Ortada her yıl kişi başına bir ton asfalt ve beton dökülmesi gibi bir gerçeklik varken bakanlarımıza ben de bir soru sorayım: Bu felaketler Allah’ın işi ise bu dökülen asfalt-betonun kârları kimin işi?
Önce bir, sonra iki derken 10 insan, 10 can sele kapıldı. yedisinin hayatını kaybettiğini biliyoruz ve üç kişi ise aranıyor. Olay yerine giden iki bakan söylemleri ile anında noktayı koydu.
Bakan Soylu, “HES aşağıda, olay yukarıda. Onun için yukarıdan, çok tepeden kopan bir parçanın sonucu gelmiş bir heyelan” değerlendirmesini yaptı.
Bakan Pakdemirli ise “HES bunun doğuş sebebi değil. HES bunun kurbanı olmuş, aşağıda. Yani tamamen doğal bir olay” dedi. Hatta “Uyarılarımızı yaptık ama en nihayetinde bu işler Allah’ın işi, nereden ne olacağını da bilemiyorsunuz” dedi.
Özetle olay HES’lerle alakalı değil, zaten yukarılarda yaşanmış doğal bir olay. Bir de tabii ki uyarıları yaptık ama “Allah’ın işi” olması durumu var.
Bu üç tespit çok ilginç. Çünkü bakan uyarıları yaptık diyor ve sıyrılıyor. Ama yaşamını kaybedenlerin biri DSİ çalışanı, biri Araklı diğeri ise Trabzon Büyükşehir belediyesi çalışanı. Bakanın uyarısı varsa üç farklı kurum çalışanı neden canını kaybediyor? Hadi geçtik, bir bakanın görevi uyarmak ve kenara çekilmek midir? Sadece bu noktada o kadar soru, aslında suistimal ve görevi yerine getirmeme durumu var ki... Demek ki ortada başka bir sorun var.
İkincisi ise olayın yukarıda olması meselesi. Öncelikle Araklı’da bir değil, iki değil, yedi HES var. Yani Araklı ilçesi dibinde tek bir HES’den bahsetmiyoruz. Hatta iki tane HES projesi geçenlerde ön lisans aldı. Uç uca ekleyin. Araya bir yerlere inşa hâlinde olanları da ekleyin… Ama yine de bakan haklı, sorun HES değil. Aslında sorun sadece HES değil.
ÇEYREK TON TARIM ÜRÜNÜ, YARIM TON ASFALT!
Karadeniz’in tek derdi HES değil. Sahilden yamaçlara doğru tırmanan o beton apartmanlar, yamaçları parçalayan, toprağı örten asfalt ve beton yollar... Bütün bunlar için üç koldan saldıranlar var. Biri Trabzon Büyükşehir Belediyesi, ikincisi köy köy gezip bahçelere kadar yol promosyonu yapan Araklı Belediye Başkanı ve üçüncüsü ise DOKAP, yani Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı.
Trabzon Büyükşehir Belediyesi Performans Programı’na göre 2016’da 200 bin ton asfalt dökmüş. 2017’de ise 250 bin ton. Belediye 2018’de 300 bin ton hedeflemiş ama 400 bin ton dökmüş, rekor kırmış. Yani 800 bin nüfuslu Trabzon’da belediye 400 bin ton asfalt dökmüş. Kişi başına yarım ton asfalt.
Çay ve fındık üreticisi Trabzon’un bu iki ürün dahil toplam tarımsal üretimi 250 bin tonu geçmiyor. Yani 800 bin nüfus çalışıp 250 bin ton tarım ürünü üretiyor, belediye ise bunun karşılığında 400 bin ton asfalt döküyor. Yani kişi başına çeyrek ton tarım ürünü, yarım ton asfalt. Yani boğaz derdinde bir halk, bunu yok etme derdinde bir belediye!
ASFALTA 119,3 MİLYON TL ARTI KREDİ!
Trabzon Büyükşehir Belediyesi 2018 yılında yollara asfalt ve beton dökmek için bütçesinden tam 119,3 milyon TL ayırmış. Bu kadar büyük para az gelmiş olmalı ki üstüne beton yol yapmak için İller Bankası'ndan 40 milyon TL kredi almaya karar vermişler. Hatta geçen ayki belediye meclis toplantısında ilçe belediye başkanları paranın nasıl paylaşılacağını bayağı tartışmışlar.
SEL’İN KAYNAĞI HES DEĞİL, SOYLU!
