Afrin'e müdahale yerine etkin diplomasi

Umarım Sayın Cumhurbaşkanı’nın Afrin açıklamaları iç tüketime yöneliktir. Umarım, burada yapılan “ip cambazlığı” tarzı diplomasidir ve bizlerin elimizdeki az yahut olmayan bilgilerle kestiremediğimiz belirli bir amacın hasılına matuftur. Umarım, MGK toplantısında akıl galebe çalar.

Aydın Selcen yazar@gazeteduvar.com.tr

Sayın Cumhurbaşkanı, Elazığ, Tokat derken Kazan’da, bir hafta içinde yani anlaşıldığına göre Çarşamba günü peş peşe yapılacak AKP-MHP seçim ittifakı ve MGK toplantılarının ardından, Afrin’e yönelik Fırat Kalkanı (FK) benzeri bir askeri harekat başlayacağını güçlü ifadelerle vurguladı. Başlayacak olan “müdahale” FK’ye mi, adsız ve FK’ye benzemeyen İdlip “harekatına” mı benzeyecek bilemiyoruz. Henüz başlamadığı cihetle, ben kendi adıma her zaman son çare olarak düşünülmesi akılcılık gereği olan askeri harekatlardan çok daha düşük maliyetli ve çoğu kere daha etkin diplomatik girişim önermeyi ödev bildim.

Eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Özel Müşaviri Guaino geçenlerde yayımlanan bir söyleşisinde"dış siyaset çoğu zaman trajiktir yani çoğu zaman kötü çözümler arasında tercih kullanmak gerektirir ve öncelikle en kötü olanı elemek gerekir ve en kötü olan da küresel barışa ve ulusal çıkarlara tehdit teşkil eden tercihtir” diyor. Katılıyorum. Bu itibarla, zorunlu olmayan Afrin’e askeri harekat seçeneği yerine diyalog denenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yapılması gereken, Şam, Suriyeli Kürtler (yahut Suriye Demokratik Güçleri – SDG), Bağdat ve Erbil’le koşut temaslar tesis etmek, çatışmacı değil itibarı barışı kurmakta arayan kendi içinde tutarlı bir bölgesel siyaset geliştirmektir.

Sayın Cumhurbaşkanı, ülkemizin Suriye ile 911 km ve Irak’la 330 km uzunluğunda sınırları bulunduğuna neredeyse her fırsatta dikkat çekiyor. Haklı. Haritaya her bakan, bu anlamda ülkemizin emlak değerini (jeopolitik diyelim dilerseniz) görebilir. Benim gibiler, ülkemizin ait olduğu devletler ailesi ve üyesi bulunduğu uluslararası ittifaklarla, bölge siyasetindeki işbirliği ortaklığının stratejik, değerdaş ve akıldaş olmaktan olay bazında, münhasıran işlevsel düzeye zoraki indirgenmesinden hayıflanıyor olabilir. Sayın Cumhurbaşkanı ise bu durumu umursamıyor olabilir. Olabilir, bu fikir, yaklaşım, siyaset farkıdır. Ancak iş ülkemizin ulusal çıkarlarını savunmaya ve mümkünse insan hayatlarını esirgemeye geldiğinde, üzerimize düşen ortak aklı bulmak için çaba göstermektir.

Ciddi kaygım, uyurgezerler gibi savaşa, yıkıma, geri dönülmesi ya hepten olanaksız, ya görülebilir gelecek için olası gözükmeyen bir serüvene sürüklenmekte olduğumuz. ABD Başkanı Trump’ın bölgemize ilgisiz ve bölgemiz hakkında bilgisiz oluşu bu kaygımı derinleştiriyor. Esasen işgali mümkün dahi görmüyorum ama kısıtlı bir müdahalenin dahi yere havadan destek için Rusya’nın onayını gerektireceğini, obüslerle yapılan top atışlarının hava desteği yerine geçemeyeceğini, yalnızca kuzey (Kilis) sınırına değil güneyden İdlip sınır boyuna da obüs konuşlandırmak zorunluluğunu, ayrıca yerdeki Rus askeri mevcudiyetinin söz konusu olan topyekun bir harekat ise harekat başlamadan çekilmesi gerekeceğini, ben de askeri uzman olmasam da görebiliyorum. Saydıklarımın hiçbirinin henüz gerçekleşmediğini de.

