Ağzunikli Haydar Kang’ın TBMM’de ’38 Dersim çığlığı

Haydar Kang, Hozat’ın Ağzunik köyünden. Dersim’de devletin dâhili harbinin icra edildiği 1938 Ağustos-Eylül’ünde İstanbul’da olduğu için canını kurtardı. 1914’te Ağzunik’ten ayrılan ve İstanbul’a yerleşen Haydar Kang, dört dilekçe yazdı. Harekâtta 12’si ailesinden toplam 170 Ağzuniklinin öldürüldüğünü ve yakıldığını yazdığı dilekçesinin tek talebi vardı: Adalet.

Nevzat Onaran nevzatonaran@gmail.com

Dersimli Haydar Kang’tan Urfalı Emine Şenyaşar’a… Ve Mücella Yapıcı’ya, Gültan Kışanak’a, Selahattin Demirtaş’a, Osman Kavala’ya… Ve Roboski’ye… 1938’den 2023’e, adalet çığlığı. Bir lokma ekmek, bir yudum su kadar yaşamsal. 1930’ların CHP’si ve 2010’ların AKP’si; yok birbirinden farkı. Milyonların sesi, Haydar Kang ve Emine Şenyaşar.

Ailesinden anası ve askerden gelen kardeşi Rüstem’le birlikte 7’si çocuk 12 kişi öldürülen Haydar Kang, TBMM’den adalet talep etti. Eşi ve iki oğlu öldürülen Emine Şenyaşar’ın da talebi aynı: “Ölmeden adaleti görmek istiyorum.” Haydar Kang, isim isim yazdı: “Eski Başvekil Celâl Bayar, eski Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, Tunçeli harekâtını bilfiil idare eden Korgeneral [Orgeneral] Kâzım Orbay, Tunçeli Müfettişi [Korgeneral] Abdullah Alpdoğan, Müfreze Komutanı, Hozat Kaymakamı ve Jandarma Komutanı ve diğerleri suçludur.” Ve Haydar Kang, ne olduğunun araştırılması için Taktil, Tehcir ve Tahkiki Mezalim Komisyonu kurulmasını da önerdi. Komisyon, faili meçhul ve yargısız infazlar için bugün de geçerli olabilecek bir taleptir. Haydar Kang’ın her dilekçesinde adı geçen 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Kâzım Orbay, sonrasında Genelkurmay Başkanlığı’na kadar yükseldi. Orbay, 22 yılı aşkın süre Fevzi Çakmak’ın Başkanı olduğu Genelkurmay’a atandı, 12 Ocak 1944’te.

Ve duymazlıktan, görmezlikten gelen devlet-i âliye… Bu mu, TC vatandaşının eşitliği? Haydar Kang ve Emine Şenyaşar’ın çığlığını duymayan hiçbir muhasebe/hesaplaşmanın, bugünün diliyle “helalleşme”nin, günü kurtarmanın ötesinde bir anlamı olmayacaktır. Budur, on yıllardır yaşadığımız.

Haydar Kang, Hozat’ın Ağzunik köyünden. Dersim’de devletin dâhili harbinin icra edildiği 1938 Ağustos-Eylül’ünde İstanbul’da olduğu için canını kurtardı. Ağzunik, Dersim’de kurulan üç yasak bölgeden 3. Yasak Bölge’deydi. Yasak bölge, devlet icrasıyla insanın nefes alıp-vermesinin dahi yasaklandığı yüzlerce köyün oluşturduğu sahaydı. Elbette, yasak bölgenin ırkçı İskân Kanunu’na göre ilanı, onun hukuki olduğu anlamına gelmez.

