Abdul Qahar Bakhshi: Afganistan Taliban’a teslim olmayacak

Afgan uzman Abdul Qahar Bakhshi, kısa bir zamanda toparlanması zor görünse de, Taliban yönetimine karşı orta ve uzun vadede Afganistan’ın 34 vilayetinde direnişin başlayacağına emin olduğunu söyledi.

Abone ol

Namık Alkan

İZMİR - Taliban öncesi dönemde Afganistan Dışişleri Bakanlığı'nda, Bakanlar Kurulu uzmanlığında görev yapan ve Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdür Yardımcılığı görevinde bulunan Abdul Qahar Bakhshi ile Taliban’ın Ağustos 2021’de yönetime gelmesinden bugüne kadar olan süreci ve Taliban yönetimi altındaki Afgan halkının durumunu konuştuk.

'ÜLKEDE ZOR BİR HAYAT BAŞLADI'

Taliban’ın 2021 yılının ağustos ayında yönetime gelmesinden sonra Afganistan’da neler değişti? Yeni dönemi ana hatları ile anlatabilir misiniz?

Afganistan’da yasal ve dünya tarafından tanınmış olan bir devlet varken ABD hükümeti bir zamanlar terör örgütü olarak adlandırılan grupla müzakereleri başlattı ve ABD-Taliban arasında Doha Anlaşması imzalandı. Tabii ki o dönemde bu durum, mevcut olan hükümetin prestijini düşürmüştü ve o dönemin yöneticileri de bundan hoşnut değildi. Gün geçtikçe hükümet, ülke bazında kendi egemenliğini kaybediyordu. 15 Ağustos 2021’de yani ABD ve müttefik güçlerinin asker çekilme süresi dolmadan iki hafta önce Taliban bir pazar günü Afganistan’ın başkenti Kâbil ve Penşir vilayeti dışında (Ulusal Direniş Cephesi'nin ana merkezi yeri) ülke kontrolünü aldı. Taliban, başkent Kâbil'e girmeden birkaç saat önce de eski Cumhurbaşkanı Eşref Gani etrafındaki 50 kişiyle askeri helikopterlerle milleti ve devleti bırakarak kaçtı.

Afganistan açısından tabloya bakıldığında durum çok daha ağır görünüyor. ABD'nin ülkedeki 20 yıllık varlığının sona ermesinin ve eski yöneticilerin kaçmasının ardından Taliban liderleri Kâbil'de yeni hükümet için görüşmelere devam ederken, ülkede zor bir hayat başladı. Eğitim ve öğretim sekteye uğradı. Kadınlar tam anlamıyla bütün toplumsal ilişkilerden men edilerek evlere kapatıldı. Siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda faaliyetleri yasaklandı. Kafe ve restoranlar kapandı, TV kanalları yayın politikalarını muhafazakârlaştırdı. Yabancı misyonlar ve diplomatlar başta olmak üzere yüz binlerce (doktor, mühendis, hukukçu, iktisatçı, politikacı vs.) kişi ülkeyi terk etti. Ulusal ve yerel yayın yapan hemen hemen bütün televizyon ve radyo kanalları, yayın politikalarını değiştirmek zorunda kaldı ya da çeşitli nedenlerden dolayı kapatıldı. 20 yıl boyunca ABD ve Avrupa ülkelerinin mali yardımları üzerine ayakta duran ekonomi sistemi çöktü ve bankacılık sisteminde adeta kaos yaşandı.

Abdul Qahar Bakhshi

'KÜLTÜREL FAALİYETLER YASAKLANDI'

1996-2001 yılları arasında Afganistan’da uçurtma dahil olmak üzere tüm kültürel faaliyetleri yasaklayan Taliban yönetimi yeni dönemde ise yine müzik, tiyatro, sinema gibi kültürel faaliyetleri yasakladığını açıkladı. Mesela, Türk Eğitim Vakıf Başkanı Saleh Saghar, daha önce verdiği bir röportajda Afgan-Türk okullarının müfredatlarında bile değişiklik yaparak müzik, tiyatro ve dans bölümlerini Taliban yetkililerinin emri üzerine kapatmak zorunda kaldıklarını söyledi.

