Adonis: Bir şairin hakikate şiirle ulaşma çabası

Adonis'in 'Kitap, Hitap, Hakikat' denemesi, Mehmet Hakkı Suçin çevirisiyle Everest Yayınları tarafından yayımlandı.

Abone ol

Daryush Shayegan 'Yaralı Bilinç' isimli kitabında Doğulularla ilgili şöyle bir tespitte bulunur: “Asya ve Afrika uygarlıklarının çocukları olan bizler üç yüz yıldır tarihte ‘tatil’deyiz.”(1)

Shayegan bu sözü boşuna söylemez. Nitekim kast ettiği “Doğu” toplumunun coğrafik adı, medeniyeti inşa eden Roma İmparatorluğu tarafından konmuştur. Yer ve yön tayini yapabilen durumunda olmak, merkeze kendini koyup dünyayı bulunduğu yere göre biçimlendirecek kudrete sahip olmak demektir. Mehmet Ali Kılıçbay, DoğuBatı dergisinin ikinci sayısında, Fakir Akrabanın Talihi başlığıyla yazdığı yazıda, Doğu-Batı meselesine dair bir tespitte bulunur. Söz konusu yazıda uygar toplumlardan ikisinin coğrafi bir adlandırmanın yanında bir de yön tayin eden bir tarafının olduğunu söyler. “Uygarlık, birçok şeyin yanı sıra, coğrafyadır da. Ama bütün uygarlıklardan yalnızca iki tanesi coğrafi adların yanı sıra bir de yön işareti taşımaktadır: Doğu ve Batı. Diğer uygarlıkların hemen hepsi coğrafi adlar taşımakta, fakat hiçbiri yön belirleyen bir tamlama öğesine, ada ya da sıfata sahip olmamaktadırlar. Öte yandan bu yön belirten adlar aynı zamanda coğrafi adlar haline de gelmişlerdir. Bu istisnai ve istisnai olduğu kadar da açıklama gerektiren durum, insanın aklına ‘acaba aynı uygarlığın iki kesiti mi söz konusu’ cinsinden zındıkça bir soru getirmektedir.”(2)

Kılıçbay, zihnini yoklayan “zındıkça” soru konusunda haksız değildir. Çünkü dünya üzerindeki bir yerin coğrafi adıyla değil de yön tayin edecek şekilde kendisini adlandırmasının tek bir sebebi olabilir, o da kendisini uygarlığın merkezi olarak görmesidir. Kılıçbay bu yaklaşımıyla Shayegan’ın Doğuluların geri kalmışlığına bir cevap verir gibidir.

Nedenler çoğaltılabilir elbette. Shayegan’ın işaret ettiği “tatil” mevzusu belki de içinde bir ironiyi taşıyor fakat sözlerinden kendi toplumunun düşünce üretemediğini olduğunu anlıyoruz. Bugün Shayegan gibi pek çok filozof, düşünce insanı, şair ve yazarın bu konuya kafa yorduğunu biliyoruz.

Shayegan’ın “Doğu” olarak işaret ettiği yere eleştiri yöneltenlerden biri de Adonis’tir. 'Kitap, Hitap, Hakikat' isimli denemesinde Shayegan’ın Doğu dediği yeri Arap-İslam coğrafyası olarak revize eder ve tarihte “tatilde” olma meselesine içerden bakıp sorunu nedenleriyle birlikte tartışır.

“Dinî bir bakış açısıyla bakıldığında dinî metin, hakikatin mekânı ve evidir. Bu bakış açısı yalnızca dinî hakikat, müminler ve dinî metinlerle sınırlı olacaksa buna bir itirazım yok. Fakat dinî metin, dinî olmayan metinlere bakmak için bir ölçüt haline gelecekse, dinin hakikati diğer bütün hakikatlerin mihenk taşı olacaksa veya kültürel, sosyal ve siyasal bir kurumda mümin olmayanlara dayatılıp dinî olmayan hakikatler düşünmemeleri talep edilecekse, işte buna itirazım var. Arap- İslam kültürüne egemen olan en büyük problemi, budur. Arap- İslam kültüründe dinî metin, aynı anda hem kültürel hem sosyal hem de politik bir metindir.” (3)

Adonis aynı kitabında Doğu, yani Arap-İslam coğrafyasının gelişememesini, din ve devlet arasındaki ilişkinin sağlıklı kurulamamasına bağlar. Toplumun geriye gitmesinin nedenlerini açıklarken de gelişmişlik açısından Doğunun Batıyla arasındaki makasın açılma nedenlerine eğilir. Netice itibariyle Batılıların dini, sınırlarının belirlendiği bir alanda tuttuğunu söyler. Dinin toplumsal yapının her zerresinde yer alması, hatta bir çamur görevi görmesi ona göre sakıncalı ve toplumun gelişmesinin önünde engeldir. Adonis buna karşın bir taraftan hem eleştirilerini yöneltir, diğer taraftan kurtuluş mitini bu toplumların önüne sermeye çalışır. Doğunun aksayan tarafına nedenleriyle yaklaşmaya çalışırken, diğer taraftan karşıt fikirler geliştirir. Bunu yaparken din karşıtı bir sekülerlikle yaklaşmaz, dini kabul eden fakat sınırlarını çizen bir düşünce geliştirir.

