Adım adım dinleyiciyi yakalayan pençe: Fidel Castro ve hitabeti
Fidel Castro, yakın dönem tarihin en sıra dışı isimlerindendi. Ancak Latin Amerika ve Karayip insanlarının sıcaklığını, meydanlardaki devrim ateşiyle birleştiren Castro, en çok hitabet gücüyle dikkat çekiyordu.
"Her zaman, neredeyse duyulmayan bir sesle, belirsiz bir doğrultuda, sislerin içinden başlar, ancak alanı kazanmak için her anı kullanır, adım adım dinleyiciyi yakalayan bir pençe olana kadar. Sonra kendisi ve karşısındakiler arasında ikisini de yücelten, bir çeşit diyalektik 'suç ortaklığı' oluşturan ve bunda sarhoşluğun özünde olan, dayanılmaz bir gerilim yaratan akım vardır. Bu ilham, karşı konulmaz bir lütuf ve göz kamaştırıcı bir durumdur ki sadece yaşamında şanı olmayanlar inkar edebilir."
Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez, Fidel Castro'nun kitlelere sesleniş tarzını bu sözlerle anlatıyor. Gerek karakter olarak gerek insanlarla kurduğu iletişim, gerekse sıcak, esprili dili bakımından, geçtiğimiz yıl bugün hayatını kaybeden Fidel Castro, yakın dönem tarihin en sıra dışı isimlerindendi. Ancak Latin Amerika ve Karayip insanlarının sıcaklığını, meydanlardaki devrim ateşiyle birleştiren Castro, en çok hitabet gücüyle dikkat çekiyordu.
YURT DIŞINDAKİ CASTRO
Castro'nun özellikle yabancı gazetecilerle yaptığı röportajları ya da yurt dışı gezilerindeki basın açıklamalarını izlediğinizde, Küba'da yurttaşlarına hitap eden liderden çok daha farklı birini görürsünüz. Kuşkusuz bu fark başka liderler için de geçerli olabilir, ancak iletişim tazı işleri değiştiriyor. Devrimden sonra ABD basınına yaptığı ilk değerlendirmelerden biri olan Face The Nation programına katılışı, Castro'nun kendini bir lider olarak dünyaya tanıtışı anlamını taşıyor. 11 Ocak 1959'da CBS'in röportajında en dikkat çeken özelliklerden biri Castro'nun sorulara İngilizce cevap vermeye gayret göstermesi. Takıldığı kimi kelimelerde yanındaki tercümanından yararlanması ise ileride sık sık rastlayacağımız anlardan. Nitekim yıllar ilerledikçe Castro'nun İngilizcesindeki gelişim de daha çok belirginleşiyor. Castro'nun bu röportajı, erken bir dönemden olsa da, sonraları özellikle hararetli BM konuşmalarında rastlayacağımız hareketli jest ve mimiklerinin habercisi. Röportaj öncesi televizyon stüdyosunda çiçeği burnunda devrimin coşkusunu taşıyan gerillaların sağa sola koşuşturuşuysa görülmeye değer!
'HARİKASINIZ, AMA GAZETELERİNİZ SİZİN DEĞİL'
Ertesi yıl, 1960'ta Castro BM'de konuşma yapmak üzere ABD'ye gider. Bu tarihi ziyarette ABD basınında aleyhinde çıkan haberleri boşa düşürmek için Castro'nun ABD halkıyla sıcak bir iletişim kurması dikkat çekicidir. Uçaktan indikten sonra gazetecilerin sorularını yanıtlamaya başlar ve kalabalık içinden 'ABD basını hakkında ne düşünüyorsunuz' sorusu gelir. Başta soruya gülen Castro, oldukça samimi bir İngilizce ile verdiği "Siz, muhabirler harika insanlarsınız. Siz yazarlar harika insanlarsınız. Ama sahibi değilsiniz. Gazeteler burada sermayeye ait" yanıtı, gazetecilerin yanı sıra ABD polislerinin de gülümsemelerine yol açar. Bu samimiyetin, esprili dille konuşmanın göz boyama amaçlı değil, Castro'nun kendi karakteri ve özeninden geldiğini, onun kendi halkıyla kurduğu iletişimine baktığımızda görebiliriz.