Bütün bu olaylar olurken bu kadar asfaltın kırlara iyice yayılması gerekiyor. Tabii Araklı’nın belediye başkanı her sene köylere giderek asfalt ve beton yolların iyice yayılması için çaba sarf ediyor. Hatta geçen yıl kıra asfalt ve beton götürme işinin bu kadar coşkulu yapılmasını nedenini açıkladı. Başkan Çebi yaptığı açıklamada "Bu yaz İçişleri Bakanımız Sn. Süleyman Soylu’nun talimatları ve destekleri doğrultusunda beton ve asfalt atağına kalkıyoruz." dedi. Yani Araklı’da yağan yağmurun toprağa ulaşamamasında en büyük sorumlu olan asfalt ve betonla kaplanması emri yukarıdan, Süleyman Soylu’dan gelmiş!
Böylece ortada büyükşehir belediyesinin milyonlarca TL asfalt-beton yol harcaması ve kırın en ücra köşelerine kadar yol yapılmasına yardımcı olan bir belediye başkanı var. Bir de onun bu işi yapması için talimat veren İçişleri Bakanı var...
Tabii ikiliye Yeşil Yol adı altında yaylaları asfaltlayan DOKAP eklenince bütün resim tamam oluyor. Yani Bakan Soylu haklı ama yanlış. Evet, HES’in üstünde olanlar oldu ama onda da belediye ve DOKAP’ın rolü yok diyemiyoruz.
Yani Soylu haklı, selin nedeni HES değil, yukarıda dönen işler.
İKLİM FELAKETİ Mİ?
Felaket ardından akıllara bu “felaketin suçlusu iklim değişikliği mi?” sorusu geldi. Baştan söyleyeyim, yağışın şiddetinde iklim değişikliğini telaffuz edebiliriz ama bu felakette adı bile geçmez. Neden mi? Aslında çok basit.
1- Yağışların sıklığı ve şiddetinin artması iklim değişikliği ile alakalı ama felakete dönüşmesi alakalı değil. Aynı bölgede geçmişte aynı hatta daha şiddetli yağış olduğunda bu düzeyde sorun yaşanmıyorken şimdi yaşanması, durumu çok farklı kılar. Örneğin geçen hafta Etimesgut’ta üç kişinin yaşamını kaybettiği yağış, geçmiş yıllardaki aşırı yağışlardan yüksek değildi. Araklı’da da yağış yüksek evet ama buna benzer çok yağış görüldü. Dolayısıyla şiddetli yağışın sayısının artması iklim değişikliği ile alakalıdır. Ama benzer şiddetle geçmiş yağışların varlığı bu felaketin düzeyi ile iklimi ilişkilendiremez.
2- Yani geçmişte yaşanandan farklı olan şey ise asfalt ve beton kaplı alandaki artış. Her sene 400 bin ton asfalt demek suyun toprağa kavuşacağı alanın azalması demek. Buna çimentoyu da ekleyelim. Trabzon’da 450 bin ton üretim kapasiteli bir çimento fabrikası var. Bir yandan kişi başına yarım ton asfalt dökülecek, diğer taraftan kişi başına yarım ton çimento üretilip dökülecek. Bu miktar Trabzon’da her yıl kilometrekarelerce toprağın kaplanması demek.
3- Tabii bunun bir de doğa tahribatı boyutu var. Her yol, toprağı tutan bitki örtüsüne bir kesit demek. Her inşaat bir doğa tahribatı demek.
Bu felaketin nedeni asfalt ve beton belediyeciliği ve onun getirdiği doğa tahribatı. İklim değişikliği neden değil sonuç. Tıpkı bu felaket gibi, o da sonuç.
Trabzon Araklı’da bir iklim felaketi yok, bir asfalt-beton belediyeciliği, onu imarla besleyen belediye başkanları ve imar barışı ile besleyen bakanlık sorunu var. O kadar bariz bir sorun ki kişi başına çeyrek ton tarım ürünü üreten bir kentte kişi başına yarım ton asfalt dökülüyor, yarım ton çimento üretilip dökülüyor. Kimse de kalkıp “toprağı bu kadar yok ederseniz tabii ki sel felaketi olur “ demiyor. Yerine İçişleri Bakanı ilçe belediyelerine asfalt, beton dökme talimatı veriyor, belediye başkanları kıra asfalt götürüyor. Felaket sonrası üstlerine hiç alınmıyorlar.
Ortada her yıl kişi başına bir ton asfalt ve beton dökülmesi gibi bir gerçeklik varken bakanlarımıza ben de bir soru sorayım: Bu felaketler Allah’ın işi ise bu dökülen asfalt-betonun kârları kimin işi?