“İslam’da Yenilik” isimli denemesinde yazdığı şu sözler yine ona aittir: “Dindar olma ya da olmama hakkı, zımnen özgürlük hakkını içerir. O halde mesele, dini bizzat ortadan kaldırmak değil mümin olsun olmasın insanların siyasi, kültürel ve kurumsal olarak eşit olduğu sivil bir toplum oluşturma çabasıdır.”(4)

Adonis, Arap-İslam coğrafyasında dini elinde tutan ve toplum üzerinde bir baskı aracı olarak kullanan devlet erkinin itirazlara verdiği cevabın yıkıcılığını anlatır; üstelik bunu yaparken bir şair olarak konuşur. Toplumsal yapı inşa edilirken dinin siyasetin malzemesi olduğuna, devletin de din üzerinden toplum üzerindeki etkisinin arttığına işaret eder. Dolayısıyla şiirini bu yanlış düşüncenin karşısında konumlandırıp bir hesaplaşma aracına dönüştürür.

Kitap, Hitap, Hakikat, Adonis, Çevirmen: Mehmet Hakkı Suçin, 160 syf., Everest Yayınları, 2022.

“resimlerin kopuk organları var havanın bedeni üzerinde:
Lübnan’ın çocuklarıdır onlar
Yeryüzünün kitabını süsleyip ufku rötuşluyorlar.”(5)

Adonis, şüphesiz “yeryüzünün kitabı” derken kutsal kitaplardan bahsetmiyordur. Bu açıdan bakınca dini içtihattı elinde tutan devletlerin neden şairleri, yazarları ve düşünürleri öldürttüğünü anlıyoruz. Bu ölümler sonucunda koca bir Doğu toplumuna ne mi oldu? Şöyle yanıtlıyor Adonis: “Dinin ruhsal ve düşünsel dünyası o derece fakirleşti ki dini salt fıkha dönüştürenler her yaratıcılığı bidat ve özgürce ifade edilen her düşünceyi de küfür gördüler. Böylece İslam’ın siyasi tarihi, Müslümanlar arasında sürüp giden siyasi ve dini çatışmaların tarihine dönüştü.”(6)

Adonis’in bu sözleri Shayegan’ı destekler gibidir.

Yakın zamanda çokça tartışılan, konuşulan medeniyetler buluşması vardı, her ne kadar “medeniyetler buluşması” üzerinden konuşuluyorsa da tartışmanın ana ekseni Samuel Huntington’ın 'Medeniyetler Çatışması'(7) teorisiydi. Kitap, Doğu'yla Batı'nın, İslam’la Hıristiyanlığın, Kuzey'le Güney'in ve diğer coğrafyaların çatışma kültürünü tartışıyordu. Kitabın ana düşüncesi her ne kadar çatışma tezleriyse de temelinde bir medeniyet buluşmasının olup olmayacağıydı. Bu tartışmaların sonrasında bir kavram türetildi: “Hoşgörü”

Tartışmaların amacı dinlerin ne kadar “hoşgörülü” olduğunu anlatmak, sorunun dinlerde ve toplumlarda olmadığı düşüncesini yaygınlaştırmaktı. Hâlbuki Adonis düşünüldüğünün aksine hoşgörü meselesine bakın nasıl yaklaşıyor:

“Hoşgörünün belli koşullarda ve toplumlarda dışlanmayı, marjinalleştirmeyi, ezilip katledilmeyi hafiflettiği doğru olabilir fakat esasları değiştirmez. Özgürleştirmez ama köleliğin daha az baskılı hali anlamına geldiğini düşündürür. Buradaki hoşgörü, insanı değil ihsanı temel alır. Toplumun dinamizmini felç eden, ilerleyişini durduran, herhangi bir ayrımcılık olmadan insanlıkta ve haklarda birleşen insani bir toplum inşa etmeye gem vuran bir uyuşturucudan daha fazlası değildir. Bu durumda hoşgörüden bahsetmek, çoğunlukla azınlık arasındaki farkları, toplumsal ikiyüzlülük badanasıyla kamufle ederek korumaya çalışmak anlamına gelir. Diğer bir ifadeyle, insanın yıkıp aşması gereken şey daha da perçinleştirilmiş olur. Kısaca hoşgörü, eşitliğin üzerini örten, yırtılması gereken bir perdedir.”(8)