BM TARİHİNİN EN UZUN KONUŞMASI
Tarihe BM kürsüsünde yapılmış en uzun konuşma olarak geçecek (4 saat 29 dakika) gece yarısı biten Castro'nun 1960'daki dünya liderlerine seslenişine baktığımızda, doğal olarak gazeteciler ve diğer insanlarla kurduğu iletişim dilinden farklı bir üslup takınır. Sıcaklık ve samimiyet kısa bir süre için yerini başı dik ve onurlu duruşuyla üçüncü dünya ve Küba'nın sesine bırakır. ABD-Küba ilişkileri ve dış müdahalelere karşı duruş üzerinde yoğunlaşan 1960'daki konuşması tarihi bir nitelikte olmasına karşın daha sonraki zamanlarda yapacağı konuşmalardaki görkemli üsluba pek yaklaşmamaktadır. Ancak bu konuşmalara geçmeden önce şu soruyu cevaplayalım: Castro neden bu kadar uzun konuştu?
NBC'den Andrea Mitchell, yaptığı röportajlar vasıtasıyla tanıdığı Castro'nun ölüm haberinden sonra, bir keresinde sorduğu bir soruya 45 dakikalık yanıt aldığını söylemişti. Yani uzun konuşma alışkanlığı sadece BM kürsüsüne has değildi. Dünyanın o dönem gözünün Küba'da olması, özellikle üçüncü dünya olmak üzere sesinin yankı alanının dünyada çok geniş olması gibi nedenler bulabiliriz. Ancak bunun birincil sebebi ABD'nin uluslararası kamuoyundaki anti propagandasına karşı Castro'nun kendisiyle yapılan her röportajı, her kürsü konuşmasını bir fırsat olarak değerlendirmesiydi. ABD ambargosu sadece ticari alanda değil, medyadaki hegemonik alanda da sürüyordu. Haliyle Castro, ikna edici olmak istiyor, dolayısıyla sorulara derinlemesine, sağlam yanıtlar verme ihtiyacı hissediyordu.
KÜRSÜDE BİR TİRAT
Casto, 1979 yılında BM kürsüsüne çıktığında belki de o kürsünün tarihi boyunca görüp görebileceği en görkemli konuşmayı yapar. 1960 yılındaki bilgi ve tarih ağırlıklı konuşması yerini coşkulu, ikna edici bir ajitasyona bırakır. Beden dili özellikle ilk yıllarında da kendini belli etse de zaman geçtikçe Castro'nun olmazsa olmazına dönüşür. 1960'da ellerini arkasından birleştirip konuşan Castro, bu sefer ustaca kürsüyü elleriyle kavrar ve konuşmanın ateşli yerlerinde takip edilmez bir hızla elleri ve kafası sözlerine eşlik eder. Konuşurken rahat olup olmama durumunu çoktan aşmıştır ve önündeki metni, siyasi bir bildiri kıvamında değil, bir tirat havasında, epik bir tonlamayla okur: Yeri geldiğinde masaya vurur, işaret parmağını bir oraya bir buraya savurur, yeri geldiğindeyse uzunca sessiz kalır.