4 Mayıs 1937, 1972’de Genelkurmay’ın bastığı Reşat Hallı’nın kitabında okuduğumuz Dersim’le ilgili ilk kararnamenin tarihidir.[1] Kararnameyle 12 Mayıs’ta başlayacak harekâtta, 2000 Dersimlinin sürüleceği ve köylerin basılarak silah toplanacağı kararlaştırıldı. Aynı gün yani 4 Mayıs’ta Genelkurmay Başkanlığı, 4. Umumi Müfettiş’ten Türkçe, Osmanlıca ve mahalli lisana göre [Zazaca/Kürtçe] hazırlanacak bildirinin uçakla atılmasını istedi. “Cumhuriyet hükümeti sizi şefkat ve merhamet kucağına almak, sizi mesut etmek istiyor” cümlesiyle başlayan ve “Devlete itaat gerektir”le biten bildiride, [Dersimlilere] 24 saatte teslim olmamaları halinde “Cumhuriyetin kahredici orduları tarafından mahvedileceksiniz” denildi.[2]

4 Mayıs 1937 tarihli kararname, 1972’de Genelkurmay’ın bastığı Reşat Hallı’nın kitabında okuduğumuz Dersim’le ilgili ilk kararnamedir (Reşat Hallı, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Genelkurmay Basımevi, Ankara-1972, s. 491, Ek-4).

1937’nin 12 Mayıs’ında bahsedilen harekât yapılmadı. Askerî harekât açısından 1937, kararnameye rağmen sakindi denebilir. Çünkü ilgili kararnamelerle 9 Haziran 1938’de devletin dâhili harp kararı alındı ve ardından planlaması da yapıldı ve icra edildi. İçişleri Bakanlığı’na[3] göre 1937’de 262 ve 1938’de 13.160 Dersimli öldürüldü… Binlerce Dersimli de sürüldü. İki yılın harekât sonucu ortadadır. 1938’deki Dersimlinin soyunu kırma harekâtıdır.

 3. ORDU: AĞZUNİK KÖYÜ YAKILDI 

1914’te Ağzunik’ten ayrılan ve İstanbul’a yerleşen Haydar Kang, dört dilekçe yazdı. Harekâtta 12’si ailesinden toplam 170 Ağzuniklinin öldürüldüğünü ve yakıldığını yazdığı dilekçesinin tek talebi vardı: Adalet. Haydar Kang, 26.9.1949 tarihli ilk dilekçesini TBMM Başkanlığı’na gönderdi ve sorumluların yargılanmasını istedi. Devamında üç dilekçe daha yazdı, ama feryadını duyuramadı. Haydar Kang’ın dilekçesi ve devamındaki işlemlerden, Dersim’de devletin dâhili harbi hakkında resmi bir başvuru yapıldığını ve bundan sonuç alınmadığını öğrendik. Köyün adı, çoluk-çocuk aileden öldürülenler isim isim biliniyordu, ama resmen bir soruşturma yapılmadı. 20 Mart 1953’te Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut’un ifade ettiği gibi, resmi tavır, “Harp koşulları caridir” ve müsademede ölenler olmuştur ve bunun için “tahkikata gerek yok” denildi.

Haydar Kang’ın dilekçesi dâhil ve bununla ilgili hazırlanan resmi evrakların çoğu asıl evrak olmayıp, suret kopya olduğu için bazen köy adı ve soy isim yanlış yazılmıştır. Asıl evrak önemlidir, çünkü üzerindeki notlardan bilgilenme imkânı olabilirdi. Dosyadaki dilekçe hariç gizliliği kaldırılan evrakı okuyabildik, çoğunda çift hilâl mührü var. Gizliliği kaldırılmayan evrakı incelemek mümkün değildir; daha neler yazılmış olmalı?

Ağzunik, 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Kâzım Orbay’ın Başvekâlet’e gönderdiği 18 Ağustos 1938 tarihli raporda adını yazdığı yakılan köylerdendi (BCA-F: 30.10/K: 111, D: 750, S: 4).