Yani İslam'ın ya da diğer dinlerin hoşgörü dini olduğunu söylemek, muktedir ile ezilen arasındaki bir tür eşitsizliğe işaret eder. Yani biri kendini ilişkinin öznesi kılıp ezilene karşı öldürmediği, zulmetmediği, ona arzu ettiği sınırlar çerçevesinde yaşam hakkı tanıdığı için hoşgörülü kabul edilir. Oysa hoşgörüden ziyade eşitliğe ihtiyaç vardır. Adonis’in hoşgörüye itirazı da burada hayat bulur. Dolayısıyla hoşgörü değil eşitliğe dayalı adaletin varlığı toplumsal değişime ve gelişmeye yardımcı olabilir. Bunun için de yapılması gereken, dinin özgürce yaşam bulacağı, başkasının yaşamını sınırlandırmayacağı bir alana çekilmesinin sağlanmasıdır. Ona göre hoşgörü dini diye bir şey yoktur, sınırları belli olan dinler ve eşitlik temelinde düzenlenen toplumsal dinamikler vardır.

Adonis bir siyaset bilimci değildir fakat sözleri öyleymiş gibi gelebilir. Bunun nedeni Doğu toplumunun kutsal kitaptan önce şiirle olan yakınlığının Kuran’ın nazil olmasıyla değişim geçirmesidir. Doğulu devlet erki, şairleri İslam’a şirk koşuyor diye öldürtmüştür; Adonis’e göre çöküş şairlerin öldürtülmesiyle başlar. Haksız da değildir çünkü yeni düzenin şiire ve şaire bakışı, toplumsal değişimin evrileceği yere dair ipucu verir. Şöyle yazar 'Kitap, Hitap, Hakikat’ta: “İslam, şiiri ortadan kaldırmaz fakat şiir kavramını ve şiirin rolünü değiştirerek onu kendi düzenine tabi tutar. Artık şiir ne ‘hak’tır ne de ‘hakikat’i söylemektedir. Şiir öyle ya da böyle dine hizmet etmekle sınırlandırılır. Böylece şiir, bilişsel ve estetik bir ilke olmaktan çıkar.”(9)

Adonis’in şiire yüklediği bu ve buna benzer anlamlar nedeniyle bir siyaset bilimci gibi konuşur. Bunu bilerek yapar, bir şair olarak sözlerinin sınırları, kutsal kitaptaki Arapçanın sınırlarıyla daraltılmıştır çünkü. Arap dili şiirden gelen gücünü ve açıklığını, kutsal kitabın müphem tarafıyla yer değiştirmiş, gerçeği kavrayan, onu işaret eden bir dil olmaktan çıkıp gerçeği gizleyen bir enstrümana dönüşmüştür artık. Bu durum onu bir şair yaptığı gibi, şiiri üzerinden hesaplaşan bir siyaset bilimciye dönüştürür. Dolayısıyla itirazı bu açıdan anlaşılırdır. Çünkü zamanı aşamayan, zorbalıklarla savaşmayan, yaşadığı toplumu derinden etkilemeyen şairin ve şirin sözünün eksik kalacağını ve yenileceğini bilir.

Netice itibariyle bir şairin penceresinden bir toplumun sosyokültürel yaşamına bakmak, siyasi ve dini yapısıyla hesaplaşmak, değişimi şiirle devlet erki arasındaki ilişkiye bakarak analiz etmek, üstelik bunu yalnızca şiir üzerinden yapmak anlamsız gelebilir. 'Kitap, Hitap, Hakikat' bu açıdan bir şairin şiirle ilişkisi olarak okunabileceği gibi, bu “anlamsız” duruma yanıt da veriyor aynı zamanda. Hatta daha da ileriye giderek bir coğrafyanın neden dünyanın gerisinde kaldığını anlamak açısından da önemli ipuçları veriyor okuruna.

Notlar:

1 Deryush Shayegan, Yaralı Bilinç, Geleneksel Toplumlarda Kültürel Şizofreni, çev. Haldun Bayrı, Metis Yayınları, s.20
2 Mehmet Ali Kılıçbay, DoğuBatı Dergisi, Doğubatı Yayınları, Sayı. 2, Sayfa: 58
3 Adonis, Kitap, Hitap, Hakikat, Everest Yayınları, Çev. Mehmet Hakkı Suçin, S. 11
4 a.g.e. S. 45
5 Adonis, Belli Belirsiz Şeyler Anısına, Everest Yayınları, Çev. Mehmet Hakkı Suçin, S.14
6 Adonis, Kitap, Hitap, Hakikat, Everest Yayınları, Çev. Mehmet Hakkı Suçin, S. 81
7 Samuel Hontington, Okuyan Us Yayınları, Çev. Mehmet Turan, Cem Soydemir
8 Adonis, Kitap, Hitap, Hakikat, Everest Yayınları, Çev. Mehmet Hakkı Suçin, S. 21
9 Adonis, Kitap, Hitap, Hakikat, Everest Yayınları, Çev. Mehmet Hakkı Suçin, S. 32