Afrin çerçevesinde yaşanan son gelişmeler yeni olasılıkları
gündeme getiriyor.
Suriye ile YPG arasında bir süredir devam eden görüşmelerde
tarafların anlaşmaya yakın olduğunun açıklanmasından sonra dün
Suriye devlet ajansı SANA “Halep’teki Halk Güçleri’nin ‘Türkiye
rejiminin saldırılarına’ karşı direnen halka yardım için Afrin’e
intikal edeceği” haberini geçti. Haberin yorumsuz verilmek yerine
Türkiye’yi suçlayıcı tarzda verilmesi ve kullanılan üslup en
azından Afrin özelinde Şam ile Kürtler arasındaki buzların erimeye
başladığını gösteriyor. Suriye ABD’nin varlığı somutlaşana kadar
zaten dikkatli bir üslup kullandığı Kürtleri kendi eksenine çekmeye
çalışıyordu. Diğer yandan Suriye ordusu dün bu yazının yazıldığı
saatlerde Afrin’in doğu kırsalında yer alan Ziyara köyüne girdi.
Merkeze girilip girilmeyeceği muhtemelen “taslaktaki” diğer
maddeler üzerinde anlaşılmasına bağlı olacak.
Yazıya devam etmeden önce Türk basınında dikkat edilmeyen önemli
bir noktaya değinmek lazım: Halep’ten Afrin’e intikal eden güçler
“Halk Savunma Birlikleri” yani YPG değil, “Halk Güçleri.” Yaklaşık
1500 kişiden oluşan bu birlikler İranlı komutanların yönetiminde
ancak Suriyelilerden oluşuyor ve İran’ın arabuluculuğu sonucunda
Afrin’e intikalleri kabul edildi. Bu gelişme Afrin’e gireceği
belirtilen Suriye yönetimi ile YPG arasında anlaşma zemininin bir
şekilde oluşmaya başladığını gösteriyor. Suriye ordusu Afrin
merkeze dün itibari ile girmedi çünkü devlet iki bayrağın (Suriye,
YPG) dalgalanmasını istemiyor.
İddialara göre taraflar beş madde üzerinden müzakere
yürütüyor(du).
1) Afrin merkezdeki karakollar, belediyeler, hastaneler ve
okullar gibi tüm hükümet binalarının merkezi otoriteye devri,
2) YPG (SDG) tarafından oluşturulan ve kullanılan 52 askeri bina
/ noktanın Suriye ordusuna devri,
3) Ağır ve orta ölçekli tüm silahların orduya devri,
4) Kalan hafif silahların siviller ve/veya YPG’liler tarafından
taşınmasının yasaklanması,
5) Askerlik yaşına gelmiş olanların askere alınması (orduya
katılması).
Bu maddelerin özellikle silah devri ve askere alınma kısmına
YPG’nin itiraz ettiği belirtiliyor.
Anlaşma (sağlanırsa) Türkiye’nin “taktik hata” yaptığı anlamına
gelebilecek bazı sonuçları da beraberinde getirecek.
Türkiye’nin Suriye’de üç başlıklı bir ajandası var. Esad’ı
devirmek, Suriye için süren küresel ve bölgesel mücadelede elindeki
kozları muhafaza etmek ve doğrudan tehdit olarak tanımladığı Kürt
oluşum sürecine son vermek.
Sonuncusundan başlayalım. Suriye uzun bir süredir Kürtleri kendi
eksenine nasıl çekeceğini düşünürken Türkiye “imdada yetişti.”
Suriye’nin bugüne kadar harekata sessiz kalarak Kürtleri kendisine
mecbur kılmak istediği dile getiriliyordu. Kısmen doğru. Ama
tersten bakıldığında Afrin’e harekat düzenleyerek Kürtleri yönetim
ile yönetimi de Kürtler ile masaya oturmaya zorlayan Türkiye oldu.
Harekat ile birlikte zaten Kürtler ile uzlaşmanın yollarını arayan
Suriye yönetimine, altın fırsat yaratılmış oldu.
Daha önceleri Kürtler’in Suriye ve Türkiye’nin ortak düşmanı
olduğu nitelendirmesi yapılıyordu, şimdi artık ortak düşman
Türkiye. Böylece Türkiye müdahale etmeseydi belki de uzun bir süre
otoritesi dışında kalacak bir bölgeyi Şam’a hediye etmiş oldu.
Sonuçta harekat ters tepti ve “iki rakip” birleşebilir. Bu, iki
taraf arasında sorunların olmadığı/yaşanmayacağı anlamına gelmiyor
elbette; Fırat’ın doğusu/Deyrezzor problemi duruyor ancak yine de
atılan adım en azından Afrin bölgesinde denklemin değişeceğini ve
belki Fırat’ın doğusu için de örnek oluşturabileceğini
düşündürüyor.
