Afrika’nın cılız çığlığı!

The Last Face, Afrika’daki korkunç savaşı yakınlaştırmaya çalışırken gönüllü doktorların zor çalışma koşullarını da gösteriyor. Wren’in filmin son sahnesinde yaptığı konuşma o topraklarda yaşayan insanların acılarını beyazların dünyasına yakınlaştırmak için yazılmış gibi. Afrikalıların kendileri gibi hayalleri olan insanlar olduğunu hatırlatmak istiyor.

Abone ol

Esra Karataş esrakaratas1@gmail.com

Sean Penn, dünya meselelerine yaklaşımı ve karizmatik oyunculuğu sebebiyle gözümüzde her daim özel bir yere sahiptir. Karakter yaratmadaki ustalığı da su götürmez bir gerçek. Sean Penn adının geçtiği her işte kolaylıkla beklentiye girmemiz bu bakımdan anlaşılır. Yönetmen olarak karşımıza çıkması da ayrı bir heyecan sebebi. Ancak, Penn’in yönetmen koltuğuna oturduğu son filmi Gerçeğin İki Yüzü / The Last Face son derece “net” bir hayal kırıklığı. Bunun başat sebebi filmin girift yapısı ve parçalı kurgusu. Başı-sonu birbirine karışmış parçaları birleştirmeye çalışsak da konuyu toparlayamıyoruz. Sinematografik olarak akılda yer eden sahneler olsa da, muğlak senaryo nedeniyle bir kaos ortamında buluyoruz kendimizi. Film, savaşın özellikle çocuklar üzerindeki tahribatına dikkat çekmek istiyor. Bu tahribatı çocukların bakışlarında yakalamaya çalışıyor Penn. Fakat senaryonun nefesi filmi taşımaya yetmiyor ve pek çok sahne anlamını yitiriyor.

Film görsel olarak hafızalarımıza yer edecek sahneler barındırıyor. Bu da Sean Penn’in bakışındaki incelikten geliyor. Kimi sahneler, özellikle doğum sahnesi inanılmaz. İçten gülümsemesiyle helikoptere el sallayan çocuk da öyle. Film, savaşın gerçek yüzünü çocukların gözlerinde yakalamamızı istiyor. Fakat yönetmenin bu isteği cılız bir çabadan öteye gidemiyor.

Dr. Wren Petersen’i canlandıran Charlize Theron ve Dr. Miguel Leon’u canlandıran Javier Bardem’in başrollerini paylaştığı filmin senaryosu Erin Digman’a ait. Güney Sudan ve Liberya dolaylarında geçen bir iç savaşta gönüllü doktorluk yaptıkları sırada tanışan bu iki kişi birbirlerine derin bir aşkla bağlanıyor. Fakat Wren ile Miguel arasında gelişen aşk da yeşerdiği topraklara benziyor. Gitmekle kalmak arasında bocalıyor sürekli.

Filmin başında, klasik müzik eşliğinde yapılan bir salon toplantısında Wren’in hüzünlü bakışlarıyla karşılaşıyoruz. Wren’in anlattıklarıyla yolculuğumuz başlıyor. Sık sık yapılan geri dönüşlerle içinde bulunduğumuz anın öncesine gidiyoruz. Bu geri dönüşler zaman algımızı zedeleyen bir yolculuğa çıkarıyor bizi. Yoğun geçişler, geçmişe yolculuklar zaman algısını muğlaklaştırarak yapıldığı için hikâyenin çatısını çıkarmak sıkıntılı bir hal alıyor. Wren, babasının Afrika’da gönüllü doktorlardan kurduğu bir örgütün yürütücülüğünü üstleniyor. Babasını kaybettikten sonra uzak tutulduğu savaş alanına giderek babasını anlamaya çalışıyor. Bir bakıma Wren’in kendiyle hesaplaşmasına tanıklık ediyoruz. Wren savaş alanında bulunup bulunmayacağını, bu topraklara bir faydası olup olmayacağını ya da Miguel’e aşkının gerçek olup olmadığını sorguluyor. O sürekli gitmekle kalmak arasındayken, Miguel yaşadığı her şeyde son derece net.

Film, Afrika’daki korkunç savaşı yakınlaştırmaya çalışırken gönüllü doktorların zor çalışma koşullarını da gösteriyor. Wren’in filmin son sahnesinde yaptığı konuşma o topraklarda yaşayan insanların acılarını beyazların dünyasına yakınlaştırmak için yazılmış gibi. Afrikalıların kendileri gibi hayalleri olan insanlar olduğunu hatırlatmak istiyor. Arka planına bir aşk hikâyesini alarak insanlık trajedisine tanıklık etmek isteyen film bize cılız bir sesten ötesini ulaştıramıyor. Wren’in kuzenini canlandıran Adèle Exarchopoulos ve hayata aşkla bakan gönüllü doktorlardan Jean Reno da filme iliştirilmiş olmaktan öteye gidemiyor.

The Last Face / Gerçeğin İki Yüzü

Yönetmen: Sean Penn

Senaryo: Erin Digman

Oyuncular: Charlize Theron, Javier Bardem, Adèle Exarchopoulos

Yapım Yılı: 2016

Süre: 2s. 12 dk.