Depremin ardından yaşanan süreçte öğretmenlerin iyi olma halinin gözetilmesi, çok fazla bileşeni içinde barındırıyor. Ama özellikle fiziksel güvenlik hislerinin sağlanmasının ardından öğretmenlerin bir araya gelerek birbirleriyle dertleşebilmeleri, kendi iyi olma hallerini güçlendiriyor ve önlerine uçsuz bucaksız bir yol haritası koyuyor. Çünkü şurası net ki, öğretmenler iyi olmazsa, eğitim de iyileşemez.
Kişi hep kendisiyle bir iç diyalog içindedir. Zaman zaman öfkelenir ona, zaman zaman kırılır, zaman zaman da onunla mücadele eder. Bazen de kendi kendine yetemez; dertleşmek, kaygılarını paylaşmak, bir ağ içerisinde “çoğalmak”, yükünü tek başına sırtlanmamak, kalbini açmak ister. Toplumsallığın en çok önemsendiği dönemlerden biri olan afetlerde sosyal bağların çoraklaşması en büyük yalnızlaşma tehlikesini barındırırken, bu dönemlerde toplumsal diyalogun güçlenmesi yalnızlığın panzehiridir.
Daha aylar önce, öğretmenlerin iyi olma halinden, meslek yasasındaki eksiklerden ve ekonomik zorluklardan söz ediyorduk. Şimdiyse, depremin ardından tamamen farklı bir tabloyla karşı karşıya olsak ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak olsa da, halen öğretmenlerin iyi olma halinden, esenliklerinden söz etmek ve bu doğrultuda mücadele vermek olanaklı.
Pazartesi günü Türkiye’nin 71 ilinde eğitim yeniden başladı. Aynı gün akşam saatlerinde Hatay’da gerçekleşen deprem sonucu yine ölüm haberleri geldi.
Üniversitelerde ise eğitimin bir kısmı uygulamalı/yüz yüze, önemli bir kısmı ise çevrimiçi şekilde devam edecek.
Millî Eğitim Bakanlığı istatistiklerine göre; depremden doğrudan etkilenen 10 ildeki 12.550 okulda 358 bin kadarı mülteci öğrenci olmak üzere 4 milyon 330 bin civarında öğrenci var. Bölgede görev yapan öğretmenlerin sayısı ise 200 bin civarında. Deprem sonrasında bu rakamlar ne yazık ki değişti, ancak henüz resmi bir istatistik açıklanmış değil.
Bölgede kalan/kalmak zorunda olan öğretmenler, evlerine giremiyorlar korkudan... Çoğu ailelerini, en yakınlarını göçük altında kaybettiler. Bir kısmı gönüllü olarak arama-kurtarma faaliyetlerinde yer aldıkları için gördükleri karşısında travmatize oldular. Bir kısmı öğrencilerinden ve meslektaşlarından haber alamadı, bazen de aldıkları kötü haberler karşısında yıkıldı, ikincil travmalar geçirdi. Üstelik bölgede depremler ve artçı sarsıntıların devam etmesi, dillere çok pelesenk olduğu gibi “hayatı normale döndürmeyi” zorlaştırıyor.
Bir yandan da birçok öğretmen, kendi çocuklarını okula göndermekten çekiniyor. “Ben yanlarında değilken deprem olursa onları koruyamam endişesi var,” dedi geçen gün konuştuğum bir müzik öğretmeni. Kendi duygusal yaşam alanlarında da onca “kaygı fayları” açılmış durumda...
Ayrıca, deprem sonrasında bu illerden civar illere de 4 milyon kişiye ulaştığı belirtilen bir iç göç dalgası devam ediyor. Şimdiden bu rota ağırlıklı olarak Mersin’e yoğunlaşmış durumda.
Öğretmen Ağı, depremler sonrasında bölgede yaşayan öğretmenlerle iletişimi hep korudu, ihtiyaçlarını gidermek için yardım ve dayanışma kanallarını elinden geldiğince harekete geçirdi.
Eğitim Reformu Girişimi’nin yürütücülüğünü üstlendiği Öğretmen Ağı; öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağı. Ağ, her çocuğun nitelikli eğitime kavuşması için “öğretmenler adına” değil, “öğretmenlerle birlikte” değişim yaratmayı hedefliyor.
Kendisiyle yaptığım söyleşide, Öğretmen Ağı’nın Ağ Etkileşim Koordinatörü Günalp Turan, öğretmenlerin iyi olma halini, Dünya Sağlık Örgütü kriterleri ışığında fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan ele almak gerektiğini vurguluyor.
“Fiziksel iyi olma hali kapsamında sağlık kontrolleri ve acil müdahalelerin ardından, bölgede çalışmaya dönecek öğretmenler için eğitim yapılacak alanların veya yaşam alanlarının fiziksel koşulları önemli. Mekanların, azami fiziksel insan ihtiyaçları odağında değil, insan onuruna yakışacak ve eğitime elverişli olacak şekilde oluşturulması gerekiyor,” diyor Turan.
