'Adam kazandı': Neye yaradı o bilgi?
"Haberi öncelikli olarak ben vereyim" düşüncesi gazetecilikte önemli elbet. Ama eğer ortada gerçekten başı sonu belli bir haber varsa. Eksik bilgiyle yapılan bir haberin, o haberi yapan (kendince diğer gazetecileri atlatan) Küçükkaya'dan başka kime ne faydası oldu?
Esra Arsan*
Muharrem İnce'nin seçim gecesi halka hitaben yapması gereken "kaybettim" açıklamasının kendisinden önce gazeteci İsmail Küçükkaya tarafından Twitter'dan yapılması, hararetli bir gazetecilik tartışmasını tetikledi. Küçükkaya'nın yaptığı gazetecilik midir, habercilik midir, etik midir? Sosyal medyada birçok kişi bu konuyu tartışıyor.
Gördüğüm kadarıyla, gazeteciler ve gazetecilik akademisyenleri Küçükkaya'nın yaptığının gazetecilik, Muharrem İnce'nin ağzından alınan "Adam kazandı" yorumunun da "bomba gibi" bir haber olduğunda mutabık. Meslekten birçok kişi seçim sonuçlarının heyecanla beklendiği ve cumhurbaşkanlığı seçiminde en büyük rakiplerden biri olarak görülen Muharrem İnce'den çıt çıkmadığı bir sırada, İnce'den alınan bu samimi "yenildim" itirafının kamu yararı içeren bir haber olduğu görüşünde.
Öte yandan, Muharrem İnce'nin derin sessizliğini bozup, seçimin ertesi günü basına yaptığı açıklamasında söyledikleri var: "Ben gazeteciden dost olmayacağını öğrendim. Hata yaptım. Özür dilerim." İnce'ye bakılırsa, kendisinin kamuya yapması gereken resmi yenilgi açıklaması, aniden ve kendisinin beklemediği bir şekilde Whatsapp'ta yazıştığı bir gazeteci tarafından yapılmış. Bu açıklamadan anladığımız şey, İnce'nin Whatsapp mesajlaşmasında Küçükkaya'ya yazdığı "Adam kazandı" yorumunu, haber olacağını düşünmeden yapmış olduğu. Bu yüzden "Aman bunu yazma" demeye de gerek duymamış. Büyük hata. Karşısındakini haber kaynağına karşı sorumluluk sahibi bir gazeteci zannetmiş.
Gazeteci ise şunu iddia ediyor: "Bir gazeteci size soru sorduğunda, o soruya verdiğiniz yanıtın bir yerlerde yayınlanacağını bilmelisiniz. Çünkü ben gazeteciyim, işim bu. Ben haber kaynaklarını sohbet etmek için aramam, söylediklerini haber yapmak için ararım. Eğer sözlerinin yayınlanmasını istemiyorlarsa, off the record/kayıt dışı olduğunu baştan belirtmeleri gerekir."
GÜZEL BİR ETİK SINAVI SORUSU: HANGİSİ HAKLI?
Gazetecinin sözüne karşılık İnce'nin sözü. Sizce hangisi haklı?
Gazetecilik okullarında güzel bir etik sınavı sorusu olabilecek bu bilmeceyi birlikte çözelim, ne dersiniz?
Öncelikle, haber yapmak, kamuyu bilgilendirmek, halkın haber alma hakkını gözetmek gibi kavramlar çerçevesinde olaya bakalım.
Küçükkaya-İnce haberleşmesinde gazeteci çok hassas bir zamanlamayla, önemli bir haber kaynağına ulaşıyor ve seçimin sonucuna ilişkin önemli bir bilgi alıyor. Muharrem İnce kaybetti, Tayyip Erdoğan kazandı ve gece yarısı olmadan evvel İnce yenilgiyi kabul etmiş durumda. Biz bu haberi gazeteciden nasıl öğreniyoruz? Twitter hesabından yazdığı bir mesajdan: "Özel/İnce: ‘Erdoğan kazandı.’ 'Yarış adil değildi, kampanya şartları eşit değildi, ama Erdoğan kazandı.’" Arkasından bir tweet daha: "İnce ile yazıştım; sorum üzerine tam cümlesi şöyle: 'Adam kazandı.'"