Haydar Kang’ın köyü Ağzunik, 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Kâzım Orbay’ın Başvekâlet’e gönderdiği 18 Ağustos 1938 tarihli telgrafta adını saydığı yakılan köylerdendi. Orbay’ın telgrafına[4] göre, 16-17 Ağustos’ta 733 “haydut imha edildi” ve 150’si çocuk 281 kişi sürgüne gönderildi ve 17 Ağustos’ta “Sekedek, Yeşil Sekedek kilisenin bitişiğindeki Hortaban, İkidana, Taskerek ve Ogzonik [Ağzunik] köyleri” arandı ve yakıldı. Kâzım Orbay’ın adını yakılan köyler arasında saydığı Ogzonik, Haydar Kang’ın köyü Ağzunik’tir. Çünkü Kâzım Orbay’ın telgrafına, Haydar Kang’ın dilekçesi nedeniyle Millî Savunma Bakanlığı’nın Başvekâlet’e gönderdiği yazıda atıf yapılarak 17 Ağustos 1938’de adı verilmeden Ağzunik’in yakıldığı belirtildi. Millî Savunma Bakanlığı bilgisi esas alınarak Başbakanlık’ın TBMM Başkanlığı’na gönderdiği yazıda da 17 Ağustos’ta Ağzunik köyünün yakıldığı ifade edildi. 3. Ordu Müfettişi Kâzım Orbay’ın 18 Ağustos 1938 tarihli telgrafını esas alan Başbakanlık ve Millî Savunma Bakanlığı yazısı, Haydar Kang’ın dilekçesinde yazdığını doğrulamaktadır; Ağzunik yakıldı ve Ağzunikliler öldürüldü.

‘CELÂL BAYAR, ŞÜKRÜ KAYA, KÂZIM ORBAY VE ALPDOĞAN SUÇLUDUR’

Haydar Kang, dilekçesinde belirttiği gibi kardeşi İbrahim’in 1938 Ağustos’taki katliamdan sekiz ay ile bir yıl sonra iki kere Cumhurreisi’ne dilekçe göndermesinden ve sonuç alamamasından 10 yıl sonra tekrar 1949’da başvurdu. Haydar Kang’ın, Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığı’na hitaben gönderdiği 26.9.1949 tarihli dilekçesi bir yakarıştır, bir çığlıktır. Haydar Kang’ın, bir umutla TBMM Başkanlığı’na gönderdiği dört sayfalık dilekçesinde ifade ettiği özetle şuydu:

