İki yıl kadar önce bir yazıyı yine İlhan Çomak’ın
“Adalet Tanrıçası” hışmından bir türlü kurtulamayışına
ayırmıştım. Çok sıklıkla şahit olduğunuz gibi söz konusu
“Tanrıça”nın gözleri bu ülkede sıkıca bağlanmamasından
olacak karşısına gelen kişilere adalet dağıtırken tarafsız
davranmamakta, bir “Tanrıça”ya hiç yakışmayan biçimde
ayrımcılık yapabilmektedir. İşte en taze örneğiyle İlhan
Çomak dosyasında olduğu gibi.
Çünkü bu ülkede adaletin hiç unutmaması gereken “masumiyet
karinesi” adı verilen temel ilke tamamen tersten
anlaşılmaktadır: Yani “Aksi ispat edilmedikçe herkes
masumdur” ilkesi “Aksi ispat edilmedikçe hiç kimse masum
değildir” şekline dönüşmüştür.
Ne yazık, söz konusu “karineyi” bu derece tersten
okuyan bir adalet sistemi ile yaşamak - tabiri caiz ise-
“cehennem”de yaşamaktan farksızdır. “Masumiyet
karinesi” böyle anlaşılınca, adalet sisteminin kafayı taktığı
tek şey “rejim düşmanlığı” ve bunu takiben “rejim
düşmanları”ndan başkası değildir.
Tasvir etmeye çalıştığım bu ortamın ve işleyişin son örneği
İlhan Çomak’ın 1994 yılında (henüz 24 yaşındadır) dönemin Devlet
Güvenlik Mahkemesi (DGM) adı verilen hukuk tanımaz kurumundan çıkan
“idam cezası”nın zaman içinde “müebbet hapis
cezasına” dönüşerek Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesi tarafından
onanmasıdır. Saymayı ihmal etmiyoruz, tam 24 (yazıyla: yirmi dört)
yıl sonra… Bu süreç içinde araya “adil yargılama
yapılmadığına” hükmeden bir AİHM kararının (2006) girdiğini de
unutmayalım. Aferin 16'ncı Ceza Dairesi’ne: DGM gibi hatırası
nefretle anılan bir mahkemeden çıkan idam cezası hükmünü evirip
çevirdikten sonra “müebbet hapis cezası”na
dönüştürebilmiş… Çeyrek asrı geride bırakmış bir dosyaya bu derece
hakimiyet göz yaşartıcı doğrusu… “Çeyrek asır” dile kolay;
bu arada ne tahliyeler, ne “denetimli serbestlikler”
yaşanmıştır siz hatırlayın… Önce artık var olmayan DGM ve ÖYM,
onlar da olmadı ACM ve Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesi…
Geride bırakılan bu çeyrek asır boyunca tahliyenin önüne dikilen
gerekçe de dikkate değer: “Delillerin karartılabileceği”
gerekçesi.
İlhan Çomak işin bu yönünü şöyle yorumluyordu:
"Bunca yıldan sonra delil karartacağımı düşünüyorlar."
Peki İlhan Çomak hangi suçtan yargılanmıştı ki yargı
süreci bugüne kadar uzanabilmişti?
Tahmin ediyorsunuzdur muhakkak ama ben yine de hatırlatayım:
“Devletin hakimiyeti altındaki topraklardan bir kısmını devlet
idaresinden ayırmaya matuf eylemlerde bulunmak.”
“Normal bir ülkede” duyanı gülme krizine sokacak bir
gerekçe değil midir bu? Bir çeyrek asır önce (yani ortada
“pivaydi, vaypici” gibi toprak kavgasına girişmiş
yapıların henüz ortada olmadığı bir dönemde) 21 yaşında bir
üniversite öğrencisi “Devletin hakimiyeti altındaki
topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf
eylemlerde bulunmak” için kolları sıvamış olacak?
İsnat edilen bu suç gerçekten “akla ziyan” denilen
türdendir. Bu öyle bir suç ki Çomak 24 yılını geçirdiği
hapishaneden çıkar çıkmaz “delillerini karartabilir”:
Görüyorsunuz: “Adalet Tanrıçası”nın sadece gözleri değil,
başta sağduyu olmak üzere akli melekeleri hepten kapanmış
sanki…
Burası öyle bir ülke ki, hâkimlerimizin gözlerini ayırmadıkları
“Terörle Mücadele Yasası” bireyi, toplumu, toplumsalı,
kültüreli, politiği vb. hepten devre dışı bırakmış. İlhan
Çomak’ın da bunca yılını yakan bu “yasa” aklını
sadece ve sadece “DEVLET”le bozmuştur… Mesela:
“Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmak” suçu ne demektir? Sözü edilen “bölünmez
bütünlük” neyin nesidir? Ne kadar yanlış ve zararlı bir
fikriyattır bu böyle. Bizim bildiğimiz demokrasi bu
“bütünlük”ün sarsılmasından sonra yeşermeye başlamıştır.
Devlet ve toplumu (milleti) organik bir bütünlük içinde algılamak
çoktaaaaan tarih olmuştur. “Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi,
hukuki, sosyal , laik, ekonomik düzeni değiştirmek…” Ne demek
şimdi bunlar, “Cumhuriyetin siyasi ve hukuki düzeni” daha
çok yakınlarda değişmedi mi?
“Cumhuriyetin sosyal ve ekonomik düzeni”ni değiştirmek
niçin yasak? Söz konusu alanlarda bir “değişiklik”
istenemez, talep edilemez mi? Yeri gelmişken şunu da
hatırlayabiliriz: Demokrasi ancak, devletin elini toplum üzerinden
olabildiğince çekmesiyle mümkündür.
“Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye
düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele
geçirmek….” Devlet, Cumhuriyet, Devlet otoritesi gibi
kavramlar ancak bi derece “zaafa” uğratılabilir!..
İlhan Çomak örneğinde karşılaştığımız gibi dosyasında
silahla/şiddetle ilgili bilgi yer almayan, elde sadece ağır işkence
sonucu alınan bir ifade tutanağı olan 21 yaşındaki bir genç nasıl
olur da “Devletin hakimiyeti altındaki topraklardan bir kısmını
devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemlerde bulunmak”la
suçlanır ve suçlanmakla kalmayıp hüküm giyer? Gerçekten –ama
gerçekten- anlaşılır gibi değil…
Evet, İlhan Çomak’a kesilen müebbet hapis cezası
Yargıtay tarafından da onandı. Bu durumda ne yapılabilir acaba?
Adalet Tanrıçası onasa da İlhan Çomak’ı unutmayalım…