Agopyan Han’dan dünyaya: Kordonciyan ailesi

Dört nesildir terzilik yapan Kordonciyan Ailesi’nin dördüncü kuşaktan torunu Levon Kordonciyan, ailesinin hikâyesini günümüzde sürdürmeye devam ediyor. Levon Kordonciyan ile giyim kuşam üzerine konuştuk.

Abone ol

DUVAR - Levon Kordonciyan ile Harbiye’deki mağazasında buluşmuştuk. Günün erken bir saati olduğu için, düzenlerini bozduğumu düşünüp oldukça da kaygılanmıştım. Mağazadan içeri girer girmez ise bu kaygımın yersiz olduğunu hemen anladım. Levon Bey’in babası İskender Kordonciyan, boynunda mezurası ile müşterisinden ölçü alıyordu, nazikçe bir selam vererek işini yapmayı sürdürdü. Annesi Şuşan Hanım günü organize etmekle uğraşıyordu. Levon Bey ise üst kattaki ofisinde söyleşi için hazırdı. Yüzlerce smokinin olduğu ferah bir odada sohbetimize başladık. İlk dikkatimi çeken, Levon Bey’in ailesine duyduğu derin saygıydı. “Tek başına hiçbir şey yapılmaz. Aile desteği, ekip olmak çok önemli. Gurur duyuyorum ailemden” diyerek söze başladı. Molada çay ikram etti ki kristal bardaklaydı. Dükkânın her yerine sinmiş nezakete, inceliklere, Kordonciyan ailesinin çalışkanlığına, özenine hayran olmamak elde değildi. Bir ailenin tarihinde giyim kuşam konuşmaya başladık.

Levon Kordonciyan ve Berken Döner

Cumhuriyetin ilanı ve beraberinde gelen yenilikler, giyim-kuşamı bütünüyle değiştiriyor. Dönemin getirdiği hayat tarzı, giysilerin Avrupa modasına göre yeniden biçimlenmesini sağlıyor. Kılık kıyafetlerdeki değişiklik, yeni bir toplum yaratma düşüncesinde etkili biçimde kullanılıyor. Toplumsal gelişmeler ile aynı doğrultuda ilerleyen moda, Cumhuriyetin ilanından itibaren yeniden ilgi odağı olarak, büyük gelişmeler gösteriyor. Bu nedenle hazır giyimin yaygınlaşmadığı 1920’li yıllarda en gözde meslek terzilik oluyor. Kordonciyan Ailesi’nin hikâyesi de tam o günlerde başlıyor. Tasarladığı frak ve smokinlerle Levon Kordonciyan döneme damgasını vuruyor. Dört nesildir terzilik yapan Kordonciyan Ailesi’nin, Sultanhamam’daki Agopyan Han’da başlayan hikâyesi günümüzde dördüncü kuşaktan torunu Levon Kordonciyan tarafından devam ettiriliyor. 1979 doğumlu Levon bey, Sultanhamam’da dedesi Leons Usta’dan, Beyoğlu’nda babası İskender Usta’dan terziliğin inceliklerini öğrenmeye başladığında ise henüz yedi yaşında. Levon Kordonciyan’la giyim kuşam üzerine konuştuk.

KORDONCİYAN 131 YAŞINDA!

