Donald Trump gibi seviyesiz, cahil, kifayetsiz muhterisin, su
katılmamış dalaveracının, üstelik kadın düşmanı, ırkçı ve faşistin
ikinci defa dünyanın en güçlü devletine başkan seçilmesi şüphesiz
birçok açıdan kurcalanması ve yalnız siyaset değil toplumsal yaşam,
kültür, ideoloji, hattâ “insanlık” kavramının içeriği hakkında
araştırmalara, tartışmalara konu edilmesi gereken bir 21. yüzyıl
saçmalığı. Bu devâsâ hadisenin ufak parçaları bile
akademisyen-araştırmacı nüfusunun hatırı sayılır kısmını uzun süre
meşgûl edebilir. Şahsen, hiçbir zorlama altında kalmaksızın gidip
böyle bir adama oy verebilenlerin güdülerini, düşünce tarzlarını
merak ediyorum. Zira yeryüzündeki birçok melanetin kaynağının
buralarda yattığını düşünüyorum. Neden insanlar apaçık yalanlara
itibar edebiliyor, kendilerinin zararına çalışacağı apaçık
sahtekârları en yüksek mevkilere getirip muazzam yetkilerle
donatabiliyorlar? Hakları devamlı kırpılan, iş güvencesi, sağlık
sigortası gibi hayatî alanlarda hep daha yoksul ve yoksun kılınan,
büyük bölümü işsiz kalmış, büyük bölümü pek yakında peyderpey
kalacak olan işçilerin tutup sermayenin en kirli, en berbat,
toplumsal duyarlılığı en az, en vicdansız ve ahlâksız, yani en
zengin kesimini temsilen siyaset yapan birine oy (=iktidar)
vermelerini doyurucu kıvamda açıklayabilecek kimse var mı?
Düşünelim ki, bu adam, seçim mitinginde (mealen), “Ben fazla mesai
ücreti denen şeyi sevmem,” diye haykırabiliyor. “Fazla çalıştım,
fazla para isterim diyen benimle çalışmasın. Hiç istemem, hemen yol
veririm.” Karşısındaki kitle arasında, fazla mesaiyle üç-beş dolar
fazla kazanmak için canını dişine takanlar var ve gidip ona oy
veriyorlar! Niye?
Bizim burada da aslında benzer tutumlar, tercihler var. İnsanlar
adaleti, hak-hukuku takmıyor, insan onuru kavramına “gâvur icadı”
olarak bakıyor vs. olabilir. Böyle durumda da çıkarlarına göre
davranmaları beklenir. Davranmıyorlar. İşçiler tutuyor, işçi
haklarına kökten düşman birilerine oy veriyor. Niye?
Toplumsal adalet, insan hakları, eşitlik gibi dertleri olanların
şu anda uğraştıkları başlıca meselenin bu olması gerekmez mi?
ABD’de seçimden hemen sonraki iki gün içinde
yapılmış bir araştırmanın
sonuçlarını aktaracağım. Demokrat Parti ve başkan adayı Kamala
Harris için çalışan kamuoyu araştırma şirketi Blueprint, 6-7 Kasım
günlerinde, internetten temas kurduğu 3.262 “kararsız” seçmene
Harris’e oy vermemelerine yolaçan en önemli
sebepleri sormuş. Seçmenleri, eğitim, yaş, cinsiyet, ırk bakımından
temsilî nitelikleriyle birlikte, asıl olarak 2020 ve 2024
seçimlerindeki davranışlarına göre seçmiş. “Kararsız” seçmenden
kasıt, başkanlık seçimine yaklaşılırken kararsız kalmış veya
2020’den bu yana oyunu bir Demokratlara, bir Cumhuriyetçilere atmış
olanlar veya hem Trump hem Harris hakkında hem olumlu hem olumsuz
görüşlere sahip olan ve kendini iki partinin de taraftarı saymayan
bağımsız seçmenler. Grubun içerisinde Trump’a oy vermiş olan da var
olmayan da. Kesin ortak yanları, Harris’i seçmemiş olmaları.
