Cumhurbaşkanı şimdilerde de “Haldeki bütün domatesleri vurun!” diye haykırıyor ve hal terörünü bitirme sözü veriyor. Millet bu hararetle domates, biber, patlıcan tanzim satış noktalarına itekleniyor. Bunlar yaşanırken annemizin muhalefet partisi lideri Kemal Bey ne yapıyor diye soracak olursanız, onu da kısacık anlatıvereyim.
Sevgili Gazete Duvar okuru, uzun zamandır biliyoruz ki her Türk
gencinin birinci vazifesi havalimanlarını ve köprüleri boğazlardan
“aşırtmak” ve bu sayede de Kolin, Limak, Kalyon, Cengiz ve MNG’yi,
ayrıyeten emlak dünyasından Ağaoğlu Holding’i ve bu sayede de mühim
birtakım iş insanını ve bu sayede de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve
diğer AKP erkanını ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Buyrun
şu yazıya iyicene bir bakın.
Bekamız “bu sayede”dir. Bu nedenle varlığımız yollarına,
köprülerine, köşklerine ve saraylarına armağan olsun. Zaten biz kim
köpek, varlığını yidiğim....
Devletin bağçası açıkça söylemiş, “Türkiye'nin bekası için bekçi
olmaya hazırız.” Gerekirse sarayın da bekçisi…
Evet ne diyordum, her şey bu sayede…
Bu akşam patlıcanlı ve ayvalı tas kebabı yapmış olmam da bu
sayededir. Allah’ın patlıcanına dünya kadar parayı sayınca,
babagannuş yapıp geçemiyorsun tabii. Ayvalı patlıcanlı tas kebabı
diye bir yemek yaptım. Bu yalancı tas kebabını bizzat ben kendim
uydurdum. Yalnız bundan böyle etsiz yemeklere değil, sebzesiz
yemeklere “yalancı” demeyi öneriyorum. Bu ayvalı patlıcanlı tas
kebabı var ya, lokum gibi ha, size söyleyeyim. Saray mutfaklarına
layık. Benim saraylara zaafımı biliyorsunuz zaten. Sadece Beştepe
zeytinyağlı sarayı hiç ilgimi çekmedi gitti. Mamafih gözümü Britiş
sarayından bir an olsun ayıramıyorum. Haftaya elim değerse, palas
pandıras muhabiriniz olarak size kraliçenin kendi elceğizleriyle en
ince ayrıntısına dek planlayarak sahneye koyduğu cenaze töreninin
provasını da anlatacağım. Soğukkanlılığa bakar mısınız, kendi
cenazesine prova yaptırıyor!
Pek tabii saraylardan söz açılmışken The Favourite’i de (Sarayın Gözdesi)
anmadan olmaz. Balık gözü lenslerin görkemli açılarıyla
seyrettiğimiz tahtında, moddan moda sürüklenen kraliçeden nasıl
etkilendiysem artık, filmi izlediğim gece acayip bir rüya gördüm.
Rüyamda, eski fakültemin o zamanlar “tonton” bulduğumuz eski
dekanlarından biri, gözünde deniz gözlüğü ve ağzında şnorkeli,
full monty dalgıç kıyafetiyle masasında oturmuş, penguen
kostümü içindeki mevcut dekanla yarenlik ediyordu. Kapıyı
tıklatarak içeriye girdiğimde, ikisi bir ağızdan mekanik bir sesle
bana “Şu anda sizi kabul edemiyeceğiz, çekilebilirsiniz” diyordu.
Çekilebilirsiniz niz niz niz niz… Çekildim. Hanfendilik bende kaldı
yine. Oysa zıpkınla dalsam yeriydi yeminlen…
Neyse dağıtmayayım konuyu, hazır Britanya’ya bağlanmışken
oralardan devam edeyim diyorum. Sevgili ve şirin okuyucu, yukarıda
sıraladığım “bu sayede”lerin “baş sayede”sini aramak, Biritiş
knocker–upper’ların knocker-upper’larının knocker-upper’ını aramaya
benzer.
Bir knocker-upper, çalar saat öncesi zamanların
“uyandırıcısıdır.” Tıpkı sonsuz mağdurluğunu ve mutlak haklılığını
hiç kimseye borçlu olmayan bir AKP’li gibi o da her dem
“uyanıklığını” hiç ama hiç kimseye borçlu değildir. Sesli sözlüğe
erişim yasağı gelmeden tıklayıp, knocker-upper’ın
anlamına bakıverin bi zahmet. Bir internet gazetesi olarak Gazete
Duvar’ı takip ettiğinize göre, İngilizce bilmiyorsanız bile o
paragrafı kopyalayıp Google çeviri’de piliç çevirir gibi
çevirebilirsiniz. Hiç zor değil. Alışın bunlara.
Bu ülkede benim ve de sizin için bir gelecek yok sevgili okur.
İki satır İngilizce bilmek ya da biliyormuş gibi yapmak için
chicken translation olayında ilerlemek şart. Ben yine de
bugünlük size knocker-upper’ı
açıklayacağım.
Knocker-upper aşağı yukarı şöyle bir şey: “Sabahın erken
saatlerinden itibaren ev ev gezen ve elindeki sırıkla camlara
tıklayarak çalışmaya gidecekleri uyandıran kişi.” Knocker-upper
kişisinin işi bu anlayacağınız.
.