Levon Kordonciyan’ın hayatının şekillenmesinde aynı adı taşıdığı büyük dedesi önemli rol oynamış. Kendisi bu durumdan son derece memnun olduğunu ifade ederek şöyle başlıyor anlatmaya; “Ailemizin kaderini belirleyen kişi, dedemin babası, ismimin de kaynağı olan Levon Kordonciyan. Büyük dedem Levon beyin babası İskender bey, Çamlıhemşin’de yaşarmış. Kuyumculuk yaparmış. O dönemde kadınların çok beğendiği altın kordonları imal edermiş. Soyadımız da buradan gelir; Kordonciyan! 1800’lerin sonlarında İstanbul’a yerleşmeye karar vermiş. Eşi ve on çocuğu ile birlikte İstanbul’a, Kınalıada’ya yerleşmiş. İlk işi Kapalıçarşı’da bir pasaj satın almak ve dokuz oğlunu Çarşı’nın kuyumcularının yanına çırak vermek olmuş. Sadece bir oğlunu farklı bir mesleğe yönlendirmiş. Dedemin babası olan Levon beyi, Rum bir terzinin yanına çırak olarak vermiş. Böylece ailenin bundan sonraki kaderinin şekillenmesini sağlamış. Biz, bu yıl 131.yılımızı kutluyoruz.. Söz bir senettir bizim için. Söz vermek yeterlidir. Ben hâlâ hikâyemizin başladığı yere, Sultanhamam’a giderim. Müşterilerimi de götürürüm. Götürdüğüm kişiler de çok varlıklı, çok kariyerli kişilerdir. Çok şaşırıyorlar oradaki ortama. Bu işin bir parçası oldukları için, kumaşların dokusuna eklemlendikleri için çok mutlu oluyorlar. Ben de bu şekilde mutlu oluyorum. Ben böyle gördüm çıraklığımda. Diğer yandan eğitim işlevimizi de sürdürüyoruz. ‘Ne, nerede, nasıl giyinir?’ konusunda bilgilendiriyoruz.”

.

LEVON KORDONCİYAN, ATATÜRK İLE TANIŞIYOR

Levon Bey’in terzi çıraklığı yaptığı yer Sultanhamam’daki Agopyan Han’dır. Sultanhamam o yıllarda da kumaşcıların merkezidir fakat aynı zamanda terzilere de ev sahipliği yapar. Levon Bey, ailesinden dinlediklerini şöyle anımsıyor; “Dönemin terzilerinin hemen hemen hepsi, Hıristiyan ve Musevi terzilerdir. Ekonomidis, Josef Kalaro, Madam Fegara, Kaluvrisi, Madam Filyo, İren Fayn, Konstantinos ve Theoklis Strongilos kardeşler gibi terziler oldukça popüler. Sultanhamam’da ise o yıllarda ağırlıklı olarak Rum terziler var. Büyük dedem de Rum bir ustanın yanında terzilik öğreniyor. Yeteneğiyle kısa sürede ünleniyor ve bu ün Atatürk’e kadar gidiyor. Levon Usta, Mustafa Kemal Atatürk ile tanıştığı gün hayatı değişiyor. Atatürk, büyük dedemi Batı tarzı erkek giyimin sembolleri olan frak, jaketatay, bonjour ve redingot üzerine eğitim görmesi için, kendisi gibi yetenekli altı terzi kalfası ile birlikte Paris’e yolluyor. Ailenin kaderi bundan sonra değişmeye başlıyor. Levon Usta, Paris’te altı yıl kalıyor. Paris E. J. Malle Akademisi’nde smokin, redingot, frak, jaketatay, bonjour gibi kıyafetleri dikmenin bütün inceliklerini öğreniyor.  Ülkesine döndükten sonra da Atatürk’ün özel terzisi oluyor. Süreç içinde Atatürk’ün yakın arkadaşlarını, Cumhuriyet dönemi bürokrasini de giydiriyor. O yıllarda dedemin Paris’te öğrenip Türkiye’ye taşıdığı kuralların bazıları protokollerde hâlâ geçerlidir. Daha sonra Atatürk’ün isteği üzerine Sümerbank’ın kuruluşunda da yer almıştır.”