17 Eylül 2021 tarihinde Taliban tarafından yapılan bir açıklamayla erkeklerin okula devam edebileceği, kız çocuklarına ilişkin ise liderlerinin daha sonra karar verecekleri duyuruldu. Aynı tarihte açıklanan diğer bir karar ise; Taliban’ın Kadın İşleri Bakanlığı'nı kapatması oldu. Yerine ‘erdemlerin yayılması ve ahlaksızlığın önlenmesi’ için bir bakanlık getirilirken, bu bakanlık da İslam hukukunu uygulamakla görevlendirildi.

'TALİBAN’A KARŞI BİR DİRENİŞ PLANLANMAMIŞTI'

Taliban, Afgan halkı için direnişin kalesi olarak görülen Penşir vilayetini ülke yönetiminden yaklaşık bir ay sonra ele geçirdi. Taliban’a karşı, Ulusal Direniş Cephesi komutanı Ahmed Mesud, bölgede ‘ulusal ayaklanma’ ilan etti.

Kimse Taliban'ın Kâbil'i ve ülkeyi bu kadar hızlı ele geçireceğini öngörmemişti. Ülkede tam teçhizatlı ve eğitimli 150 binden fazla asker bulunuyordu. ABD'yle yapılan anlaşma bizi koruyacaktı fakat bunun gereklilikleri yerine getirilmedi. Taliban'la gizli bir anlaşması bulunan eski Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ise ülkeden kaçtı ve kendisini Cumhurbaşkanı seçen halka ihanet etti. Bu durumda bazı bölgelerde Penşir vilayeti olmak üzere Taliban’a karşı direniş başladı. Taliban’a karşı önceden bir direniş planlanmamış ve silah tedarik edilmemişti. Oradaki halk Taliban’a “hayır” diyerek direnmeye başladı.

Mesud'un ayaklanma çağrısıyla, aralarında yüzlerce kadının da bulunduğu kalabalık, protesto için sokağa indi. Taliban militanlarının, sokağa inen kadınları kırbaçladıkları görülürken, kalabalıkları dağıtmak için havaya ateş açtığı, gazetecileri de dövdüğü ve araçlara saldırdığı görüntüler büyük tepki topladı. Direnişin geleceği ile ilgili konuşacak olursak, Taliban’a karşı kısa vadede toparlanması zor görünse de bu terör yönetiminin halka yaptığı zulme bakıldığında, eski askerleri, aydınları ve halkı evlerinden çıkarıp öldüren yönetime karşı orta ve uzun vadede Afganistan’ın 34 vilayetinde direnişin başlayacağına eminim.

'AFGANİSTAN EKONOMİK VE İNSANİ FELAKETİN EŞİĞİNDE'

Dünya Bankası’nın raporuna göre, Afganistan bütçesinin dörtte üçü dış yardımlar tarafından finanse ediliyordu. Uluslararası yardımların toplamı, 22 milyar dolar olan Afganistan ekonomisinin yüzde 40’ına eş değer. Batı bankalarının ABD’nin emriyle yurt dışı varlıklarını ve finansman desteğini durdurduğu Afganistan’da, halkın en çok etkilendiği faktörler arasında mal kıtlığı, parasızlık, fiyat artışı, işsizlik ve yaşam kalitesinde gözlenen sert düşüş yer alıyor.

Taliban hükümeti şimdiye kadar herhangi bir devlet tarafından tanınmadı, ülkenin finansal varlıkları dondurulmuş vaziyette ve Afganistan ekonomik ve insani felaketin eşiğine geldi. Ülke insani yardım ile ayakta durabiliyor. Kitlesel yoksullaşma koşullarında kalkınma ve geleceği belirleme planlarını kurmaktan şimdilik söz edilemez. Yukarıda belirttiğim gibi eğitimli ve dinamik nüfusu da ülkeyi terk ettiği için tıp, ekonomi, bankacılık ve başka alanlarda personel açısından ciddi sorunlar yaşanıyor. Taliban’ın ülkeyi kocaman bir hapishaneye dönüştürmekten başka bir planı olmadığından ve adaleti sağlamadığından okumuş ve eğitimli insanlar el arabasıyla pazarlarda çok zor şartlarda meyve ve sebze satıyorlar, bazı bölgelerde de aileler çocuklarını satıyorlar.

