Nihayet, gecikerek de olsa, 3 Temmuz Pazartesi günü yol arkadaşlarım Levent Gültekin ve Mustafa Paçal ile birlikte anamuhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun 19 gün önce Ankara’dan başlattığı Adalet Yürüyüşü’ne katıldım. İstanbul’dan yola çıkıp, kafileye henüz onlar hareket etmeden, Kocaeli il sınırına yakın bir yerde eriştik. Bize çok sıcak ev sahipliği gösteren Sayın Basın Danışmanı Okan Konuralp’in ve Sayın Milletvekili Veli Ağbaba’nın yol göstermesiyle, CHP Genel Başkanı’nı karavanında ziyaret edip, 15-20 dakika sohbet etme olanağı da bulduk.
Sürekli yaşını anımsatmanın anlamı yok ama Kemal Bey 69 yaşında. Örnekse Bernie Sanders 76, Jeremy Corbyn 68 yaşındalar. Diyeceğim, biz sabah etabında hava kapalı olmasına boğucu sıcak ve nemli havada herhalde 8-10 kilometre yürüdük. Kılıçdaroğlu’nun performansı kesinlikle küçümsenmemeli. Genel başkanın temposu gerçekten canlı hatta rahat. Gönlümden geçen, “bıraksan Edirne’ye dek yürüyecek gibiydi” demek ama böyle bir konu konuşulmadı, bu benim kişisel yorumum.
Daha önce Kemal Bey’le üç farklı kısıtlı katılımlı toplantıda yüz yüze konuşma fırsatı bulmuştum. Nezaketi ve samimiyeti hep aynı. Siyasi yaklaşımlarını, o toplantılarda bizlerden dikkatle dinleyip, uzun uzun not aldığı önerilerin hiçbirini hayata geçirmemesini buradan ve farklı mecralardan hep eleştirdim. Fakat bugün konumuz bu değil. Gültekin, Paçal ve ben üçümüz Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’nü ön koşulsuz desteklemeye gittik. Ben kendi adıma desteğimizin HDP heyetinin de yürüyüş koluna katılacağı güne tesadüf etmesinden ayrıca hoşnut oldum.
Bu defa da Kemal Bey her zamankinden de fazla güler yüzlü ve dinçti. Üstelik sanki on dokuz gündür yürümüyor da havuzdan yeni çıkmış gibiydi diyebilirim. Adeta sırtından Ankara’nın kasvet yükü kalkmış gibi rahattı. Herkes yürüyüşte dikkat edilecek hususlara dair fikir beyan edince dayanamayıp ayak tırnaklarına özen göstermesini hatırlattım. Kılıçdaroğlu’nun başparmak tırnakları mosmor, bazılarına da kan oturmuş durumda. Bunlar düşecek muhtemelen. Üzerinde durmadığı bu durum ayrıntı kabilinden bir an konuşuldu geçti.
Yan yana yürürken de ayaküstü sohbete devam ettik. Kemal Bey’e, yapılan tüm suçlamalara rağmen kimsenin çıkıp “bu ülkede adalet var, niye yürüyorsunuz” diyemediğini anımsattım. Sözlerimi gülerek başıyla onayladı. Etrafımızda başta sevgili vekilim Sezgin Tanrıkulu ve CHP’den pek çok önde gelen milletvekilinin yanı sıra her siyasal renkten yurttaşımız Kılıçdaroğlu’nun çevik yürüyüş temposuna ayak uydurmaya çalışıyordu. İlk konak yerinde ülkemizin saygıdeğer anayasa hukukçularından Mülkiye’den KHK ile ihraç edilen kıymetli arkadaşım Murat Sevinç’le rastlaşmamız da beni özellikle mutlu etti.
Daha önce belirttiğim üzere siyasal hareket geçmişim yok. Belki üniversiteden çıkar çıkmaz Dışişleri’ne girdiğim içindir. Toplumsal hareket deneyimim ise “14 senelik çile” döneminin Galatasaray kapalısına dayanır. Ancak merhum Uğur Mumcu bakanlıktaki ilk çalışma yılımda katledildi. Aday Meslek Memuru olarak cenaze törenine katılmak konusunda kararsızdım. Sonra amirlerimizin izin verdiği öğrenildi, zaten izin verilmese de katılmaya karar vermiştik. İki yüz bin kişinin kurşun gibi ağır bir Ankara günündeki matem ve sessiz öfke yürüyüşünü değerli dostum Özgür Mumcu’yu her görüşümde –ona belli etmesem de- derin hüzünle anımsarım.
O yürüyüşten bu yana, tam istifa ettiğim günlere denk gelen Gezi’yi paranteze alırsak ve TBMM’nin üçüncü partisi HDP’nin şimdi mahpus eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın 7 Haziran seçimi öncesi Yenikapı mitingi ile rahmetli Hrant Dink’i anma törenlerini de saymazsak, katıldığım en geniş siyasi etkinlik Adalet Yürüyüşü oldu. Uğur Mumcu’nun aziz hatırasını yıl dönümünde yad etmemin nedeni Özgür’e ve kardeşi Özge Mumcu Aybars’a sosyal medyada edilen galiz küfürlere tanıklık etmem. İnsan doğulmuyor, insan olunuyor demek. Bunlar insansa, ben insan değilim. Yok onlar insansa, ben hayvan kalmayı yeğlerim.
Bu kafalara, adalet için yürüyenlere el hareketleri yapıp, konak yerine gübre dökenlere rağmen Kılıçdaroğlu’nun “taş dahi atılsa, gül sayalım” çağrısını benimseyelim. Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının tetiklediği bu demokratik barışçıl eylem Uğur Mumcu, Hrant Dink ve Tahir Elçi için de. Yürüyüşe katılan Berkin Elvan, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz’ın aile fertleri için de. Arkadaşlarım Kadri Gürsel, Ahmet Şık ve diğer Cumhuriyet’çilerle birlikte tutuklu tüm medya mensupları için de. HDP’nin eş genel başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları için de. Hatta hasbelkader benim yürüyüşe katıldığım gün siyasal ve kamusal haklarından men edilen HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım için de.
Hepimiz adalet ve demokrasi zemininde ortaklaşmak için Kılıçdaroğlu’yla birlikte yürüyelim ve 9 Temmuz’da Maltepe’de yapılacak mitingde sevgiyle buluşalım.