Cumhuriyet dönemi erkek giysilerinde görülen batı tarzı modeller Avrupa ülkeleriyle olan politik, ekonomik ve kültürel alışverişin sonucunda şekilleniyor. Dönemin basınında, batılı kıyafetlerin nasıl giyilmesi gerektiğini anlatan yazılar yayınlanıyor. Kordonciyan Ailesi’ne de bu konuda önemli görevler düşüyor; “Mustafa Kemal Atatürk, giyim kuşam konusunda oldukça özenli birisidir. Özellikle renklerin uyumuna çok dikkat edermiş. Burada hemen şunu söylemeliyim ki hiç lacivert kıyafeti yok diye bilinir, yanlıştır. Lacivert takımları da var ama esas olarak siyahın gücüne ve asaletine inanan birisi. Gri takımları da var. Pelerin kullanan bir lider düşünün, müthiş bir şıklık. Takım elbiseleri üç parçadan oluşmaktadır; ceket, pantolon ve yelek. Gömleklerinde ise genellikle beyaz, krem ya da bej tercih etmiştir. İpek gömleklerinin koluna ya da göğüs kısmına Arap ve Latin harfleriyle isminin baş harfleri işlenirmiş. Muhakkak ütüsünün düzgün olmasına, kıyafetin sarkma yapmamasına, kıvrılmamasına çok dikkat edermiş. Öyle ki fotoğraflarda da dikkatinizi çekmiştir, çorapları bile dümdüz durur. Bunun için çorap jartiyeri kullanmıştır. Çizgili çorapları tercih etmiştir. Kıyafetlerinin kumaşları genellikle yurt dışından getirilmiştir. Atatürk’ün kıyafetleri tasarlanırken keten, yün, pamuk, ipek, kaşmir gibi farklı kumaşlar kullanılmıştır. Kıyafetleri sosyal hayatına göre çeşitlilik göstermektedir. Spor giysileri, balo giysileri, çay giysileri, tiyatro, plaj, deniz, kayak olarak farklı farklı giysiler kullanmaktadır. Yün mayoyu ülkeye ilk getiren ve kullanan kişi de Atatürk’tür. Kıyafetlerini ise beyaz mendil, köstekli saat, baston, yaka iğnesi, kol düğmeleri ve en önemlisi şapka ile tamamlamıştır. Şapka en sevdiği aksesuardır. Panama, silindir, melon, kasket gibi farklı modeller kullansa da Panama şapka onunla özdeşleşmiştir”. Atatürk’ün şıklık düzeyine kimsenin erişemediğini söyleyen Levon Kordonciyan, onu “stil ikonu” olarak tanımlıyor ve bu konuda doğuştan getirdiği bir yeteneği olduğunu düşünüyor. “Eşsiz bir moda bilgisine sahiptir. İstediği modelleri dedeme çizerek anlatırmış. Stilisttir.

Örneğin böbrekleri rahatsız olduğu için sırtını sıcak tutsun diye çizdiği sırtı trikolu, önü kumaş bir yelek tasarımı var. Dedem bu yeleği senelerce kendine bile dikti.  Ceketlerinin üzerine oturmasına yani slimfit olmasına dikkat edermiş. Boyunun uzun gösterilmesi için pantolonlarını bol kesim yaptırmış. Fotoğrafçısına, daha uzun gözükmek için, hep alttan çektirirmiş kendisini. Ayakkabıları kıyafetin rengindedir ve kırk iki numara, genellikle bağcıklı rugan ayakkabı tercih etmiştir. Rugan ayakkabılarının astarını ise kırmızı kadifeyle kaplatırmış. Gördüğünüz gibi tepeden tırnağa aynı özeni gösteriyor. Kilo alıp vermeye müsait bir vücut yapısı vardır. Günümüzün ölçüleriyle yaklaşık elli dört ve elli altı bedenler arasında kıyafet ölçüsüne sahiptir. Kilo aldığı dönemde pantolon bel ölçüsü yüz sekize kadar çıkar. Atatürk’ün terzilik ölçüleri aile arşivinde korunmaya devam ediyor. Rahatlıkla söyleyebilirim ki yüzyılın en şık lideridir”. Levon Kordonciyan, Mustafa Kemal Atatürk’ün sadece kendi giyimine değil, çevresindekilerin de özenli giyinmesine dikkat ettiğini vurguluyor. Üstelik hiçbir ayrım gözetmeden. Bu konuda İran Şahı’nın onuruna verilen yemeği örnek gösteriyor; “İran Şahı’na verdiği yemekte, kendisi gibi, yemek boyunca hizmet edecek personelin de giyimine büyük özen gösterip, hepsine frak giydirmiştir. Davetlilere şunu anlatmak istemiştir; ‘Frak giyen kişi davet sahibidir. Bu devletin sahibi yalnız ben değilim, hepimiziz’. Bu davetteki tüm frakları da dedem Levon Kordonciyan dikmiştir. Kıyafetler için büyük bütçeler harcanmıştır Atatürk döneminde. Öyle olması gerekmektedir. Siz kendinize yatırım yaparsanız, değeriniz artar. Atatürk'ün büyük dedeme hediye ettiği şapka da hâlâ ailem tarafından özenle korunmaktadır.”

