinde uğraştığımız sorunlarla Biden döneminde de uğraşacağımızı düşünüyorum. Trump döneminde de epey uğraştı Türkiye. En öncelikli olan askeri sorunlar. ABD bize “Sen NATO müttefikisin ama bizim düşman bildiğimiz bir ülkeden savunma sistemi aldın” diyor. Sonuca bakarsanız söylediği doğru. Ama ABD isteseydi süreci böyle yönetmezdi. Türkiye’nin ihtiyacı olan sistemleri verebilirdi. Bunlar gizli saklı yapılmış şeyler değil. Türkiye bir anda Rusya ile anlaşmış bir biçimde ortaya çıkmadı. Ya tolerans gösterildi “bırakalım alsın” denildi, ya da “nasıl olsa alamaz” denildi.
Bugün en büyük problem Türkiye’nin S-400’leri satın almış olması ve onun uzantısı olarak da Türkiye’nin F-35 programından çıkartılması. F-35’in çeşitli parçalarının Türkiye’de imal ediliyor olması bizim önemli bir ortak olduğumuzu gösteriyor.
Öte yandan New York’taki Halkbank duruşmaları birkaç ay içinde başlayacak, Suriye’de ABD’nin YPG ile işbirliği devam ediyor ve Gülen’in - iadesini bir kenara bırakın- Amerika’daki teşkilatının ciddiyetle soruşturulması noktasında hiçbir adım atılmadı.
Ben S-400 ve F-35 konularının çözülmesi durumunda diğer konuların masada çözülebileceğini görüyorum. Onun için yeni Başkan Biden’a, Türk-Amerikan İş Konseyi geleneği olan bir mektup gönderdik. Türk iş dünyası olarak büyük zaferinden dolayı kendisini kutladık. Bizim ticari diplomasi yaptığımızı, iki ülke arasındaki alışverişin maksimize edilmesi için projeler ürettiğimizi, ticaretin 25’ten 100 milyar dolara çıkartılması için uğraştığımızı anlattık. Karar vericilerle görüştüğümüzü, oturup beklemediğimizi belirten bir mektup yazdık. Ümidimizi kesmediğimizi, ısrarla “ticaret, ticaret, ticaret” dediğimizi yeni başkana anlattık. Sorunların çözülmesi için iki ülke arasında bir komite kurulması için öneride bulunduk. Bu tür bir komite kurulduğunda iki ülkenin ilgili tüm birimleri yılda iki defa başkan yardımcılarının önderliğinde toplanıyor. Bütün sorunlar bu mekanizma ile masaya yatırılıyor. Bizim ABD ile beş altı tane başlıca sorunumuz var. Bunlar üzerinden tek tek pazarlık etmek yerine masaya hepsinin birden yatırılması ve tartışılması gerektiğini düşünüyorum. İstenirse çözülür. Neyin ne kadar istenildiğini bilmiyorum ama istenirse hepsi çözülür.
Biz bu dönemde ticaretin askeri ve siyasi konular kadar önemli olacağını düşünüyoruz. Amerika kendi açısından bir çözüm bulmazsa Çin beş sene sonra dünya ekonomisinde birinci sıraya yerleşerek dünyanın süper gücü unvanını alacak. Bu gerçek görüldüğü içindir ki, Biden Çin kökenli, Çince bilen Katherine Tai’yi ABD Ticaret Temsilcisi olarak seçti. Biden döneminde ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı başka bir boyuta gelecek. ABD Hindistan ile başka oyun oynayacak, Türkiye ile başka oyun oynayacak ve hatta ihtiyaç olursa Rusya ile başka strateji geliştirmeye başlar mı diye bile düşünmeye başlıyoruz biz iş insanları olarak.
Bugünden bakılınca iki tarafın pozisyonları arasında uçurum var. ABD S-400’lerin kullanımından geri adım atılmadığı sürece yaptırımların artarak devam edeceğini söylüyor. Savunma Bakanı Hulusi Akar ise Türkiye’nin F-35 projesine dönmek istediği mesajı veriyor. Nasıl olacak?