'AFGAN KADINLARI CESURCA KENDİ HAKLARINI SAVUNDU'

Afganistan'da kadınların burka giymesini emreden bir kararname yayınlandı. Aynı zamanda kadın televizyon sunucuları ve konuk kadınların yüzlerini örtmeleri de istendi. Ülkenizde kadınların yaşamında neler oluyor, değerlendirebilir misiniz?

1996’dan 2021 yılına kadar 'Taliban acaba değişti mi?' sorusunu cevaplayacak olursak, bilindiği üzere daha önce 1996 yılından 2001 yılına kadar hükümette olan Taliban, o dönemde uyguladığı katı kuralları bu sefer daha yavaş ve kurnaz bir şekilde uyguluyor. Taliban yönetimi devraldığından bu yana kadınlarla ilgili kısıtlamaları adım adım artırıyor. Örneğin, 19 Ağustos günü Afganistan’ın demokrasi ile değil de katı şeriatla yönetileceğinin ilan edilmesinin ardından, uygulanan ilk sansür kadınlara yönelik oldu. Şehrin çeşitli yerlerinde yer alan kadınların bulunduğu poster, afiş ve reklam panolarını boyalarla kapatan Taliban üyelerine dünyanın çeşitli yerlerinden de tepkiler geldi. Bunun üzerine Taliban’ın sözcüsü Zabihullah Mücahid ise, "Uluslararası topluma kadınlara karşı ayrımcılık yapılmayacağını garanti ediyoruz, ancak elbette sahip olduğumuz çerçeveler dahilinde" açıklamasında bulundu.

Aynı hafta içinde, Taliban sözcüsü Mücahid, 3 gün ve üzeri seyahatlerde yanında birinci derecede aile fertlerinden bir erkek olmadan kadınların seyahat etmesinin yasaklandığını duyurdu. Mücahid, 1996-2001 dönemindeki gibi yeniden kadınları evde oturmaya veya yüzleri dahil tamamen örtünmeye zorlayacağı endişelerinin 'temelsiz' olduğunu iddia etti. Ancak son günlerde Taliban yöneticileri tarafından kadınların burka giymelerine ilişkin yeni yasalar çıkartıldı ve yürürlüğe sokuldu.

Taliban aslında insan hakları, kadın erkek eşitliği ve birçok toplumsal değere inanmayan bir örgüttür. Afganistan toplumuna ilkel ve çağdışı bir anlayışla yaklaşıyorlar. Geçtiğimiz aylarda Taliban Yükseköğretim Bakanı olarak yer alan Abdulbaki Hakkani basın toplantısı düzenleyerek üniversitelerde artık kadın ve erkeklerin ayrı sınıflarda öğrenim göreceklerini duyurdu. Yani erkek öğretmenler bile öğrencilere perde arkasından ders verecek. Kadın ve kız çocuklarının temel hak ve özgürlüklerini yasaklayan ve tanımayan terörist bir örgütle dünya nasıl ilişkiler kuracaktır onu çok merak ediyorum. Taliban yönetimi ele geçireli yaklaşık bir yıl olacak ve bu süre içerisinde Afgan kadınları çok fedakârlık yaptı, sokaklara dökülerek cesurca kendi haklarını savundular. İlerleyen süreçte bu zihniyetin güçleneceğine inanıyorum.

'AFGANLARIN ÇOĞU KENDİ ÜLKELERİNE DÖNECEKLERDİR'

Taliban’ın yönetime gelmesi ile on binlerce Afganlı Taliban’dan kaçmak için Türkiye dahil başka ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son zamanlarda, göç sorunu dünya politikasından ve gündeminden düşmüyor. Tarih boyunca insanlık çeşitli nedenlerden dolayı dünyanın her köşesine göç etti ve artık (göç) doğal bir hak olarak da nitelendiriliyor. 2000’li yıllardan sonra ekonomik endişeler ve savaş korkusu öncelik olmak üzere ve daha birçok nedenle bireyler yaşadıkları topraklardan ayrılıyor. Afganistan, 1979’daki Sovyet işgalinden bu yana 40 yılı aşkın süredir ardı arkası kesilmeyen işgaller, iç çatışmalar ve dış müdahalelerden dolayı silahların hiç susmadığı bir ülke konumuna düştü.