Afrin özelinde bakıldığında sadece Suriye’nin değil, beraber
hareket ettiği Rusya ve İran ile birlikte YPG’nin de kârlı çıkacağı
bir sürece girilmesi olasılığı yüksek. Bu anlaşma hayata
geçirilirse Suriye devlet otoritesini sağlamış olmanın yanında
İdlib harekatına taze güç katmış, Kürtler ise kendilerini
Türkiye’ye karşı garantiye almış olacak.
Yeni “birleşik güç” bundan sonra sadece Türkiye’ye karşı değil
bir başka ortak düşmana; İdlib’teki cihatçı yapılara karşı da
beraber savaşabilir. Bu durum Türkiye’nin İdlib’te bir yandan
Esad’a diğer yandan bölgesel mücadelede diğer ülkelere karşı
kullandığı nüfuz alanını ve destek verdiği söylenen örgütleri
kaybetmesine neden olabilir. Nurettin Zenki ve Ahraruşşam’ın
birleşmesi kararı bu olasılığa karşı Türkiye’nin bir ön tedbiri
gibi duruyor.
Aynı birleşik güç İdlib’ten istediği sonucu alırsa sonraki
hedefin Fırat Kalkanı operasyonunda alınan yerler ve buralardaki
güçler olma olasılığı da var.
Bu olasılıkların gerçekleşmesi durumunda Türkiye Suriye
sahasındaki tüm etkisini tamamen yitirmekle kalmaz Astana ve Ulusal
Diyalog sürecinde de elindeki tek kozu kaybedebilir.
Kısa vadede kârlı çıkacaklar listesine ABD’yi de eklemek
gerekiyor. Fırat’ın doğusundaki kazanımlarını korumaya çalışacak
olan ABD’nin uzun vadede başarılı olup olamayacağını ise zaman
gösterecek.
Diğer yandan Suriye ordusunun Afrin’e girmesi Zeytin Dalı
harekatının istendiği gibi gitmediği ve gitmesinin çok zor olduğu
ortadayken hükümete nefes aldıracak bir hamleyi yapma fırsatı
sunabilir. Bu durumda “Şam – YPG anlaşması Afrin’de devlet
otoritesini sağladı, YPG tehlikesi ortadan kalktı, operasyon
hedeflerine ulaşmıştır, çıkabiliriz” açıklaması yapılabilir.
Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suriye ordusunun Afrin’e
gireceği haberlerinden sonra yaptığı “Rejim Afrin’e YPG’yi yok
etmek için giriyorsa sorun yok” açıklaması bu olasılığın hayata
geçebileceğini gösteriyor.
Ancak Çavuşoğlu aynı açıklamada “eğer YPG korunacaksa durmayız,
bu Fırat’ın doğusu için de Münbiç için de geçerli” ifadesini de
kullandı.
Suriye ordusunun “Türkiye’nin istediği sonucu sağlayamaması”
durumunda, Türkiye Afrin merkez hedefli harekata devam kararı alır
mı? Suriye ordusu Afrin’e girerse savunma pozisyonunda kalacağı
açık. Ancak Türkiye ısrarcı olursa sıra kaçınılmaz olarak Suriye
ordusunun bulunduğu mevkilere gelecek ve bunun anlamı TSK ile
Suriye ordusunun ilk defa resmi olarak karşı karşıya gelmesi
demek.
Tam da burada bazı sorular gündeme geliyor:
-Afrin tarafındaki gelişmeler bir yana “altın hisse” Fırat’ın
doğusu ve Türkiye Çavuşoğlu’nun andığı Münbiç ve Fırat’ın doğusu
konusunda ne kadar ısrarcı olacak? O bölgede Suriye ordusu değil
ABD bulunuyor. ABD ile yapılan görüşmelerden iç açıcı sonuçların
çıktığını söyleyebilmek güç. Eğer ABD Türkiye’nin ağzına bir parmak
bal çalmak düşüncesi ile Münbiç’ten çekilmezse ve Türkiye
Çavuşoğlu’nun dediği gibi ısrarcı olursa işler bu kez ABD ile
Türkiye arasında daha da karışacak demektir.
-30 günde Suriye ve Rusya’nın “izin verdiği” bir ortamda sadece
birkaç kilometre ilerlenebilmiş ve yaklaşık yüzde 10’luk bir bölüm
kontrol altına alınabilmişken ABD, YPG ve belli yerlerde Suriye
ordusunun olduğu koskoca bölgeye nasıl girilecek?
Afrin harekatı süresince sessiz kalan ülkelerden biri de
İran’dı. Son gelişmeler İran’ın boş durmadığını ve arka planda
kalmayı tercih etse de sahada belirleyici hamleler yapabildiğini
gösteriyor. Rusya sükunetle izliyor, şu ana kadar açıktan
müdahalesini gerektirecek bir durum yaşanmadı. Türkiye’nin önüne
ise birbirinden zor olasılıklar çıkacak gibi görünüyor.