Geçtiğimiz 14 Nisan’da ABD Başkanı Joe Biden, 11 Eylül’e kadar askerlerini çekmek için düğmeye basmasının ardından Afganistan’daki NATO ve ABD güçlerinin komutanı General Scott Miller, Amerikan askerlerinin düzenli bir şekilde geri çekildiğini belirtti ve askeri üslerle teçhizatların Afgan ordusuna teslim edilmesine başlanıldığını kaydetti. Böylece ABD yönetimi Şubat 2020'de Doha'da Taliban ile eski Başkan Donald Trump yönetiminin vardığı anlaşmaya ilişkin taahhütlerini yerine getirmiş oldu.
Biden’ın çekilme kararıyla ABD, kazanması asla mümkün olmayan bir savaştan çekilmiş oldu aslında. Mevcut yönetim, Amerikan ordusunun bu ülkelerde işgalci bir güç olarak bulunmak yerine el Kaide benzeri yapılara karşı daha küçük ve operasyonel güçlerin kullanımını, ayrıca bu tür örgütlere karşı mücadele eden ülkelere istihbarat ve lojistik destek sağlamanın daha akıllıca olacağını düşünüyor. Bu yaklaşım, ABD’nin gücünü tüketen ve bu nedenle de küresel hasımlarına karşı mücadelede savaş yeteneğini örseleyen çatışmalara devam etmeme mantığına dayanıyor.
Çekilme sonrasında Kabil yönetiminin Taliban güçleri karşısında korumasız kaldığı yönündeki savlar pek de haksız sayılmaz. Amerikan ve NATO askerleri oradayken Taliban, hükümet ordusuna karşı oldukça etkili saldırılar planlayabiliyorken çekildikten sonraki durumu tasavvur etmek bile güç. Tam da bu noktada etkili mahalli bir güç olarak Taliban’ın bölgesel ve uluslararası ölçekte bir desteğe sahip olup olmadığı sorusu akla geliyor. Bu noktada ilk akla gelen aktörlerden biri Rusya diğeri ise Çin.
Moskova’nın Taliban ile bağlantıları epey eskiye dayanıyor. İlk yüz yüze teması, 1995 yılında, silah taşıyan bir Rus helikopterinin Taliban tarafından Kandahar'a inmeye zorlanması ve yedi Rus vatandaşının tutuklanmasıyla gerçekleşti. Eylül 2015'teki buluşma ise, Taliban'ın eski lideri ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yapıldı. Putin, Molla Ahtar Mansur ile Tacikistan'daki bir askeri üstte yapılan kapalı toplantıda bir araya geldi. IŞİD ile mücadelede karşılıklı işbirliğini müzakere emek için yapıldığı belirtilen toplantıyı Taliban yalanladı. Mansur, Pakistan’ın Belucistan eyaletinde bir ABD insansız hava aracı saldırısıyla öldürüldükten sonra, Ruslar şu anki lider Molla Heybetullah Ahundzade üzerinden Taliban’la temaslarını sürdürdü.
Peki Ruslar, yıllarca kendilerine tehdit olarak gördükleri Taliban’a neden el uzattı? Ocak 2016'da barış sürecini ilerletmek için Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Pakistan ve Afganistan'ın katılımıyla kurulan Dörtlü Koordinasyon Grubu Rusya’yı dışlamıştı. Rusya’nın amacı öncelikle Taliban ile bağlarını koruyarak Batılı ülkelere Afganistan’da kendisinin de çıkarları olduğunu ve bunun göz ardı edilmesine izin vermeyeceğini anımsatmak.
Öte yandan Ruslar, Taliban'ı destekleyerek bölgedeki ABD ve NATO önündeki engelleri tahkim etmeyi amaçlıyor. 2001 yılından bu yana, Afganistan'da Taliban ve el Kaide ile mücadelede 2 bin 300'den fazla Amerikan askeri öldü. Rusya’nın Taliban’a desteğinin ABD ile olan çatışmasında önemli bir avantaj getireceğini düşünmemesi mümkün değil. Sadece bu da değil, Taliban ile bağlarını güçlendirmek Moskova’yı bu işin kaynağı olan Pakistan'a da yaklaşmasını sağlıyor. Her iki ülkenin özel kuvvet birimleri geçtiğimiz yıllarda Pakistan'ın kuzeyinde birlikte bir ortak askeri tatbikat gerçekleştirdi.