Bu insanlar öncelikle hangi gerekçelerle Harris’e oy
vermemişler, başkaları için önemli olan hangi gerekçeler onlara
önemsiz görünmüş, bunlardan hareketle oluşturulan tablo ilginç
veriler sunuyor. Bunları aktarmak istememin sebebi, asla sadece ABD
seçimleriyle sınırlı olmayan bilgiler vermeleri, düşünce
süreçlerine yolaçabilecek olmaları. Tabiî geçmiş bir siyasî
hadisenin değerlendirilmesiyle değil, bugün, fiilen yapılmakta olan
siyasetten sözediyoruz. Siyasî tercihlere yansıyabilecek veriler
sunuyor sözkonusu tablo. Seçmen kategorilerine göre düzenlenmiş
tablodaki sonuçları kategorilere göre değil, bütün olarak ele
alacağım ve ayrıntılı sayıları
değil, seçmeme sebeplerinin paylaşılış sıklıklarına göre
sıralanışını aktaracağım.
Harris’e -Demokratlara- oy vermeme sebeplerinin başında
enflasyonun yüksekliği geliyor. Bu, bütün seçmen
kategorileri için böyle. Tıpkı ikinci sıradaki sebep gibi:
“Biden-Harris döneminde ülkeye çok fazla yasadışı
göçmen geldi.” Göçmenler problemi, altıncı sırada yeniden
karşımıza çıkacak; bu defa geçmişe değil geleceğe yönelik olarak:
“Kamala Harris çok fazla göçmene kapıyı
açacak.”
Üçüncü sırada yeralan olumsuzluk -ki Siyahlar ve özellikle
Latinolar bunu öbür kategorilerdekiler kadar önemli görmüyor-,
hayli ilginç formüle edilmiş: “Kamala Harris orta sınıfa
yardımcı olmak yerine daha çok trans-cinsiyet sorunları gibi
kültürel konulara odaklandı.”
Dördüncü sırada, Biden-Harris döneminde “borçlar”ın çok
fazla artışı yeralıyor. Ek açıklama bulamadığımdan emin
değilim, ama bundan devlet borçları değil fertlerin (öğrenciler),
ailelerin (kredi vs.) borçları kastediliyor olmalı. Beşinci
sıradaki yeğlenmeme sebebiyse Harris’in Biden’a “fazla
benzemesi”. Aksini düşünenler de, “yeterince
benzemiyor” diye oy vermeyenler de var, ama onların sayıca
azlığı bu gerekçeyi anca tablonun son sıralarına sokmaya
yetebilmiş.
Yedinci sırada sayılan sebep biraz apolitik görünüyor: “Harris
zaten baştan Demokratların adayı olmamalıydı.”
Bunun yanına katılacak ikinci bir ifade birkaç sıra aşağıda
karşımıza çıkıyor: “Harris ciddî bir başkan adayı
değildi.” Ve daha aşağıda, on altıncı sırada, “iyi
kampanya yürütemedi” var ki, bunun “Neden onu tercih
etmediniz?” sorusuna cevaben öne sürülmesi, ABD başkanlık seçiminin
reklam ve PR yarışı kimliğine dair gösterge.
Sekizinci sebebe Siyahlar ve Latinolar pek katılmıyor:
“Demokratlar ülkeyi yönetmeyi beceremedi.”
Demokratların, “başına geçtikleri hiçbir yeri doğru dürüst
yönetemediğini” söyleyen de çıkmış, sayıları bu iddiayı
tablonun üst sıralarına çıkarmaya yetmemiş.
Dokuzuncu sebep: “Harris fazla liberal”. ABD’de
bunun “fazla solcu” gibi bir imâyı barındırdığını hatırlamalıyız.
Sonraki sebep kişisel: “Harris çok tecrübesiz.”
Bunun ardından, “fazla liberal”liği yalnız adaya
değil partisine de atfedenlerin tercihi geliyor. Hemen sonraysa,
muhtemelen kadınlara yönelik küçümseme de içeren bir gerekçe ifade
edilmiş: “Harris ABD’nin düşmanlarına karşı
koyamaz.” Peşinden ekonomiye dönüyoruz. Büyüme yetersiz
bulunmuş: “Biden-Harris döneminde pek az iş alanı
açıldı.”
Birçok yorumcunun seçmen tavrını belirleyen etken olarak ortaya
sürdüğü “yerleşik düzen”le yakınlık-uzaklık -Trump güya yerleşik
düzen muhalifi, yerseniz- o kadar belirleyici olmamış görünüyor.
