Moskova’da yapılan Putin-Erdoğan zirvesinden sonra Adana Anlaşması'nın tekrar gündeme getirilmesi Erdoğan’ın Moskova’da istediğini alamadığı anlamına gelir mi?
Önce bu anlaşmanın maddelerine bakalım:
20 Ekim 1998’de Adana’da imzalanan Adana Mutabakatı'nda Suriye’nin taahhütleri şu şekilde sıralanmış (1)
i) PKK lideri Abdullah Öcalan mutabakata varıldığı tarih itibariyle Suriye’de değildir ve Suriye’ye girmesine izin verilmeyecektir.
ii) Suriye’de olduğu söylenen PKK kampları mutabakata varıldığı tarihten itibaren faaliyette değildir ve faaliyete geçmelerine izin verilmeyecektir. Birçok PKK üyesi tutuklanmış ve isimleri Türk tarafına iletilmiştir.
iii) Suriye yönetimi ülke toprakları üzerinde PKK’nın askeri, ekonomik ve siyasal faaliyetlerinin hiçbirine izin vermeyecek, örgüt propagandasına müsaade etmeyecektir.
iv) Suriye yönetimi PKK’nın “terörist bir örgüt” olduğunu kabul etmiştir.
v) Suriye yönetimi, ülke topraklarında PKK’nın eğitim ve barınma amaçlı kamp ve diğer tesisler oluşturmasına ve ticari faaliyetlerine izin vermeyecektir. PKK üyelerinin üçüncü bir ülkeye geçişleri için Suriye topraklarının kullanmasına müsaade etmeyecektir.
vi) Suriye yönetimi, Abdullah Öcalan’ın tekrar Suriye topraklarına girmemesi için her türlü tedbiri alacak ve sınır kapılarına bu doğrultuda talimat verecektir.
19-20 Ekim’de Adana’da gerçekleşen görüşmelerin ardından yukarıda değinilen tedbirlere ilişkin uzlaşı sağlamış olan Suriye ve Türkiye heyetleri, söz konusu tedbirlerin etkili ve şeffaf bir şekilde uygulanabilmeleri için bazı mekanizmalar oluşturmaya karar verdi. Buna göre;
i) İki ülkenin üst düzey güvenlik yetkilileri arasında doğrudan telefon hattı tesis edilecek.
ii) Taraflar birbirlerinin diplomatik temsilciliklerine ikişer özel görevli atayacaklar.
iii) Türk tarafının terörle mücadele konusunda alınacak tedbirlerin etkinliğini denetlemek üzere bir sistem kurulması önerisini Suriye heyeti kendi makamlarının onayına sunacaktır.
iv) Taraflar Lübnan’ın da onayının alınması kaydıyla PKK ile mücadele konusunda üç ülkenin birlikte hareket etmesini kararlaştırmıştır.
v) Suriye heyeti, tutanakta sözü geçen hususların uygulanması ve somut sonuçların sağlanması noktasında Türkiye ile işbirliği yapılacağını ve gerekli tedbirlerin alınacağını taahhüt etmiştir.
Putin’in Adana Anlaşması'na işaret etmesini (ya da anlaşmanın bir şekilde gündeme gelmesini) ne şekilde yorumlamak lazım?
Putin Adana Mutabakatı’nı hatırlatarak Erdoğan’a Suriye otoritesini işaret etmiş oluyor.
Çünkü anlaşmaya göre sınırın korunması yükümlülüğü Suriye’ye değil Türkiye’ye aitti ve 2011 yılında olaylar başladığı sırada, neredeyse bütün gücünü İsrail’e karşı ülkenin güneyine konuşlandırmış olan Suriye’nin Türkiye sınırında sadece gözlem karakolları vardı. Bu durumda Putin anlaşmanın bu kısmından yola çıkarak Türkiye’ye Adana Mutabakatı’nın öngördüğü gibi “Türkiye güvenliği kendi sınırları içinde sağlamalı, yani güvenli bölge Suriye içinde değil Türkiye('nin kendi) sınırları içinde olmalı” demiş oluyor.
Diğer yandan bu anlaşmanın ve sonrasında -sınırdan içeri 15 km. girilmesine izin veren- 2010 yılında Ankara’da dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Suriye Dışişleri Bakanı Velid El Muallim arasında imzalanan anlaşmanın tekrar hayata geçirilmesi Türkiye’nin Suriye ile resmi temasını gerektirir (2). Bu da Türkiye’nin yeniden Esad ile muhatap olması demektir.
Suriye’nin Türkiye’ye Kürtler konusundaki yaklaşımı ise Şam ile Kürtler arasında sürecek görüşmelerin seyrine bağlı. Şam ve Moskova Kürtlere karşı Ankara kartını canlı tutmaya devam ediyor. Ankara ise tampon bölge ya da Adana Mutabakatı dahil Kürt bölgesi ile ilgili adım atmasına izin verecek her anlaşmayı kabul edebilir, buna Esad’ı yeniden tanımak da dahil.
Yine de Adana Mutabakatı'nın yeniden gündeme gelmesi YPG’nin Suriye tarafından yok edilmesi/eritilmesi, Kürtlerin Türkiye’nin insafına bırakılması gibi sonuçları doğuracak değil. Çünkü bütün taraflar ellerindeki kozları harcamadan avantaj sağlama peşinde. Buna göre Suriye de “kendi Kürtlerini Türkiye’ye kurban etmek” istemeyecektir. Diğer yandan Türkiye’nin “YPG PKK’nın uzantısıdır” iddiası tıpkı ABD ile yaşandığı gibi Türkiye ile Suriye arasında da “tanımlama sorunu” yaşanmasına neden olacaktır. Adana Anlaşması 1998 yılındaydı ve başlık Öcalan ile PKK idi. Ancak şimdi durum çok değişti. Artık YPG gibi bir aktör var ve sekiz yıllık süreçten sonra Kürtlerin elde ettikleri kazanımlar söz konusu. Bu durumda anlaşmanın “günümüz koşullarına uygun olarak” yeniden değerlendirilmesi gerekebilir ve Türkiye’nin o dönemde Suriye tarafından kabul edilen “terör ve örgütü” tanımlaması bu kez kabul görmeyebilir. Tabii bütün bu olasılıklar Moskova’da hangi ayrıntıların konuşulduğuna da bağlı. Ayrıntılar konusunda ise şu anda bilgi yok.
(1) http://dergipark.gov.tr/download/article-file/464780
(2) https://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-1009.pdf