Bu ünlü konuşmayı yapmadan önce uçakta meşhur 'manevi kurşun geçirmez yelek' konuşması yaşanır. Bilindiği üzere Fidel Castro, CIA tarafından akla hayale gelmeyecek şekillerde yüzlerce kez öldürülmeye çalışıldı ancak tüm suikast denemeleri başarısız oldu. Haliyle bu konu tüm dünyada biliniyordu. Uçakta kendisine sorulan bir sorunun 'Kurşun geçirmez bir yelekle korunuyorsunuz' ifadesiyle başlamasının ardından 'Ne yeleği?' der ve gömleğin düğmelerini açmaya başlar. Çıplak göğsünü soruyu soran kişiye gösterdikten sonra gülerek "New York'a böyle ineceğim. Benim manevi bir yeleğim var. Güçlü bir yelek. Beni bugüne kadar hep koruyan bir yelek" yanıtını verir. Verdiği cevabın etkisini kendisi de fark eden Castro, o andan sonra kendisine gelen 'suikast' ve 'güvenlik' konulu benzer sorulara yine gömleğini açarak cevaplar.
KÜBALILARA GÜÇ VEREN CASTRO
Buraya kadar Castro'nun uluslararası alandaki hitabetine, konuşma tarzına değindik. Oysa onun gerçek hitabet gücünü gördüğümüz alan BM kürsüleri ya da yabancı muhabirlerin soruları değil. Ülkesini ve halkını yılların da tecrübesiyle çok iyi tanıyordu. Böylece halkıyla buluştuğunda nasıl hitap etmesi gerektiğini de iyi biliyordu. ABD ambargosunun tüm gücüyle hissedildiği yıllardan Sovyetler'in çöküşünden sonra sosyalizme veda naraları atıldığı 1990'lı yıllara... Kübalılar da ihtiyaç duydukları anlarda onlara kimin güç vereceğini iyi biliyordu.
Dünya sosyalist hareketi için zorlu yıllarda, herkesin 'geri adım' beklediği anda kürsünden neoliberalizm ve küreselleşme üzerine uzun bir konuşma yaptıktan sonra değişimler hakkında 'Halk için, halk tarafından halk hükümeti önceliğinden taviz verilmemesi' gerektiğini söyledikten sonra gelen alkışların ardından sarf ettiği 'Bu, devrimci bir dile şöyle çevrilir: emekçiler için, emekçiler tarafından, emekçi hükümeti' sözleri çok daha büyük alkış alır.
Küba'nın doğusundaki Holguin'de 2002 yılında yağmur altındaki konuşmasıysa şüphesiz en etkileyici konuşmalarından. Sağnak yağmurun altında Castro'yu on binler dinlemektedir. Castro'nun yaşına rağmen dinleyiciler gibi yağmurun altında sırılsıklam olması hem dinleyicileri hem de Castro'yu daha cesur ve daha tiyatral bir ruh haline sokar: "Aptal olma Bay W. Düşünebilen birinin bilgisine biraz saygı göster... Yasadışı Ambargonuz, halkımızın onurunu ve şanını katlamaktadır... Çok yaşa, daha önceden daha fazla, sosyalist devrim. Ülke ya da ölüm. Kazanacağız!"
Castro geçtiğimiz yüzyılın hitabet gücü belki de en yüksek lideriydi. Bu güçte elbette kendi karakterinin payı vardır. Ancak bana sorarsanız doğru bildiği yola, sosyalizmin tarihsel gerçekliğine olan inancı, onun bu etkileyici sözlerinin en büyük dayanağı, en büyük sebebiydi. Kübalılara Castro'yu -ya da onların deyimiyle Fidel'i- nasıl tanımladıkları sorulduğunda pek çoğu 'O Küba'ydı' yanıtını vermekte. Dünyadaki tüm liderler için de uğraşırsanız buna benzer tanımlara ulaşabilirsiniz. Ancak gençliğinden hayatının son anına kadar, dağlardan BM kürsülerine, ülkesinin emekçilerine daha güzel yarınlar getirebilmek için imkansızı başaran birine ve onu makamı ya da resmi hitap neyi gerektiriyorsa onunla değil, kendi ismiyle anan bir halka ulaşmak oldukça güç.
Kaynaklar:
1- http://www.cubahora.cu/especiales/hasta-siempre-fidel/noticias/la-oratoria-que-estremecio-al-mundo
2- http://www.huffingtonpost.es/2016/11/26/discursos-fidel-castro_n_7670126.html