Bu dünyanın en ilginç eski meslekleri sıralamasında ilk ona
giren bir meslek. Düşünün ki Endüstri Devrimi zamanları. Her yer
kömür isi, her yer toz, her yer varoş... Toplam 14 saat çalışmış,
salçalı fasulye çorbanızı içmiş, haşlanmış patatesinizi yemiş, ev
yapımı biranın üstüne de kafayı vurup yatmışsınız. Hanımınız ya da
beyiniz ve beş yaş üstü çocuklarınız da mahalle fabrikasında en az
sizin kadar çalışmış. Beş altı saat sonra hep birlikte uyanıp
lastik gibi bir siyah ekmekle kahvaltınızı yapıp işe gitmeniz
lazım. Kim uyandıracak sizi, Kadir İnanır mı? Hâlâ “büyük barışa”
inanan az sayıda insandan biri olmasına rağmen onun bunu yapacağına
inanmıyoruz. Bir kere İngiliz değil. Üstelik o sırada henüz
doğmamış vs. vs., çeşitli imkansızlıklar...
Çalar saat, the alarm clock, the gözümüzün nuru da
henüz doğmamış. İşte gelsin o zaman ucuna demir bir kanca takılı
sırıklarla üst katların camlarına vuracak veya bazen bir borunun
içinden üfleyerek bezelye tanelerini pencerelere fırlatacak
knocker-upper’lar, onlar da paralarını böyle kazanacak.
.
İşte böyle, Endüstriyel Devrim döneminin Londra, Birmingham ve
Manchester gibi şehirlerinde, sabah erkenden işe gidenleri
uyandırmak üzere paralı uyandırıcılar varmış. Yazının başında, bu
serbest gezinen neşeli uyandırıcıları kimin uyandırdığını espriyle
sorunca buralara kadar geldim. Onlar hiç uyumuyormuş işte.
Uyandırıcının uyandırıcısı yok. Tıpkı AKP’nin bir hatırlatıcısının
olmaması ve her yeni güne, 50 first kisses filmindeki genç kadına benzer
biçimde, cillop bir hafızayla uyanması gibi. Bütün iyiliklerin ve
güzelliklerin AKP “sayesinde olması” ve başımıza gelen musibetlerin
tamamının göklerden gelen bir sınav olarak Allah’a atfedilmesi
gibi...
Haşa... Bunlara kalırsa Allah bütün sınavları AKP eliylen
yapıyor. Hırsız müteahhitler, arsız belediye başkanları, usulsüz
imar afları, çöken binalar, suçsuz günahsızken KHK’larla atılmalar,
her türlü hak yemeler hep Allah’ın sınavı hep... Peki siz neyin
sınavısınız benim abem?
Allah bizi AKP’nin başarısız olduğu sınavların whipping
boy’ları olarak seçmiş zahar. Whipping boy da yine
dünyanın eski ve ilginç mesleklerinden bir başkası. Avrupa
saraylarından çıkmış, bize de “şamar oğlanı” olarak uğramış bahtsız
bir çocuk. Bir whipping boy, diğer bir deyişle bir
kırbaç/dayak ya da şamar oğlanı kolay yetişmiyormuş. Prensler ya da
diğer genç asilzadeler bunların eşliğinde eğitim alıyor, eğitim
çağındaki her prensin ya da asilzadenin yanında bir whipping
boy bulunuyor, kaşmer prensler bir hata yaptığında onların
yerine köteği de, azarı da bu yavrum yiyormuş... Gündelik hayat
eskiden çok daha zalımmış yani. Patlıcan tanzim satış noktasında
kuyruğa girmekte ne var...
Kısacası eskinin ilginç mesleklerini tanıtmaktan başka amacı
olmayan bugünkü yazımda söz ettiğim whipping boy, AKP’yle
ilgili durumu zihnimde neon lambalarıyla aydınlattı. Onlar hata
yapıyor biz dayak yiyoruz. Onlar kandırılıyor biz ihraç ediliyoruz.
Onlar ekonomiyi Zarrablardan sonra damatlara emanet ediyor biz 50
yıl sonra tanzim satış noktalarında kuyruğa giriyoruz. Kimimizin
vatandaşla söyleşmek isterken telefonu kırılıyor. Kimimiz
“geberin o zaman nankörler” diye azarlanıyoruz.
Biliyorsunuz Erdoğan’ın CHP’ye, kırk küsur yıl evvel milleti
karneler ve kuyruklara mahkum ettiği gerekçesiyle yeri göğü
inleterek hesap sorduğunu, AKP cenahının 50 first kiss’lik hafızası
çoktan sıfırladı. Cumhurbaşkanı şimdilerde de “Haldeki bütün
domatesleri vurun!” diye haykırıyor ve hal terörünü bitirme sözü
veriyor. Millet bu hararetle domates, biber, patlıcan tanzim satış
noktalarına itekleniyor. Bunlar yaşanırken annemizin muhalefet
partisi lideri Kemal Bey ne yapıyor diye soracak olursanız, onu da
kısacık anlatıvereyim. Kemal Kılıçdaroğlu hiçbir şey yapmıyor.
Gürsel Tekin’in verdiği pası bile gole çeviremiyor. “Bunlar Züğürt
Ağa” diyerek yeri göğü inletmek yerine, hiç gereği yokken kendisi
Züğürt Ağa rolüne bürünüyor. Tıpkı Züğürt Ağa gibi “Domateeees, domateeees” diye utangaç utangaç
bağırmakla yetiniyor. Neredeyse sesi başkasını rahatsız etmesin
diye sırıkla camları tek tek tıklatmaya yeltenecek. Of ki ne
of...