Küçükkaya, İnce'nin kendisine Whatsapp aracılığıyla verdiği bu samimi yanıtı neden haber yaptığını anlatırken şunları söylüyor: "Kamuoyuna zorunlu açıklama/ 1- Seçim gecesi canlı yayındayım. Saatler 00.37 olmuş. Herkes konuşmuş, İnce susuyor. Kayıp. Herkes merak ediyor ‘nerede’ diye... 2-İnce’ye yazdım, ‘neredesiniz? Ne diyeceksiniz?’ Yanıtı şu oldu; 'Adam kazandı' Elbette bunun haber değeri var... Erdoğan ve Bahçeli konuşmuş. Herkes İnce’nin ne diyeceğini merak ediyor. Bu haberdir. Seçimin sonucunu 00.37’de kabul etmiş. Haber değil mi?"
'GAZETECİLİK SANSASYONEL BİLGİYİ TWITTER'DAN PAYLAŞMAK DEĞİLDİR'
Bana kalırsa, kimsenin ulaşamadığı ve nerede olduğunu merak ettiği bir sırada gazetecinin Muharrem İnce'ye bir şekilde ulaşması önemli. Ancak, daha sonra kendisinin de ekranda milyonlara izlettiği gibi, Whatsapp mesajındaki "BAŞKANIM (Küçükkaya bu hitap şeklini Twitter'daki notlarında kullanmıyor nedense), neredesiniz? Ne diyorsunuz?" Sorusuna aldığı kısa yanıtlar bir haber değil. Bunlar sansasyonel birer bilgi. İyi bir gazeteci, bu bilgiden bir haber oluşturmak için bilgiyi aldığı kaynağa bazı başka sorular da sorar. Kimsenin ulaşamadığı bir kaynağa ulaşmışken, başka sorular da sormalıdır. Bence bu sorulardan birincisi "Sizi arayabilir miyim?" olmalıdır. Sonra, duruma göre, bir şekilde haberi geliştirmek için gerekli arka plan bilgi alınmalıdır. "Hangi verilere dayanarak böyle düşünüyorsunuz?", "Kamuya bir açıklama yapacak mısınız?", "Ne zaman açıklama yapacaksınız?", "Sizce neden böyle oldu?", "Ne hissediyorsunuz?" vs… vs… Çünkü gazetecilik öyle sansasyonel bilgi, açıklama alıp onu hemen Twitter'dan paylaşmak mesleği değil. Gazeteciliği böyle algılayan çok sayıda insan var ve Türkiye'deki pek çok gazetecinin de mesleğe bakışının bu olduğunu biliyorum. "Böylesine sansasyonel bir açıklamayı kaynaktan almışken, yani 'top ayağıma gelmişken', golü atmayayım mı?" veya "Kucağıma gelen haberi neden kullanmayacakmışım?" düşüncesiyle, kendileri de olsa mutlaka bu açıklamayı yayınlayacağını söyleyen gazeteciler çoğunlukta. Peki ama, İnce'nin "O kazandı, ben kaybettim" açıklamasının bir gazetecinin Twitter hesabında paylaşılmasıyla, evlerinde heyecanla seçim sonuçlarını bekleyen milyonlarca seçmene yarar sağlayan, doğru düzgün bir haber çıkar mı? Nerede bu haberin arka planı? Nerede bu haberin "nasıl"ı, "neden"i? Lakin günün sonunda daha fazla soru, kaynağın durumun farkına varıp, "Aman bunları haber yapma!" demesine neden olabilir. Onun için, halkın detaylı ve tam bilgi edinme hakkından feragat edebiliriz diye düşünmüş herhalde gazeteci. Bırakın haber eksik olsun, ama sansasyonumuz bol olsun. Adam kaybetmiş işte, nasıl ve neden kaybettiği konusundaki fikri önemli mi? Kamu yararının reytinge yenildiği noktadayız.