“Ben Tuncelinin [Tunçeli’nin] Hozat kazasının Ağzunik köyü halkından iken 34 sene evvel yani 330 [1914] senesinde buradan ayrıldım. 1938 Ağustos’unda bir yüzbaşı kumandasında köye gelen 60 atlı müfreze, köydeki 40 erkek, 60 kadın ve 70 çocuktan ibaret toplam 170 köy halkının ellerini bağlayarak kurşunladı ve cesetleri buğday saplarıyla yaktı. Ailemden 12 kişi öldürüldü. Bunlar 70 yaşında anam Gevher, kardeşim İbrahim’in karısı Sabriye ve çocukları 5 yaşındaki Hüseyin, 12 yaşındaki Celal, 3 yaşındaki Fatma ve 2 yaşındaki Şükriye ile henüz askerden terhis edilen kardeşim Rüstem’le karısı Kebire ve çocukları 3 yaşındaki Cevad, 6 yaşındaki Süleyman, 4 yaşındaki Elif ve diğer kardeşim Veli’nin karısı Meryem’dir. Biri erkek [askerden yeni gelen kardeşi Rüstem], 4 kadın, 3 kız ve 4 erkek çocuk ve ceman 12 nüfus aile ferdim öldürüldü, cesetler yakıldı. Kardeşim İbrahim ve Sabriye’nin oğlu Celal, kurşunlama sırasında cesetler arasında kaldı ve ölmedi, sonradan ayağa kalktığında süngü darbesiyle yere serildi ve bir gün yaşayıp öldü. Köyde olmayan iki kardeşim Veli ve İbrahim kurtuldu, faciayı uzaktan seyretti, köye gelip neler yapıldığını gördüler, süngülenmiş Celal yanlarında öldü. 1932’de ölen babamın ve 1938 Ağustos’ta ölen anam Gevher ile kardeşim Rüstem ve sağ olan diğer kardeşlerim Veli ve İbrahim’in devlete hiçbir itaatsizliği olmadı. Suçları vardıysa, geride kalan bizleri de onlar gibi öldürünüz. Göreceksiniz ki, bunların hepsi masumdu, günahsızdı. Babam suçlu ve kardeşlerim şaki ve asi olduğunu farz ediniz, öldürülen ve yakılan anamın, çocukların ne kabahati vardı?  Bu faciayı yaptıranlar, vatanın selameti, milletin menfaati için yaptıklarını iddia ediyorlarsa, bu da doğru değildir. Sayın Başkan, biliyorsunuz ki, adalet yaşar ve zulüm kahredilir ve vatanın selameti için siz adil olunuz. Kardeşim İbrahim Kang'ın, [İzmir’in] Bayındır kazasından Devlet Başkanı’na gönderdiği 18.4.1939 ve 15.8.1939 tarihli iki arzuhaline bir cevap verilmedi. 10 seneden beri bizim için kapalı bulunan adalet kapılarının açıldığını ümit ederek müracaat ediyorum. 750 bin kilometrekare vatan toprağı içinde bir mezar yeri bulamayan mazlumların ruhları 'biz masum ve günahsız öldürüldük' diye feryat ediyor ve 19 milyon Türk vatandaşı içinde gezmekten hicap ediyor ve vicdan azabı duyuyoruz. Talebimiz, yüksek ve adil Meclis’in bu katliamı yaptıran eski Başvekil Celâl Bayar, eski Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, Tunçeli harekâtını bilfiil idare eden Korgeneral [Orgeneral] Kâzım Orbay, Tunçeli Müfettişi [Korgeneral] Abdullah Alpdoğan, Müfreze Komutanı, Hozat Kaymakamı ve Jandarma Komutanı ve bu faciada alâkadar bulunan diğer kimseler hakkında kanuni takibat yaptırılmasıdır. Talebimiz ziyanımızın tazmin ettirilmesi ve hakkımızın aranması suretiyle acımızın, öfkemizin bastırılmasıdır, [eğer kanuni takibat yapılmayacaksa] öldürülen 12 mazlum gibi bizim de yok edilerek feryadımızın susturulmasiyle bu facia kapanmış olacaktır.”[5] 

Haydar Kang’ın, Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığı’na hitaben gönderdiği 26.9.1949 tarihli dilekçesinin 1. sayfası ve TBMM evrakı (BCA-F: 30.10/K: 112, D: 755, S: 18, s. 21-22).  

Suret evrakın arşivlenmesi hatası, Haydar Kang’ın babasının ölümü birinci sahifede 1332 yani 1916, ama ikinci sahifede ise 1932’dir. Benzer hatalar ‘suret’ evrak nedeniyle dosyada mevcuttur. Vilayetin adı Tunceli de Tunçeli de yazılmıştır. TBMM Dilekçe Komisyonu Başkanı, dilekçeyi Başbakan’a 15.11.1949’da gönderdi.[6] Haydar Kang’ın dilekçesinde belirttiği gibi kardeşi İbrahim’in İzmir-Bayındır’dan Cumhurbaşkanlığı’na gönderdiği 18 Nisan ve 15 Ağustos 1939 tarihli iki başvuruyla ilgili gelen evrakta, Haydar Kang’ın “18/4 ve 15/8/1939 tarihlerinde Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu iddia ettiği iki dilekçe kaydı, hem Cumhurbaşkanlığı Evrakınca hem de dairemizce üçer ay ötelerine kadar inceden inceye aranmışsa da, böyle bir dilekçe kaydı bulunamadığı anlaşılmıştır” denildi.[7]

‘TAKTİL, TEHCİR VE TAHKİKİ MEZALİM KOMİSYONU KURULSUN’

