AB'nin acil ihtiyacı: Ortak bir mülteci politikası
Ortak bir Avrupa sığınma sistemi yapılması acil ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Korunması kabul edilen insanların AB üye ülkeleri arasında adil bir biçimde dağıtılması gerekiyor. Ayrıca insani temelli akıllıca tasarlanmış ortak bir Avrupa göç ve iltica politikası AB içerisinde tekrar yükselişe geçen ırkçılığın, sağcı popülizmin de önünü kesebilir.
KÖLN - Midilli adasındaki Moria kampında 9 Eylül’de çıkan yangın sonrasında binlerce insanın evsiz kalması, oradaki insanların çaresizliği, Avrupa Birliği’nin göç politikasının değişmesi gerektiğinin yeni bir göstergesi oldu.
Almanya İçişleri Bakanı, 1500 mültecinin Almanya’ya alınacağını açıkladı. Almanya, Avrupa Birliği içerisinde mültecilere kapıyı açan iyi bir örnek ancak diğer ülkeler sorumluluk almaktan hala kaçınıyorlar. Oysa insani bir felaket karşısında korunmaya muhtaç kişilere yardım edilmesi AB’nin değerleri içerisinde yer alan önemli bir prensiptir. Birliğe dâhil olan tüm ülkeler bu prensibi kabul etmişler demektir.
Yunanistan’daki mülteci kamplarındaki zor koşullar hep gündeme gelen bir konuydu. Moria’da son yaşananlar insani ve etkili bir Avrupa göç politikasına ihtiyaç olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Popülist söylemler, AB’ye üye ülkelerin her birinin çözümde sorumluluğu üzerinden atmaya çalışması AB’nin dayanışma ve sorumluluk ilkelerine tamamen ters bir resim sergiliyor. Avrupa’nın göç konusunda kendisinin de bir parçası olduğunu kabul etmesi ve bu konuda dengeli bir politika oluşturmasının zamanı geçiyor. Yeni bir Avrupa göç politikasının oluşturulması için şu anda Almanya oldukça güçlü bir pozisyona sahip çünkü halen AB Konseyi Başkanlığı'nı yürütüyor. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Çarşamba günü yeni AB sığınma politikası önerilerini sunacak. Böylece AB Komisyonu reform önerilerini tartışmaya başlayacak. Almanya bu konuda daha da belirli bir sorumluluk üstlenecektir.
Göç ve mülteci politikasına dair Birlik içerisinde çok derin fikir ayrılıkları var. Bu fikir ayrılıkları da insanların politik pazarlık konusu olmasının önünü açıyor. 24-25 Eylül tarihlerinde yapılacak AB Liderler Zirvesi’nde Türkiye 2015’te AB ile imzaladığı mülteci anlaşmasının güncellenmenin görüşülmesini istiyor. Ortak bir göç ve mülteci politikası belirleyememiş bir AB 2015’te yapılmış mülteci anlaşmasını mülteciler lehine, insan haklarını temel alarak olumlu bir biçimde güncelleyebilecek mi? Yoksa yine 4 milyon insan Türkiye’nin elinde politik çıkarlar için rehin mi bırakılacak? Mülteci konusunda Türkiye’nin Avrupa’nın adil bir partneri olabilmesi için öncelikle Avrupa’nın göç ve mülteci konusunda kendisine dürüst ve adil olması gerekiyor.
AB'deki her ülkenin mülteciler konusunda taviz vermeyi kabul etmesi kaçınılmaz görünüyor. Taviz vermeyi kabul etmedikleri takdirde AB kendi göç politikasını oluşturamayacak, bu sorunla ilgili gerçek bir çözüm üretemeyecek ve hep bu kavganın ortasında kalacaktır.
Oysa korunmaya ihtiyacı olan mültecilere koruma sağlamak AB’nin ortak değerlerinin merkezinde yer alması gereken bir konu. AB, hala dünyada belli değerlere bağlı kalmaya çalışan bir organizasyon. Mülteci konusunda doğru, insani temelli bir politika uygulamayı başaracak bir AB, giderek artan otoriter sistemlerle arasına da daha net bir mesafe koymuş olacaktır. Sağduyulu bir göç politikası, AB'deki her ülkede zayıflayan birliktelik ruhunu da güçlendirebilir.
Örneğin korona virüsünün ilk zamanlarında virüsün hızla yayıldığı İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerle yaşanan dayanışmadaki gecikme bu ülkelerdeki insanları kendilerinin yalnız bırakıldıklarına inandırmıştı. Pandemiyle beraber yaşanan ekonomik zorlanmalar birçok ülkede AB ruhuna duyulan güveni de sarstı. Ortak bir göç politikası AB ülkelerindeki vatandaşların hem ortak ruhu yeniden canlandırmanın hem de AB’ne duydukları güveni tazelemelerinin de önünü açabilir. Göç ve mülteci hakları gibi zor bir konuda ortak kararlar almayı başaran bir AB her sorunu ortak ruhla birlikte aşabileceğini de göstermiş olacaktır.
AB'nin dış sınırlarının daha iyi korunmasının yanı sıra, dayanışmaya dayalı işleyen bir Avrupa sığınma sistemi gerekli. Yunanistan, İtalya gibi AB dış sınırlarında yer alan AB ülkelerinin yüklerinin hafifletilmesi ve bu ülkelerin rahatlatılması gerekiyor. AB’nin artık Akdeniz'de hiçbir mültecinin ölmesine izin vermemesi gerekiyor.
Ortak bir Avrupa sığınma sistemi yapılması acil ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Korunması kabul edilen insanların AB üye ülkeleri arasında adil bir biçimde dağıtılması gerekiyor. Ancak Avrupa için en etkin önemli adım atması gereken konu çatışma bölgelerinde istikrarın oluşması için çaba sarf etmek, barışı savunmak olmalıdır. Böylece yerinden edilmenin en önemli temel nedenlerinden biri saf dışı bırakılmış olur.
Ayrıca insani temelli akıllıca tasarlanmış ortak bir Avrupa göç ve iltica politikası AB içerisinde tekrar yükselişe geçen ırkçılığın, sağcı popülizmin de önünü kesebilir.