Kısacası, Küçükkaya'nın seçim gecesi Muharrem İnce'den aldığı bilgi (açıklama), önemli; ancak tamamlanmış, gerçek bir haber değil, eksik. Bu eksiklik, gazetecinin sansasyonel bilgiyi aldıktan sonra haberi oluşturacak arka plan bilgi için kaynağa daha fazla soru sormak yerine, "kucağına gelen büyük haberi patlatmak" için hızla sosyal medyaya yönelmesinden kaynaklanıyor. Haber eksik kalınca, daha doğrusu iki Tweet'ten dört başı mamur bir haber çıkamayacağına göre, halk seçim sonucuna dair daha fazla bilgi edinmek için yine ertesi sabahı beklemek zorunda kalıyor. Günlerdir yapılan gazetecilik/etik tartışması bundan ibaret. Ama önemli.
GAZETECİ HABER KAYNAĞI İLİŞKİSİNİ BOZAN DOSTLUK
Peki gelelim gazeteci-haber kaynağı ilişkisine:
Muharrem İnce, seçimin ertesi günü yaptığı basın toplantısında Küçükkaya hakkında şunları söylüyor: "İsmail Küçükkaya'ya mesaj atarken hata yaptım. Ona arkadaşça bir mesaj attım. Ama bunu bir siyasetçi yapmamalıdır. Kesin sonuçları bekledim. Ama demek ki gazetecilerle dost olunca daha dikkatli olmak gerekirmiş. Hata benim. Bunu yapmamalıydım. Özür diliyorum bunun için." İnce, burada bir gazeteciyle kurduğu samimi ilişkinin yanlış olduğunu itiraf ediyor ve acemi bir lider adayı olarak siyasal iletişim dersinde sınıfta kaldığını kabul ediyor. Gazeteciyi suçlamıyor, gazetecilere güvenilmezmiş de demiyor; arkadaş seçmedeki hatasını kabul ediyor. Anlamlı bir özeleştiri.
İnce'nin söylediklerinden bir kez daha anladığımız şey, Küçükkaya'yla kurduğu Whatsapp iletişiminin habere dönüşeceğini düşünmemiş olması. Bunun birkaç nedeni olabilir. Muhtemelen Küçükkaya ile daha önce gerçekleştirdiği diğer Whatsapp görüşmelerinde her söylediği şey haber olmamıştır. Herhalde olmayacak. Whatsapp bir sohbet aplikasyonu. Veya daha önce özellikle haber için kurulan iletişimlerde neyin haber olacağına iki taraf birlikte karar vermiştir. Gazeteci ve haber kaynağı seçim kampanyası sürecince defalarca haberleşmişler, ancak bunların bir kısmı sohbeti seviyesinde kalmıştır. Kaynak, o gecenin heyecanıyla, sohbetle haber arasındaki sınırı çizememiştir. Bunların hepsi birer varsayım, ancak gazeteci-haber kaynağı ilişkilerine azıcık aşina olan herkes bilir ki, gazeteciler haber kaynaklarını her zaman haber yapmak için aramaz. Gazetecinin "Ben gazeteciyim, benimle konuşurken dikkatli olmak lazım. Söylediklerinizin yayınlanabileceğini hesaba katmanız lazım. 'Aman bunları haber yapma' demezseniz, ben her şeyi haber yapabilirim" bakışı total olarak yanlış. Gazeteci, haber kaynağını bir habere ilişkin arka plan bilgi için mi, hatır sormak için mi (hiç şaşırmayın, bu da olur), yoksa bir demeç almak için mi aradığını kesinlikle belli etmek zorundadır. Yoksa gazetecilerin telefonuna kimse çıkmaz. Mesajlarına kimse cevap vermez. Telefonlarına ve mesajlarına cevap verenler de daha konuşmanın başında "Off the record ha!" demek veya her konuşmayı kendileri de kayıt altına almak zorunda kalır. Aksi takdirde, herkes bir gün farkında olmadan, bir sohbet sandıkları görüşmenin ertesinde haber olabilir. Gazeteci güven kaybeder, bir o kadar da haber kaynağı kaybeder. Gazeteciyle konuşurken kendisini güvende hissetmeyen haber kaynağı, bir daha aynı gazeteciye konuşmaz. Haber kaynağı, güvendiği, tanıdığı bir gazeteciyle sohbet ederken bu sohbetin bir haber için yapıldığı belirtilmediği sürece, "Sakın söylediklerimi haber yapma" demek zorunda değildir. Gazeteci haber için mi aradı, bunu açıkça dile getirmelidir. Aradaki fark çok büyüktür. Kuşkusuz Muharrem İnce de bunu az çok biliyor. Diyelim ki Küçükkaya İnce'yi sohbet için aradı (ki İnce'nin açıklamalarından anlaşılan gazeteciyle arasında bu sıkça olan bir şeydir), ama sohbetten büyük bir haber için bilgi çıktı. O zaman gazeteci kaynağa "Ben bunu haber yapabilir miyim?" diye sormalıdır. Gazetecilik yaparken halkın öncelikli ama detaylı bilgi edinme hakkı kadar, kaynağa verilecek zararı en aza indirgemek kuralını da unutmamak gerekir.