ABD’ye anlatılan çok basit; uzun yıllar pazarlık yaptık, siz bize NATO müttefiki olmamıza rağmen Patriot’ları satmadınız, öyle olunca da biz başka sistem arayışına girmek zorunda kaldık. Amerika samimi ise buna bir şekilde cevap vermesi lazım. Vermesi gereken cevap da şu; biz Türkiye’nin önemini çok iyi anlıyoruz, biz size bugün Patriot’ları vereceğiz, dört tane Patriot savunma sistemini şu bölgeye şu bölgeye koyarsanız Türkiye kendini savunabilir duruma gelir. Böyle deyip masaya otursalar buradaki yaklaşımın bambaşka olacağına inanıyorum.
Gönderdiğiniz mektuba bugüne kadar bir reaksiyon alabildiniz mi?
Henüz alamadık ama Biden’ın özel kalemine ulaştığını ve kendisine iletildiğini biliyoruz. Biden Beyaz Saray’da görevine başlayana kadar bu tarz temaslara sıcak bakmıyordu. Bence doğru da yaptı. Bu, hata yapmaktan kaçınan bir zihniyet, doğru yaklaşım. Ama bütün bilgileri topladılar, Türkiye’nin mesajlarını almaya devam ediyorlar.
'ABD BÜYÜKELÇİSİ SATTERFIELD BİLDİĞİMİZİN DIŞINDA BİR ŞEY SÖYLEMEDİ'
Sizin iki hafta önce TAİK heyetiyle birlikte ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield ile kapsamlı bir toplantı yaptığınız basına yansıdı. Satterfield’ın yaptırımlar konusundaki sert tutumunun heyetinizde şok etkisi yaptığı yazıldı.
Evet toplantı yaptık ama basına biraz abartılı yansıdı maalesef. Biz o toplantıya sayın Büyükelçiyi davet ettik, kendisi de sağ olsun davetimizi memnuniyetle karşılayarak yönetim kurulumuzla bir araya geldi. Biz mümkün olduğu kadar zaten senede en az bir kez ABD’nin Türkiye’deki elçisiyle veya Türkiye’nin ABD’deki elçisiyle mutlaka toplanıyoruz. Her ikisini de dinliyoruz, sorunlarımızı iletmeye çalışıyoruz. Bu son toplantıda da biz Büyükelçiye çeşitli sorular sorduk, kendisi de değerlendirmelerini yaptı. Zaten bildiklerimizin dışında da bir şey söylemedi açıkçası. S-400 konusunun çok önemli olduğunu, ABD’nin bu noktada çok kararlı olduğunu, açıklanan yaptırımlarla bir mesaj verildiğini, çok uzun süre yaptırım uygulamadıktan sonra nispeten hafif bir yaptırım paketi seçildiğini anlattı. Bildiğimiz şeyler bunlar zaten, gizli saklı değil ki. Büyükelçiler diplomatik nezaketi olan insanlar. Biz muhatabı değiliz, iş insanı olarak kendi düşüncemizi anlatmaya çalıştık. Olabilir, bazı arkadaşlarımıza tonu ağır gelmiştir, bazılarına hafif gelmiştir. Ama sonuçta tonun ne olduğu önemli değil, önemli olan bildiğimiz cümlelerin tekrarlanması.