‘AMERİKA KOLAY, AVRUPA ZORDUR’

Levon Kordonciyan, Atatürk’ten yadigâr şapka ve bastonu, dedelerinden miras terzilik aletlerini özenle korumaya devam ediyor ve bunları “Cumhuriyet Terzihanesi Müzesi”nde sergiliyor. Serginin en ilginç nesnelerinden biri Rize’de, demir raylarından yapılan büyük dedesinin makası. Levon Bey, uzun yıllar bu makasla çalışmış. Bu nedenle müşterileri tarafından “Altın Makas” olarak anılıyor. Bu sergiler yılın belli zamanlarında, farklı mekanlarda açılıyor. Dört kuşaktır Türkiye’de smokin ve frak üreten Kordonciyan Ailesi’nin hikâyesi sadece ülke sınırlarında kalmamış, dünyaca ünlü pek çok isimle çalışmışlar. Levon Kordonciyan ailesinin ününün dünyaya yayılma sürecini şöyle anlatıyor: “İlk ‘James Bond’ Sean Connery, Atatürk'ün giyim kuşamını çok beğeniyor. Onun stilini incelerken büyük dedem Levon Usta ve onun oğlu Leons Usta’nın adlarına rastlıyor. Connery, James Bond filmi çekilirken dedemi gelip buluyor, tanışıyorlar. Geldiği yer de Sultanhamam, Agopyan Han. Hemen siparişler veriyor ve ‘James Bond’ filmlerinde dedemin diktiği smokinleri giyiyor. Kordonciyan adı dünyada bilinir olmaya başlıyor ve hemen ardından ‘Baba’ filmi için Al Pacino ve diğer oyuncuların smokinlerini hazırlıyoruz. ‘Baba’ filminin sponsoru Frank Sinatra da Leons Usta’dan giyinmeye başlıyor. Clint Eastwood’un ‘İyi, Kötü ve Çirkin’ filminde de kostümleri dedem Leons Usta hazırlamıştır. Sonra sıra babam İskender Usta’ya geldi. O da, Bruce Wills’in ‘Mavi Ay' daki kostümlerini hazırladı. ‘Indiana Jones' filminin ve Harrison Ford’un kostümlerini tasarladı. Şimdi ben de dünyaca ünlü isimlerle çalışmaya devam ediyorum. Russell Crowe’u, Samuel L. Jackson’u ve Hugh Jackman’ı, Robert De Niro’yu, Brad Pitt’i, George Clooney’i, Steve Martin’i, Barack Obama’yı giydirdim. Nobel ödül töreninde Orhan Pamuk’un kostümünü de ben hazırladım. Andre Rieu gibi Avrupalıları da giydiriyorum. Amerika kolay, Avrupa zordur. Aynı heyecanla çalışmaya devam ediyorum. Kendimi devamlı yeniliyorum. Gözlem yapmayı hiçbir zaman bırakmadım. Elektrik ustasına gidiyorum, kuyum ustalarının yanına gidiyorum, marangozları izliyorum. Herkesten bir şeyler öğrenmeyi sürdürüyorum. En çok üzüldüğüm şey ise dikiş-nakışı evlerde sürdürmememiz. Eskiden bütün kadınlar dikiş bilirdi. Şimdi usta terziler bile mahalle aralarında direniyor. Ben elimden geldiğince onlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Her zaman desteğimi sürdüreceğim.”

Nice 131 yıllara Kordonciyan!