Abdullah Öcalan’ın avukatı Bilmez: İki yıldır haber alamıyoruz, belki de yaşamıyorlar
İstanbul’da düzenlenen ‘İnfazda Eşitlik ve Umut Hakkı’ sempozyumunda konuşan avukat İbrahim Bilmez, Abdullah Öcalan'dan 2 yıldır haber alamadıklarını, kaygılı olduklarını söyledi.
DUVAR - İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi (İHD) ve Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ), İstanbul’da ‘İnfazda Eşitlik ve Umut Hakkı’ sempozyumunu düzenliyor. Moderatörlüğünü avukat Jiyan Tosun’un üstlendiği sempozyumun ilk oturumuna avukat Gülizar Tuncer, avukat İbrahim Bilmez ve avukat Gül Altay konuşmacı olarak katıldı.
CEZAEVLERİNDE HANGİ HAK İHLALLERİ YAŞANDI?
Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde düzenlenen sempozyumun açılış konuşmasını İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri yaptı. İHD tarafından hazırlanan Marmara Bölgesi Hapishaneleri 2022 Yılı Hak İhlalleri raporuna değinen Yoleri, sadece Marmara bölgesindeki hapishanelerinde 8 bin 443 hak ihlali yaşandığını söyledi. Yoleri’nin açıkladığı rapora göre, 177 yaşam hakkı, 1.894 iletişim hakkı, 3.079 işkence ve kötü muamele, 593 adil yargılanma ve infaz yakma, 1.450 sağlık hakkı, 124 adalete erişim hakkı, 984 temiz su-özel ihtiyaçlara erişim, 142 açlık grevleri hakkı ihlali yaşandı.
‘15 KİŞİLİK KOĞUŞLARDA 70 KİŞİ KALIYOR’
Cezaevlerinde yaşananlara değinen Yoleri, “15 kişilik koğuşlarda 70 kişi kalıyor. 40 kişiye bir haftalık 10 litre su dağıtılıyor. Bu da kullanılacak temiz suyun yetersizliğini gösteriyor. Mahpuslar ciddi sağlık sorunlarının çözümsüzlüğüne terk ediliyor. Hijyen eksikliği sağlık hakkı bakımından büyük tehlike oluşturuyor salgın hastalıklara yol açabilir” dedi.
‘Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve umut hakkı‘ başlıklı bir konuşma yapan avukat Gülizar Tuncer ise şunları söyledi:
“Adli mahpuslar ile siyasi mahpuslara yönelik ayrımcılık sürekli var. Ancak OHAL dönemlerinde bu hat safhaya ulaşıyor. Bu ülkede ayrımcılık Kürtlere dönük olduğunda hep bir kat daha fazla oluyor. İdareye de çok geniş yetkiler tanınıyor. Bunu çok net biçimde görebildik. Ölümcül bir hastalık olan korona virüsü döneminde bile devlet adli ve siyasi ayrımcılığı yaptı. Siyasiler ölsünler istendi. Siyasiler çıkan yasadan asla yararlanamadı. Bazılarının yeni ek cezalarla daha fazla cezaevinde kalmaları sağlandı. Ağır mağduriyetlere neden oldu. Bir tarafsızlık durumu söz konusu değil. Hukuk devleti kavramı böyle bir düzende söz konusu olamaz."
‘BU BİR YASAL İŞKENCE, ACIMASIZ VE DÜŞMANCA’
Ağırlaştırılmış hapis cezasına değinen Tuncer, şöyle konuştu:
“Bu ceza Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra çıktı. Öcalan’a yönelik idam isteniyordu. Dönemin muktedirleri de 'idam etmeyeceğiz ama idamdan beter bir ceza getireceğiz' dediler. 2002 yılında 'ölünceye kadar hapis cezası' diye bir madde eklendi. Bu daha önce hapiste olan, idam cezası verilen ve infaz aşamasında olanları da etkiledi. Yani devlet diyor ki, 'artık ölene kadar bir hücrede kalacaksın'. Bu kadar acımasız, bu kadar düşmanca bir durum. İnfaz rejimini de olabildiğince ağırlaştırdılar. İnfazı ağırlaştıran en korkunç yanı sağlık nedeniyle infaz ertelenmesinin uygulanmaması. Ağır hastalığı nedeniyle ATK raporu almış olsa dahi, şartlı salıverme hakkı olmasına rağmen bırakılmıyor. Asla ve asla serbest bırakmayız deniliyor. Bu kadar insanlık dışı. Bu bir yasal işkence.”
‘ÖCALAN’DAN HABER ALAMIYORUZ, KAYGILIYIZ’
Abdullah Öcalan’ın Avukatı İbrahim Bilmez, ‘Eşitlik İlkesine Aykırılıkta, İmralı Ada Hapishanesi Uygulamaları’ başlıklı bir konuşma yaptı. Öcalan'dan haber alamadıklarını söyleyen avukat Bilmez, şunları söyledi:
“İmralı hapishanesi Türk hukuk sistemine dahil değil. Dünya hukuk sistemine de dahil değil. Hiçbir tipe de uymuyor. Mesela Türkiye’de tutukluysanız avukatınız her gün sizi ziyaret edebilir. Ama İmralı’da böyle değil. Sadece haftada bir gün, perşembe günü var. Ama ona da yılda bir kere izin veriliyor. Şu anda bu da yok. Adaya bir balıkçı teknesi bile 3 mil yaklaşamıyor. Biz İmralı’ya giderken hemen hücum botlarıyla SAT komandoları gelirlerdi. Geminin etrafında dönerlerdi. Siyah kar maskesi takarak bize devletin karanlık yüzlerini hatırlatırlardı. Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) de 1999 yılından beri devletin bu ihlallerinin bir ortağı. CPT raporunu Türkiye’ye göndermiş. Şimdi o rapor Türkiye’nin insafında. Biz iki yıldır müvekkilimizden haber alamıyoruz. Belki de yaşamıyorlar. Devlet yaşadıklarını söylüyor ama biz devlete güvenmiyoruz. Kaygılıyız. Bütün hukukçuları ilgilendiren bir mesele.“