Zira “Harris politik kurulu düzen ve Washington bataklığına
fazla yakın” gerekçesi anca on beşinci sırada yer
bulabilmiş.
Gerçi on yedinci sıraya konup aşağılarda kalmış, ama demek ki
birilerine mantıklı görünebilmiş, merak yaratan sebep, “Harris
suç konusunda fazla yumuşak”!? Kadın savcıydı ve
kimi sertlikleri yüzünden eleştiriliyordu. Onu yumuşak bulanların
“suç konusu”ndaki yaklaşımı idam sehpasından elektrikli sandalyeye
uzanabilen yelpazeyle sınırlı olmalı. Bu sebebin aslında basbayağı
otoriter devlet özleminin utangaç ifadelerinden olduğunu
varsayabiliriz. Kamuoyu araştırmalarının sonuçlarını
değerlendirirken yalnız taraftar gözüyle bakmaktan sakınmak
yetmiyor. Abartmadan, ucu derine uzanan birşeyler var mı diye göz
atmak yararlı.
Son yedi sebebe ulaştığımızda, özellikle Trump ve istediği
kıvama getirdiği Cumhuriyetçi Parti’nin kampanyacılarıyla destekçi
medyasının yarattığı saçmalıklarla daha yakından yüzyüze geliyoruz.
Meselâ birileri demiş ki: “Harris orta sınıfın vergi yükünü
artıracak.” Halbuki karşısındaki rakibi, ekonomik
hiyerarşinin en tepesindekilerin vergilerini tamamen kaldırma
vaatleri savuran bir yoksul düşmanı! Ve kampanyası boyunca
Harris’in en çok kullandığı motifler, orta sınıfı desteklemeye
yönelik hamle planlarıydı. Demek güçlü ve etkili bir hikâyenin
içine oturtulamayınca sözlerin içerikleri geçerli olamıyor, aksini
söylüyormuşsun gibi bile olabiliyor. Ya da belki başka
özelliklerinle birlikte ele alındıklarında böyle ters sonuç
yaratabiliyor. Bu saçma durumlara Trump ve çevresinin pervâsızca
yalanlarının katkısını da küçümsememek gerek. Zaten hiçbir ülkede
muktedirlerin insanların gözlerinin içine baka baka söylediği
yalanların etkisini küçümsememeli. Meselâ bir kısım seçmen, ıncık
cıncık uğraşılan kürtaj konusunda Trump kampının uydurduklarına
gözü kapalı inanmıştı. Demokratların, bebeklerin doğumdan sonra
bile öldürülmesini savunduklarını ileri sürmüştü bunlar.
Dolayısıyla, “Harris haddinden fazla durumda kürtajı doğru
buluyor” gibi bir ret gerekçesi bu tabloda olmasa olmazdı.
Yine yalan ve şayialar kullanılarak yürütülen -ve resmen hayatî
tehlike arz eden- kampanyanın da kimileri nezdinde sonuç verdiği
görülüyor; birileri, “Harris kovit salgını sırasındaki
kapanma tedbirlerini destekledi”yi onu seçmeme
gerekçesi sayabiliyor. Kimileri de özneyi genişletip yalnız
Harris’i değil “Demokratlar”ı bununla suçluyor.
Fazla kimse tarafından paylaşılmadıkları için listenin sonunda
yeralabilen oy vermeme gerekçeleri arasında, paylaşanı bol “fazla
liberal”in doğrudan karşısına dikebileceğiniz biri var: “Harris
fazla tutucu.” Siyahlar arasında bu görüşün daha
yaygın olduğunu görüyoruz.
Son olarak, ikisi birden listenin son altısı içerisinde yeralan
oy vermeme sebeplerini ardarda sıralayayım: “Harris fazla
Filistin yanlısı” - “Harris fazla İsrail
yanlısı”. İlkini düşünenler daha fazla.
Size de öyle göründü mü, bilmiyorum, fakat şuradaki bazı
isimleri, kelimeleri x’lerle, y’lerle değiştirsek, siyaset yapmanın
şartları-gerekleri konusunda bu tablo pek çok ülke için geçerli
tartışmalara konu edilebilir gibi geldi bana. Siyaset yapanlar için
yol gösterici yanları bol. Yani köşeyazarınız köşeyazarlığının aslî
-çoğunlukla içi boş- iddialarından ‘kamu hizmeti yapma’ mesaisini
yerine getiriyor.