'AFRİKA’DA PEK ÇOK ÜLKENİN ALTYAPISINI ABD İLE BİRLİKTE KURABİLİRİZ'
Biz iş dünyası olarak bu sorunların çözümü için iki ülkenin yönetimlerinin de elinden geleni yapmasını çok önemsiyoruz. Bugün ABD’nin Türkiye’de yatırım yapmış 2 bine yakın şirketi var. Onların hangisinin yöneticilerine sorsanız aynı şeyi söyler. Biz iş dünyası olarak Türkiye-ABD ekseninde büyük bir potansiyel olduğunu düşünüyoruz. Çin ile ticari savaşta Türkiye’nin alternatif bir tedarik zinciri olacağına inanıyoruz. Keza Afrika kıtasında Amerika ile birlikte çok stratejik işler yapabileceğimize inanıyoruz. Geçen sene mart ayında Türkiye’ye yakınlığıyla bilinen Senatör Lindsey Graham –zaman zaman onun söylemleriyle de sorunlar yaşasak da genelde Türkiye’yi daha iyi bilen bir senatördür– baş başa yaptığımız görüşmede, Afrika’da iki ülkenin ortak yatırımlar yapması konusuna çok önem vermişti. Amerikalıların tekrar o ülkelere gelip öğrenmesi çok uzun zaman alacağı için onların finansman desteğiyle bizim bilgi birikimimiz sayesinde birçok ülkenin altyapısını birlikte kurmayı konuştuk. Biz siyasilere işin hep bu taraflarını göstermeye çalışıyoruz. Amerika’da Cumhuriyetçi olsun Demokrat olsun görüştüklerimin hepsi makul ve akıllı insanlar, peşin hükümlü değiller.
Biden’ın koltuğa oturmadan dış temaslardan kaçınmasını doğru bir yaklaşım olarak değerlendirdiniz. Bu Trump’ın izlediği tutumla taban tabana zıt bir tavır. Donald Trump size “dostum” diyen bir kişi. Trump ile ilişkiniz nedeniyle New York Times’a kadar haber oldunuz. “Damatlar diplomasisi” yakıştırması yapılan Berat Albayrak-Jared Kushner ilişkisini kuranın siz olduğu hep konuşuldu. Hatta New York Times sizi de Aydın Doğan’ın damadı olmanızdan yola çıkarak “üçüncü damat” olarak tanımladı. Trump görevdeyken onun iş yapma biçimiyle ilgili kamuoyu önünde hiç konuşmadınız. Artık başkan değil. Üzgün müsünüz ikinci dönemi alamadığı için?
Öncelikle şunu söyleyeyim; Amerikan başkanının arkadaşı konumunda olmak ve bunun biliniyor olması çok iyi bir şey değilmiş. Zor bir şeymiş! Amerikan medyası çok ilgilendi. Trump’a karşı olumsuz bakan medya çok uğraştı, 'acaba arkasında bir şey mi var' diye. Sonra o merak eden medya kuruluşlarındaki gazetecilerle arkadaş olduk. Hepsiyle tek tek görüştüm. Aynı sektörden geldiğimiz için onları da çok iyi anlıyorum. Acaba bu dostluğun arkasında ne var, diye merak ettiler. Ama sonra baktılar ki dostluktan başka hiçbir şey yok bu ilişkide. Zaten Trump ile tekrar görüşmemiz ancak başkanlığı bıraktıktan sonra olabilirdi. Öyle olması gerekiyordu.
Neden?
Çünkü ben bir siyasetçi ya da diplomat değilim. Sadece iş adamıyım. Başkan iş yapmıyor ki görüşelim. O Beyaz Saray’a gittikten sonraki süreç artık başka bir süreçti. Başka bir ülke de olsa aynısını söylerdim. İngiliz başbakanı da olsa o süreçte görüşmezdim.
Trump’ın başkanlık koltuğunda oturduğu dört sene boyunca kendisiyle temas etmediniz mi?
Hayır, hiçbir şekilde temas da etmedim, görüşmedim de.
'ARTIK DOSTLUĞUMUZ KALDIĞI YERDEN DEVAM EDEBİLİR'
Ailesinden kimseyle de görüşmediniz mi; kızı, oğulları ya da damadıyla?