Afganistan, süper güçlerin çatışma sahası olmasının yanında sosyal, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkla beraber terörle de anılan bir ülke haline geldi. Her geçen gün artan şiddet olayları, tarihi İpek Yolu’nun geçtiği bir ülke olan Afganistan’ı adeta yaşanmaz bir yer durumuna getirdi. Ülke içindeki huzursuz ve güvensiz ortam nedeniyle yıllardır göç sorunları yaşayan Afganistan, 20'nci yüzyılda komşu ülkeler başta olmak üzere dünyanın her yerine göç vermeye başladı. İlk başta göç merkezi olarak Pakistan ve İran tercih edildi, daha sonra ise Türkiye ön plana çıktı. İnsanlar ekonomik, güvenlik sorunları ve iç çatışmaların etkisiyle ülkelerini terk etmek zorunda kalıyorlar.

Birleşmiş Milletler raporlarına göre, dünya genelinde altı milyondan fazla Afgan mülteci yaşıyor. En kalabalık Afgan mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülkeler sırasıyla Pakistan, İran ve Türkiye. ABD ve NATO birliklerinin 22 Temmuz 2021’de Afganistan'dan çekilme kararı alması ve ardından da Afganistan hükümetinin kısa süre içinde Taliban tarafından işgal edilmesi, Taliban yönetimi altında gelecekten korkan Afganlar arasında derin endişeleri tetikledi. Ayrıca Taliban’ın iktidara gelmesi ile Afganistan’a yapılan dış yardımların kesilmesi ekonomik krizin derinleşmesine neden oldu. Bu durum ülkede var olan yoksulluğun şiddetlenmesine ve buna bağlı olarak iç ve dış göçün hızlanmasına yol açtı.

Türkiye’ye göç eden Afganlar genellikle savaş korkusu, ekonomik sorunlar ve ülkedeki kargaşadan kaçarak gelenlerden oluşuyor. Afganistan’da devam eden terör, bitmek bilmeyen iç çatışmalar, ekonomik istikrarsızlık ve işsizlik gibi sorunlar nedeniyle, çoğu Afgan göçmen Türkiye’yi transit ülke olarak tercih ediyor, çok az bir kısmı ise kalıcı olarak yaşamını sürdürmek için Türkiye’ye yerleşiyor. Ancak kontrolsüz bir biçimde göçmen kabul eden ülkelerde işsizliğin artmasıyla birlikte, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda büyük sorunların baş göstermesi de kaçınılmaz oluyor.

Tabi ki hiç kimse yerinden yurdundan edilmek istemez ve kendi doğduğu topraklarda yaşamak ister. Eğer bir gün Afganistan’da kapsayıcı, insani değerlere saygı duyan ve tüm vatandaşlarına eşit bir şekilde adalet sağlayan, Taliban gibi terör örgütleriyle ilişkisi olmayan bir hükümet başa gelirse, Türkiye’de yaşayan Afganların çoğu kendi ülkelerine döneceklerdir. Hep beraber zor bir süreçten geçmekteyiz ve umarım daha tedbirli adımlarla bu zorlu süreci atlatırız.

'HER GÜN İNFAZ HABERLERİ DUYMAKTAYIZ'

Afgan halkının Taliban yönetimi karşısında yalnız bırakıldığını düşünüyor musunuz? Afganlar bu yalnızlığın bedelini nasıl ödüyorlar?

Taliban, ülkede yönetimi 20 sene sonra ele geçirmesinin ardından tüm hükümet yetkilileri için genel af ilan ederken, örgütün sözcüsü Zabihullah Mücahid, "Mevcut durum bir tür askeri durum. Hükümeti oluşturduktan sonra her şey daha net olacak" dedi. Ancak Taliban’ın şu ana kadar söylediklerinin ve yaptıklarının aynı oranda olmadığı kanaatindeyim.

Bilindiği üzere, Taliban 20 sene boyunca yasal olan hükümetleri asla kabul etmedi ve ülkenin her bir şehrinde canlı bombalar patlatarak, masum insanları katlederek, okul, hastane, yol ve köprüleri yıkarak eninde sonunda yönetimi tek taraflı bir şekilde ele geçirdi. Başa geldikten sonra af ilan ettiler. Ancak genel af ilanı adı altında şimdi bile eski askerler, polisler, emniyet mensupları ve hassas yerlerde çalışan eski devlet memurları ölümle karşı karşıya. Her gün infaz haberleri duymaktayız. Ülke çapında Özbekler, Hazaralar ve Tacikleri zorla göç ettirdikleri ve bazı durumlarda onların gençlerini tutuklayarak infaz ettiklerini duyuyoruz.

