Ülkemizde en had safhada aleyhinde olunan iki ülke, hem de epeydir ve açık ara, ABD ve İsrail. Öyledir, güncel olarak her iki ülkede olan bitene, şöylece bir kuşbakışı göz atsak birlikte, kuşkusuz bakmayı bilen gözler için sayısız dersler vardır her iki ülkede. Oynat Uğur’cuğum, at topu gelsin, hocanın istediği pozisyonlara birer birer bakalım.
ABD’nin başındaki Trump’ın azledilmesi için Temsilciler Meclisi’nde tanıklar dinlenildi, bu oturumlar canlı yayınlandı. Daha önce bir eski cumhurbaşkanını cinsel istismardan, bir eski başbakanını yolsuzluktan hapse göndermiş İsrail’deyse mevcut başbakan Netanyahu hakkında rüşvet, görevi kötüye kullanmak ve keza yolsuzluk suçlarından dava açıldı. Burada siz okumayı, bendeniz yazmayı bırakıp, arkamıza yaslanarak ufka baksak, aslında sanırım yeterli.
Neyse, biraz daha yakına gelelim, burnumuzu tutarak, elimizi iğrenmeden çamurlu suya sokup karıştıralım, bakalım daha başka ne cevherler bulacağız? Trump’ın aleyhindeki “al gülüm, ver gülüm”* suçlaması, iç politika önceliklerinin, dış politika incelikleriyle karıştırılmasına dayanıyor; ulusal güvenlik alanının gündelik siyasetten, iktidar mücadelesinden yalıtılmış olması gerektiği temelini öne çıkarıyor.
Yine durakladım. Bizim eski sefirlerden bazılarının böyle teatral tavırları olurdu: Belirli bir konu müzakere edilirken muhatabın ifadelerini tutarsızlığını teşhir etmek amacıyla, kafalarını geri atıp “hah hah” diye göstermelik bir kahkaha atar, ardından sanki “gülmekten gözlerim yaşardı” dercesine, bu defa başlarını öne eğerek, iki ellerinin işaret parmaklarını gözpınarlarına bastırırlardı. Öyle mi yapsam acaba ben de, ne dersiniz?
Bizim buralardan bakışla tuhaflıkların sonu yok. Ulusal Güvenlik Ajansı’nın Ukrayna dosyasına bakan ve ifadelerini izlediğimiz iki üst düzey yetkilisinden biri İngiliz, diğeri de Ukraynalı (affedersiniz) Yahudi: Dr.Fiona Hill** ve Yarbay Alexander Vindman. Aksanı ilgi çeken Dr.Hill daha sonra işçi sınıfından geldiğini ve yokluk içinde büyüdüğünü açıklamak durumunda kaldı. Her ikisi için de ABD, topraklarında doğdukları değil seçtikleri ve şimdi hizmet ettikleri “vatan”. Üstelik Dr.Hill, Trump’tan önce hem GW Bush, hem Obama dönemlerinde de görev yapmış.
Bir başka tanık Jennifer Williams, Başkan Yardımcısı Pence’in “kaleminden” ve Dışişleri’nden o görev için özellikle seçilmiş bir meslek memuru. Yani Williams, siyasi görüşleri itibarıyla uygun görülmüş, buna karşılık meslek ahlâkına dayanarak, dinlediği Trump-Zelensky telefon konuşmasının içeriğini uygunsuz bulduğunu açıklamakta bir mazur görmemiş. Ötesi, bakın burası çokomelli, halen de her gün mesaiye gidip, geliyor: Demek ki, görevinden alınmamış.
Ha derseniz ki, “arkadaş o kadar dalak yarmana gerek yok, zaten soru soran vekillerin ne idüğü belirsiz (!), kimi Hint, kimi Meksika asıllı, kimi bilmem ne…” Ben de size “kayyıma bak kayyıma, herkes akıllı olacak, o kadar” derim. Muktedirin değil demokrasinin bekası. Kişisel değil ulusal güvenlik çıkarı. İfade özgürlüğü. Hukukun üstünlüğü. Deeermişim… Hah hah -işaret parmaklarının ucu gözpınarlarında.
İsrail’e dönersek, daha önce de değinmiştim, çevresi yeminli düşmanlarla çevrili, kurulduğundan beri her an alabora olabilecek bir tahlisiye sandalı gibi, stratejik derinliği sıfır bir ülke. Beka mücadelesiyse konu, onun ağadayısını her gün deneyimliyor. Buna karşılık, ne medyanın ifade özgürlüğünde, ne halkın gösteri yürüyüşü vs haklarında bir kısıtlama var. Seçim barajı %3.5, bu yıl üçüncü kez seçime gidiyor. Koalisyonlar, bir istikrarsızlık, bir başıbozukluk değme gitsin.
İşte sen tut, ülke tarihinin en uzun süre görev yapmış başbakanını defalarca sorgula, evinde kaç kere arama yap, bununla yetinme bir de adama dava aç. İnsanın çıldırası geliyor. Başbakan Netanyahu da çıksın “bu darbe girişimidir” desin. Davayı açan başsavcı Mandelblit ile anamuhalefetin genel müdürü eski genelkurmay başkanı Gantz ise, birbirlerine benzer biçimde, “İsrail için çok hazin bir gün” diye hayıflansınlar.
Belki yerli ve milli solcusunuz, emperyalist Amerika’dan adeta tiksiniyorsunuz. Belki yerli ve milli İslâmcısınız, siyonist İsrail’den adeta nefret ediyorsunuz. Hani kağıda basılı olsa önünüzdeki Gazete Duvar, benim gaflet ve cehaletimden ötürü, onu buruşturup, top yapıp duvara fırlatacak hale geldiniz. Öyle de olsa, “yanlış şekiller üzerinde dahi doğru akıl yürütmek gerekir” diye bir şey de var öyle değil mi? Yok canım, saf olmayalım, biz bize benzeriz, başka kimseye de benzemeyiz.
Ders almayız, ders veririz der geçeriz. Çıkartır cebimizden, koyarız tableti muhatabın önüne, bakar şaşırır, “bak ben bunları bilmiyordum” der. Batık İskandinav ülkeleri sağlık hizmetlerimiz ve soysal güvenlik sistemimiz hakkında bilgi almak ister. ABD’si, AB’si bir yanda; Rusya’sı, Çin’i beri yanda “yine mi şu çılgın Türkler…” diye afallar. Bir de halı dokuturuz ki, tam yüz sekiz metrekare, al gözüm seyreyle.
*Latince “quid pro quo” teriminin bu şahane çevirisini değerli Cansu Çamlıbel yazısında bir eski diplomata atfen aktarıyor, ben de benimsedim ve oradan aldım.
**Sözünü ettiğim oturumun ardından bence Dr.Hill’in filmi çekilir. Misal, Kristin Scott Thomas oynasa, ne güzel oturur o role. #KendimeNotlarbd