Sadece TAİK’in Washington’da yaptığı son konferansta Jared Kushner ile görüştük. Biz zaten geleneksel olarak Washington’da yaptığımız konferanslarda yönetimden isimleri ağırlarız. Mesela Joe Biden da başkan yardımcısıyken konferansımıza gelmiş, konuşma yapmış. Kushner ile o temas da TAİK Başkanı sıfatımla yaptığım resmi bir temastı. Onlarda bir sorun yok. Ama arkadaş olarak yaptığımız bir temas olmadı, zaten olmaması da gerekir. Ama bundan sonrası için sevindim. Neticede Trump başkanlığı devrettikten sonra normal bir vatandaş olarak arkadaşlığımız eskisi gibi devam edebilir.
Aramayı düşünüyor musun kendisini?
Biraz ortalık sakinlesin, tabii ki arayıp sormayı düşünüyorum. Başkan olduğunda sadece tebrik etmiştim. Başkanlık koltuğunu bıraktıktan sonra da bizim geleneğimiz gereği aramak icabet eder. Ananelerimize göre iyi günde de kötü günde de arkadaşının yanında olmalısın. Şimdi kendisini arayıp bu ilginç süreçle ilgili sohbet etmek isterim.
Bizde bir de "dost acı söyler" diye bir laf var ya… Özellikle son süreçte, seçim sonuçlarına itiraz ettiği, Kongre baskınına kadar giden süreçte hatalı olduğunu düşündünüz mü?
Bu konuda bir şey söylemek istemiyorum çünkü siyasetçi olmak başka bir şey. Ben iş adamı olarak baktığım zaman doğrular ve yanlışlar başka olabilir. Doğru bir değerlendirme olmaz. Tabii ki kimsenin şiddeti tasvip etmesi mümkün değil. Protesto yapılabilir, eleştiri yapılabilir, toplanılabilir. Bunlar demokratik hak ve özgürlükler. Tek tasvip etmediğim şey yapılan taşkınlık, Kongre binasının kırılıp dökülmesi. Zaten sonra kendisinin de bunlara prim vermediğini söyledi. Bunlar yanlıştı maalesef. Ama tabii ekonomiyi iyi yürüttüğünü düşünüyordu, insanların yaşam seviyesini yükseltmek adına yaptığı çalışmalardan çok memnun ve mutlu gözüküyordu. Covid olmasaydı belki daha farklı sonuç elde edebilirdi. Demoralize olunca insanlar panik yapabilir. Bu da o süreci belki de yanlış yönetmesine neden oldu.
'TRUMP AMERİKAN SİYASETİNDE ÖNEMLİ FİGÜR OLMAYA DEVAM EDECEK'
Tanıdığınız Trump bundan sonra ne yapar, köşesine çekilme ihtimali var mı?
Trump’ın geri dönmemesi için siyaset yasağı gelmesi gerekiyor. Trump Cumhuriyetçi Parti içinde hâlâ çok güçlü. Trump’ın işaret etmeyeceği senatörlerin dahi tekrar seçilmelerinin zor olacağı düşünülüyor. Yeni parti kurarsa en az yüzde 10 oy alacağı düşünülürse, yüzde 1’in bile çok önemli olduğu Amerika’da Cumhuriyetçi Parti'nin tekrar başkanlığı alması zor olur. Geçmişte benzeri olaylara tanıklık etmiştik. Sonuç olarak Trump önemli figür olmaya devam edecek ve bundan sonraki seçimlerde yeni başkan adayının belirlenmesinde Cumhuriyetçi Parti ile Trump arasındaki gelişmeler belirleyici olacak. Covid salgını patlamasaydı yeniden başkan seçileceğine inanan Trump’ın tekrar başkan adayı olmasını engelleyecek tek gelişme siyaset yasağı veya Trump’ın şirketlerine açılacak davalar olabilir. Bu şekilde zorlamalar yapılırsa da Trump destekçilerinin bağlılıkları çok daha fazla arttırarak yoluna devam edecektir. Özetle çok sıkıntılı, sancılı olması muhtemel bir dört yıla tanık olacakmışız gibi görünüyor.