ABD ve NATO güçlerinin ülkeden çekilmesiyle Afgan halkı, başta ABD olmak üzere bir zamanlar dünya ülkeleri tarafından terör örgütü olarak ilan edilen Taliban’la bir başına kaldı. Ülkede hemen hemen her alanda bir kaos yaşanıyor ve dünya da buna kayıtsız kalıyor.

'TÜRKİYE’NİN HAVALİMANI İŞLETMESİNE KARŞI ÇIKTILAR'

Kâbil Havalimanı'nın işletmesine Türkiye talipti. Fakat Birleşik Arap Emirlikleri'ne verildi. Neden Türkiye'ye değil de BAE'ye verildi?

2021 Ağustos ayında ABD askerleri Afganistan’dan çekildikten sonra büyük bir güç dengesi açığı ortaya çıkmıştı ve başkent Kâbil’deki havalimanının nasıl kontrol edileceği de belirsiz kaldı. Bu havalimanı, ülkedeki kara yollarının güvenliğinin sağlanmaması nedeniyle diplomatik misyonların yolculukları, insani yardımlar, askeri birliklerin sevkiyatı ve lojistik araç-gereçler için stratejik öneme sahip.

İlk taleplerin olduğu günlerde, Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak Afganistan’da 500’e yakın askeri bulunuyordu ve bu askerler Kâbil Havaalanı'ndan askeri ve lojistik operasyonları sürdürüyordu. ABD ülkeden çekildikten sonra Kâbil Havalimanı'nın güvenliğinin sağlanması için arayıştaydı ve Türkiye bu ihaleyi şartlı bir şekilde kabul edeceğini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Biden ile görüşmesinde, Afganistan konusundaki düşüncelerini çok açık, net olarak ifade ettiğini belirterek, "Eğer Afganistan'dan çıkmamız istenmiyorsa, özellikle orada belli bir desteğin verilmesi isteniyorsa diplomatik, lojistik bunun yanında mali konularda Amerika'nın bize vereceği destek büyük önem arz ediyor" diye konuştuğunu hatırlatmakta fayda var.

Türkiye bu ihaleyi kabul ederken Pakistan ve Macaristan’ı da yanına alma düşüncesindeydi ancak Taliban NATO güçlerinin Afganistan’dan çekilmesinin ardından bu teklifi kesin bir şekilde reddettiğini bildirdi. Taliban 29 Şubat 2020’de ABD ile imzaladığı anlaşma kapsamında Afganistan’da tek bir NATO askeri kalmayacak şeklinde anlaştılar ve doğal olarak Türkiye’nin havalimanı işletmesine karşı çıktılar.

Her ne kadar Kâbil Havalimanı'nın önemi, seyahat için tek güvenli yol veya NATO ve Türkiye ilişkileri ya da Afganistan ile tarihi ve siyasi ilişkiler olduğu vurgulanmış olsa da Türkiye açısından daha farklı bir öneme sahipti. 20 sene sonra Afganistan’da güç dengesinin değiştiğini görüyoruz ve Türkiye’nin Yeni Osmanlıcılık politikaları çerçevesinde bu havalimanı bölgede önemini koruyordu. 

Siyasal anlamda ise, Taliban ülkeyi ele geçirdikten sonra Pakistan, Çin ve Rusya ile iyi ilişkiler kurarak onlarla pazarlık masasına oturdu ve adı geçen ülkeler o bölgede tarih boyunca böyle bir fırsatı kovalarken asla bunu başkasına devretmek istemezlerdi. Sonunda Taliban yönetimi havalimanının işletilmesi için, güvenlik değil sadece operasyonel ve teknik hizmet verecek olan GAK adlı Katarlı bir şirketle anlaştı. Adı geçen şirket bir önceki hükümet döneminde ise 2 yıl boyunca Afganistan’da farklı hava limanlarında hizmet vermiş ve ihaleler de aldı.