Biz Suriye sahasında kısa ve çelimsiz santrforla oynamamıza rağmen, iki kalıplı ve hamleli stoper Rusya (RF) ile ABD’nin arasına sürekli geriden şişirme top atarak beyhude gol arıyoruz. Bu ikisinden RF, bizi NATO’dan uzaklaştırıp adeta nötralize etmeyi, Kürt saplantımızla terbiye ederek ama o sorunumuzu çözdürmeden anahtarı elinde koruyup, bizi Şam’a ve Tahran’a itmeyi, hem kuzeyde hem güneyde, hem enerjide hem siyasette eline muhtaç kılmayı önceliyor. ABD özel bir Kürt siyaseti gütmese de Fırat’ın doğusundaki alana İran’a ve RF’yi sokmamayı, cihatçı selefist şiddet tehlikesini orta vadede bertaraf etmek için küçük ayak iziyle yerel aktörlerle çalışmayı, kısa vadede Cenevre’yi Astana’ya karşı ayakta tutmayı hedefliyor.

Madem yedek kulübesinde uzun santrforumuz yok, kısalarla topu yere indirip, çabuk, yerden ve çok pas yapan bir oyun kursak daha etkin oluruz. Bu yaklaşım da yukarıda önerdiğim üzere Şam, Rojava, Irak Kürdistan Bölgesi ve Bağdat’la daimi temas kurmakla başlar. PKK stratejisinde sekansı Kandil’den Rojava’ya değil, Rojava’dan Kandil’e doğru kurmuş oluruz. ABD ve RF’ye “bu aktörlerin dördü ve Tahran’la doğrudan konuşabilen bir biz varız” deriz. Coğrafi konumumuzun üzerine özgül (işte “yerli ve milli”) diplomatik ağırlığımızı koymuş oluruz. Dışişleri’nden uygun bir isim özel temsilci atanabilir. Örtülü, arka kanal diplomasi yürütülmesi yeğlenirse, Sayın Cumhurbaşkanı kendi uygun göreceği (tercihen Arapça, Kürtçe veya her ikisini de bilen) bir milletvekilini, akademisyeni hatta işadamını dahi önerdiğim dört köşeli diplomasi diyaloğuna zemin hazırlığı için doğrudan görevlendirebilir. Başarının koşulu o özel temsilcinin Sayın Cumhurbaşkanı’na daimi erişiminin olmasıdır.

Umarım Sayın Cumhurbaşkanı’nın Afrin açıklamaları iç tüketime yöneliktir. Umarım, burada yapılan “ip cambazlığı” (“brinkmanship”) tarzı diplomasidir ve bizlerin elimizdeki az yahut olmayan bilgilerle kestiremediğimiz belirli bir amacın hasılına matuftur. Umarım, MGK toplantısında akıl galebe çalar. Afrin’den bize yönelen bir tehdit yok. Biz Afrin’e müdahale edersek, ABD’nin Rojava’dan çekileceği yahut RF’nin Astana öncesi Kürtlerin de katılacağı Suriye Ulusal Diyalog Konferansı’ndan vazgeçeceği de yok. Kandil’in de teslim olması yahut elindeki rehineleri serbest bırakması beklenmiyor herhalde bu müdahaleyle. Umarım, Sayın Cumhurbaşkan yanıltılmaz ve masasına tüm seçenekler stratejik gerekçeleri, sakıncaları ve maliyetleriyle birlikte konulur. Diplomaside bazen en az şeyi yapmak, çok iş yapmak demektir.

Tüm yazılarını göster