Dolayısıyla, afet sonrası dönemde hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin sağlık durumları için, eğitim ve sağlık profesyonelleri arasında güçlü iletişim ağları oluşturmanın önemine dikkat çekiyor.
Örneğin, deprem bölgesinde görev yapmalarının sağlıklı olmayacağı belirlenen öğretmenlere izin hakkı verilmesi, gerekirse yer değiştirme imkanı sağlanması, bu güvenlik hissinin yeniden filizlenmesini sağlar.
Psikolojik iyi olma halinde ise, deprem sonrasında hem çocukların hem de öğretmenlerin güven duygularının kaybolduğu bir ortamda, öğretmenlerin ikincil travma yaşayacak ortamlardan uzak kalmaları, bunun için de kendilerine psikolojik destek sağlanması önemli.
“Yaşanan yas ve acıyı sağlıklı bir şekilde geçirmek için uzmanlardan destek almak gerekiyor,” diyor Turan ve ekliyor: “Bireylerin farklılıkları gözetilerek, tek bir iyileşme sürecinin olmadığı, acıyı farklı deneyimleme ve iyileşme yöntemlerinin olabileceği her daim akılda tutulmalı; müdahalelerde bu durum mutlaka gözetilmeli.”
Bu açıdan bazı öğretmenler için depreme dair deneyimlerini, kayıplarını, endişelerini konuşmak kolayken, kimileri için bu konuşmalar erken bir aşamada yapıldığında travmayı yeniden tetikleyebiliyor.
Öğretmen Ağı bu süreçte öğretmenlerin, temel ihtiyaçları giderildikten ve açlık, ısınma gibi belirsizlikler ortadan kalktıktan sonra, “rutine dönmelerini” özendirecek adımlar atmayı planlıyor. Bu da okulların hızlı bir şekilde açılması ve eğitim rutinlerine dönülmesini, gerekirse de yeni rutinler oluşturulmasını gerektiriyor. Çünkü rutinler kişi açısından böyle durumlarda duygusal kalkanlardır.
Öğretmen Ağı, geçtiğimiz Cumartesi günü gerçekleştirdiği “Okula Dönüşte Psikolojik İlk Yardım” konulu etkinlikte; okullar açılırken depremden etkilenen öğrencilerle iletişim, iç göç ile birlikte değişen sınıflarda kapsayıcılık ve öğretmenin iyi olma haline odaklandı. Ağ, gelecek dönemde ortaya çıkabilecek ihtiyaçlar doğrultusunda çalışmalarını planlamaya devam edecek.
Bir yandan Afet-Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi de Deprem Sonrası Dönemde Öğretmenin Alet Çantası’nı hazırladı. Özetle; öğretmelere afet sonrasında yaşadıkları duygu durumlarının doğal olduğu, bunun için destek alabilecekleri, meslektaşlarıyla bir araya gelerek dayanışma ağları kurmaları gerektiği, ihtiyaç
Gelelim sosyal iyi olma haline... Öğretmen Ağı, bu açıdan öğretmenlerde beraberlik ve dayanışma hissini güçlendirme gereğine dikkat çekiyor.
“Hazır hisseden bireyler için deneyim paylaşımlarının düzenlenmesi, grup aktivitelerinin gerçekleştirilmesi bu duyguları hissetmelerini sağlayarak iyileştirici olacak. Bölgedeki öğretmen topluluklarının güvenle kullanabileceği, okul dışı etkileşim mekanları yaratmak da gerekli,” diye açıklıyor Turan.
Öğretmenlerin, afetler sonrasında iyi olma hali aslında öğrencileri olan çocukların iyi olma haliyle iç içe geçmiş durumda. 20 yılda 9 kez imar affı uygulanan bir ülkede oturduğu binanın güvenliğinden kaygı duyduğu için sabahlara kadar uykusu sürekli bölünen öğretmenin bir süre sonra yaşayacağı tükenmişlik ve endişe hali de ister istemez öğrenciye yansıyor. Tüm bu travmatik süreçleri, kaynağında, bilimsel verilerle, dayanışma ve sosyalleşmeyle çözmek, sağaltmak gerekiyor.
Bunun için Öğretmen Ağı, deprem bölgesindeki öğretmenler arası psikososyal destek ve bilgi paylaşımı konularını harekete geçirmek üzere kaynak ve alan yaratılması için çağrıda bulunuyor.
Peki bu nasıl olacak? Öğretmenlerin tıpkı oyun terapisine katılan çocuklar gibi bir araya gelmeleri, sorunlarını ve kaygılarını paylaşmaları, ihtiyaçlarını dile getirmeleri, birlikte önceliklerini belirlemeleri gerekiyor. Öğretmen deprem sonrasında kendi güvenliğini yeniden inşa edip kaygılarını gidermeli ve yalnız olmadığını hissetmeli ki çocuklar da kendilerini güvende ve güçlü hissetsin.