Ayrıca Rusya, başta IŞİD olmak üzere selefi cihadi hareketlerin tehdidini yakından hisseden ülkelerden biri. IŞİD, hatırlanacağı gibi Irak’ta kuruluşundan kısa bir süre sonra Rusya’nın burnunun dibine, yani Afganistan'a gelmişti. Gerçi Taliban ve IŞİD’in yıldızları hiçbir zaman barışmadı, aralarındaki işbirliği potansiyeline rağmen şaşırtıcı bir şekilde birbirleriyle savaştılar. Ancak eğri oturup doğru konuşmakta fayda var, IŞİD’i Afganistan’ın birçok eyaletinde yok eden Kabil yönetimiydi, Taliban değil. Ama Taliban da hâkim olduğu bölgelerde IŞİD’e karşı fena bir performans göstermedi. Ama aynı şeyi Taliban’ın en başından beri dost ve müttefik olarak gördüğü el Kaide ile ilgili söyleyemiyoruz. El Kaide’nin Irak ve Suriye’de Nusra’yla gerçekleşen kopuşun ardından yaşadığı kan kaybı, onu etkili bir aktör yapmaktan çıkarttı. Yirmi sene öncesiyle kıyaslandığında şu an el Kaide liderlerinin Avrupa’nın dört bir yanında eylem yaptığı günleri mumla aradığında şüphe yok.
Bu süreç, Kremlin’i IŞİD'e karşı mücadelede Taliban’la istihbarat paylaşımına kadar götürdü. Şimdi sıra Afganistan’da barış için ABD dörtlüsüne karşı bölge ülkelerini bir araya getirmede. Gerçi Çin-Rusya-Pakistan arasındaki dışişleri bakanları düzeyindeki temaslar 2013’ten beri devam ediyor. Ancak Moskova ve Pekin’in derdi, öyle görünüyor ki bu diyalog sürecinin protokol görüşmeler düzeyinden çıkarılıp aktif bir birlikteliğe dönüşmesini sağlamak. Bu anlamda ABD ile giderek arası bozulan Pakistan’la da işleri yoluna koymak hem Pekin hem de Moskova açısından daha kolaydı ve nitekim koydular da. Bu demektir ki Moskova, ABD’nin çekilmesinin ardından artık Afganistan’da belki de Pekin’le birlikte muhtemelen en etkili güçlerden biri olacak.
Taliban’a yönelik Rusya ve Çin’in desteğinin artmasıyla onu alt edebilme imkânının ortadan kalkmış olması da ABD’nin çekilmesinin bir başka nedeni. Ayrıca ABD için Taliban her ne kadar 11 Eylül saldırılarından sonra en büyük tehdit olsa da aradan geçen 20 yılın ardından köprünün altından çok sular aktı. ABD için artık en büyük tehdit, 2021 koşullarında Taliban değil, Rusya ve Çin’den kendisine yönelen ve giderek yoğunlaşan tehdit algısı. Buna COVİD 19 küresel salgınını ve yarattığı ekonomik felaketi de eklemeli.
Ancak Afganistan’dan çekilme konusunda ABD içinde de ciddi bir direnç var. 2018’de CIA, ABD’nin çekilmesi durumunda Afganistan’da bir iç savaş çıkabileceği ve Taliban’ın ilerlemesi karşısında başkent Kabil’in düşeceğini kaydeden bir raporu Trump’ın önüne koymuştu. Nitekim benzeri deneyimi ABD, Vietnam’da yaşamış, çekilmesinin hemen ardından Vietkong güçleri bir süre sonra başkent Saygon’u ele geçirmişti. Ayrıca aynı raporda ABD'nin koşulsuz geri çekilmesinin Washington'un Taliban'a baskı yapma kabiliyetini azaltırken Afgan hükümeti ile görüşmelerde karşı taraf üzerindeki Amerikan nüfuzunu zayıflattığı yönünde uyarılar da bulunmakta. Bakalım ABD’nin fiyaskoyla sonuçlanan Afganistan macerası, sahaya girmeye çalışan yeni aktörler için neler getirecek? Bekleyelim görelim.