Belli ki, İnce ve Küçükkaya bir gazeteci-haber kaynağı ilişkisi boyutunu aşan bir dostluk ilişkisi içine girmişler. Gazetecilik dışı alanlarda ve dost sohbetlerinde bir araya gelmişler. Burada, gazetecinin Whatsapp mesajında sorduğu soruyu nasıl formüle ettiğini ve "haber" dediği şeyi nasıl hazırladığını yeniden görelim:
-Gazeteci: Başkanım, neredesiniz? Ne diyorsunuz?
-Politikacı: Adam kazandı…
-Gazeteci: …
Arkasından, "Adam kazandı" haberini canlı yayında ve Twitter'dan öğreniyoruz.
Buna gazetecilik diyenler var, ben bunun gazetecilik olduğunu düşünmüyorum. Bu "haber" denilen şeyin aslında kaynaktan izin alınmadan kullanılmış bir bilgi, ama aynı zamanda 5n1k'si olmayan, aceleyle paylaşılmış, eksik bir haber olduğunu düşünüyorum. "Adam kazandı" ifadesinin bir gazeteciye değil, sohbet edilen, iç dökülen bir kişiye söylenen bir söz olduğunu, İnce eğer Küçükkaya'ya haber peşindeki bir gazeteciye demeç verir gibi yanıt verseydi, bu ifadeyi asla kullanmayacağını herkes kadar ben de tahmin edebiliyorum. Bu olayda kamu yararından çok, gazetecinin yararının gözetildiğini (İnce'nin yenilgisini herkesten, hatta İnce'nin kendisinden bile önce kamuyla paylaşmak) görüyorum. Heyecanla, henüz olgunlaşmamış ve arka planı olmayan bir bilginin, alelacele sosyal medyada paylaşıldığı kanısındayım. "Haberi öncelikli olarak ben vereyim" düşüncesi gazetecilikte önemli elbet. Ama eğer ortada gerçekten başı sonu belli bir haber varsa. Eksik bilgiyle yapılan bir haberin, o haberi yapan (kendince diğer gazetecileri atlatan) Küçükkaya'dan başka kime ne faydası oldu? Günlerdir bu olay tartışılıyor. Küçükkaya bir gazetecilik/etik tartışmasıyla gündemde. Yayınlanan iki Tweet'teki bilginin ise kimin yararına olduğu belli değil. Kafa karıştırmaktan, ekranları, bilgisayarları başında, hatta bazıları hâlâ YSK'ye teslim edilmemiş sandıklarla adliye önlerinde gergin bekleyen kitlelerin merakını daha çok arttırmaktan başka neye yaradı o bilgi? Belki, balkon konuşmasına ertesi güne bırakmış olan Erdoğan'ın bir anda fikir değiştirip, o gece Ankara'da apar topar seçmeninin karşısına çıkmasına yaramıştır. Kısacası, kamu yararı içeren haber yapmakla, sansasyonel bilgi ödülünü toplamak çok farklı şeyler. Lakin anlaşılan Türkiye'de pek çok gazeteci ve gazetecilik akademisyeni de Küçükkaya ile aynı görüşte. Milli ve yerli siyasetin, üzerinde uzlaşılmış milli ve yerli gazetecilik yapma biçimi de var demek ki. Bu tartışmanın Türkiye'de gazeteci-haber kaynağı ilişkisi konusunda kafa yoranlar, gazetecilik öğrencileri ve gazetecilerle haber kaynağı olarak iletişim kuranlar açısından önemli ve uyarıcı olmasını diliyorum.
*Doç. Dr.