Sürecin iç göç boyutu ve bu boyutun öğretmenlerin iyi olma haline etkisini de ıskalamamak gerekiyor. Öğretmen Ağı, iç göçün okullarda yaratacağı sorunları şu şekilde sıralıyor:
Artacak okul ve sınıf mevcutları ve dolayısıyla yaşanacak malzeme ve personel sorunları;
Depremden birincil ölçüde etkilenen öğrencilere atfedilecek “depremzede” işaretlemesinin psikolojik etkileri;
Medyada ve iletişim ağlarında yaygınlaşan yanlış bilgiler doğrultusunda inşa edilen belli etnik kökenlere yönelik öfkenin, okul içine yansımaları; ve
Depremden birincil ve ikincil ölçüde etkilenen öğrencilerin buluştuğu sınıflarda yaşanacak gruplar arası çatışma durumları, yardım temelli müdahaleler dolayısıyla oluşacak hiyerarşik ilişkilenmeler.
Bu sorunlar, kaçınılmaz şekilde öğretmenlerin iyi olma haline de yansıyacak, yeni stres kaynakları ve mahrumiyetler doğuracak. Sınıflarına yeni gelen depremzede öğrencilerle sınıftaki diğer öğrencilerin uyumunu sağlamak için doğru pedagojik teknikleri kullanmaları gerekecek. Kendi fiziksel güvenlik endişeleriyle öğrencilerle ilişkileri arasında sağlıklı bir bağ kurmaları gerekecek. Her sallanan lambayla birlikte konsantrasyonu bozulacak, endişe düzeyi artacak.Öğretmen Ağı, bu sürecin yönetilmesinde sivil toplum kuruluşları ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın akılcıl ve hak-temelli projeler geliştirmesi gerektiği görüşünde.
“Farklılıklardan çok ortaklıkların altını çizen, bir arada çalışma becerilerini destekleyen, grup ve topluluk olma hallerini besleyen çalışmalar önceliklendirilmeli. Farklılıkları güçlendiren, örneğin deprem sonrası, depremi birincil deneyimlemeyen bir ildeki bir sınıfa yeni katılan bir öğrenciyi sınıfa tanıtırken “depremzede” ifadesini kullanmak bile öğrencilerin psikolojik hallerine zarar verip, öğrenciler arası görünmeyen bariyerler yaratabilir. Bunun önlenmesi için, kapsayıcılık temelli tanışma aktiviteleri kullanılabilir,” diye öneriyor Turan.
Bu süreci yönetmekte öğretmene büyük sorumluluk düşüyor; zira depremzede ailelere verilen yardımlar, depremden etkilenmemiş illerdeki çocuklarda “keşke ben de depremden etkilenseydim” algısı yaratabilir; zira Öğretmen Ağı’ndan Turan, benzer durumların 1999 Gölcük Depremi’nde gözlemlendiğine dikkat çekiyor.
Öğretmen Ağı, depremin ilk anından itibaren gerek hem bölgede hem Türkiye’de birlikte çalıştıkları Değişim Elçisi öğretmenlerin inisiyatifi ve çabasıyla, gerek paydaşlarının katkısıyla akut dönemdeki ihtiyaçlara yanıt vermeye çalıştı. En önemlisi de dayanışma ağlarını hızlıca harekete geçirdi.
Ağ, önümüzdeki aylarda, öğretmen topluluklarının etkileşimini hem fiziksel hem dijital yollarla desteklemek, iç göçün oluşturacağı birincil sorun alanlarına dair çözümler üretmek, afet bölgesi içindeki ve dışındaki öğretmen ve paydaşlarla işbirliği halinde ihtiyaç-kaynak buluşturuculuğunu sürdürmek gibi hedeflerle çalışmalar gerçekleştirecek.
Depremin ardından yaşanan süreçte öğretmenlerin iyi olma halinin gözetilmesi, çok fazla bileşeni içinde barındırıyor. Ama özellikle fiziksel güvenlik hislerinin sağlanmasının ardından öğretmenlerin bir araya gelerek birbirleriyle dertleşebilmeleri, kendi iyi olma hallerini güçlendiriyor ve önlerine uçsuz bucaksız bir yol haritası koyuyor. Çünkü şurası net ki, öğretmenler iyi olmazsa, eğitim de iyileşemez.
Uçaklardaki “oksijen maskesini önce kendinize, sonra çocuğunuza takın” anonsu bu açıdan anlamlı. Öğretmenin kendi duygularının da darmaduman olduğu bir ortamda, eğitim sürecinde kendisinin psiko-sosyal olarak güçlendirilmesi gerekir.
“Öğretmenlerin hakkını asla ödeyemeyiz”, “Bir öğretmen bir nesil demektir”, “Öğretmen mum gibidir, kendisi tükenirken etrafını aydınlatır” demekle veya öğretmenlerin haklarını sadece 24 Kasım’larda anımsamakla olmuyor.
Yaşanan tahribat çok büyük. Acılar çok derin. Afet ve sonrasındaki dönüşüm süreci de uzun bir maraton. Ama bu yıkımı psiko-sosyal açıdan onarmak, bu yönde bir iradenin ve dayanışmanın parçası olmak, ilk müdahaleyi yapan ekiplerin elindeki bayrağı devralmak da mümkün. Çünkü travmaların panzehri, etkili dayanışma ağları kurmaktır.