TBMM Dilekçe Komisyonu’na Başbakanlık, Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelen evrak ‘gizli kaşeli’ olduğu için Haydar Kang’a yanıt verilmedi. Haydar Kang’ın okuyamadığı bu evrakları ‘Gizliliği Kaldırıldı’ kaşesinin basılması sonrasında okuyabildik. Cevap alamayan Haydar Kang, ikinci dilekçesini kaleme aldı. Haydar Kang, Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na bir dilekçe daha yazdı, tarihi yok; BCA’da dilekçenin kopyası çıkarıldığı için böylesine bir eksiklik var. Üçüncü dilekçesi 6 Haziran 1950 tarihli olduğuna göre, tek parti yönetimine atıf yapıldığı için ikinci dilekçe de seçimin yapıldığı 14 Mayıs 1950 sonrasında yani Demokrat Parti iktidarı döneminde yazılmış olmalıdır. Önceki dilekçesine cevap alamadığını belirten Haydar Kang, yeni dilekçesinde tekraren sorumluların yargılanmasını istemekle birlikte önemli bir talepte bulundu. Zulmün getireceği fenalıktan vatanın kurtarılması için Taktil, Tehcir ve Tahkiki Mezalim Komisyonu kurulmasını ve araştırma yapılmasını istedi. Haydar Kang, iki sayfalık dilekçesinde özetle şunu yazdı:

“Tunçeli’de 1938’de Orgeneral Kâzım Orbay, şekavet yapan Koç Uşağı, Rasik Uşağı ve Sam Uşağı kabilelerini tedip ve tenkille görevlendirildi. General Orbay, elindeki kuvvetle eşkıyayı bastıramamasını kendisinin beceriksizliğine yöneltileceğini düşünüyor ve bu suçlamadan kurtulmak için, eşkıyayı bırakıyor ve ellerinde silah adına bir tek av tüfeği bile bulunmayan 22.000 masum ve mazlum genç ihtiyarı, kız ve kadını, hasta ve malûlü öldürttü ve cesetlerini yaktırdı. Ağzunik köyüne gelen bir atlı müfreze, ailemden 12 kişi dâhil tüm köy ahalisini makineli tüfekle öldürüp, cesetlerini yakıp kömür haline getirdi. Sonunda hükümet mazlum insanların öldürülmesini durdurdu ve eşkıya teslim oldu ve namuslu insanlar garba sürüldü. Böylece Orbay, masum insanları öldürme suçu işledi. Sayın Başkan, resmi kayıtlarda babamın, öldürülen kardeşim Rüstem’in ve ölümden mucize olarak kurtulan Veli ile İbrahim’in rejime muhalifliğini bulamazsınız. Eğer ailemizin öldürülmesi icap ettiriyorsa, geri kalan bizleri de öldürün ki, memleketin yüksek menfaati sağlanmış olsun. Anayasanın 82. maddesi hükmüne rağmen dört dilekçemize cevap verilmemesi, zaten yaralı olan kalbimize tuz biber ekti ve ızdırabımız bir kat daha arttı. Eşim ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun kızımdan ibaret olan aile efradım, havasını teneffüs ettiği vatanına karşı fenalık yapmış olan bir aileye mensubuz diye, 19 milyon Türk vatandaşı içinde gezmekten vicdan azabı çekiyor. Facianın bir numaralı katili olan Kâzım Orbay’ın ve 2 numaralı katilleri olan eski İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Tunçeli eski Müfettişi Abdullah Alpdoğan’ı himaye edip adaletin pençesinden kurtarmaya kimsenin hakkı yoktur. Gazetelerde yazılan af kanunundan 22.000 masum vatandaşın katillerini de adaletin pençesinden kurtarırsanız, tek parti hükümeti zamanında işlenmiş olan zulme iştirak etmiş olursunuz. Zulmün getireceği fenalıktan vatanı korumak ve masumların vebalinden kurtulmak istiyorsanız bir Taktil, Tehcir ve Tahkiki Mezalim Komisyonu kurdurulmasını ve Tunçeli faciasının bu meyanda 12 nüfus efradı ailem katillerinin cezalandırılmasını maddi ve manevi zarar ve ziyanlarımızın tazminini ve dilekçelerimiz neticesinin tarafımıza bildirilmesini saygıyla arz ederim.”[8] 

Fotoğraf arkası notu: Büyük harekâtta 14 Ağustos 938 Dersim Halvoriye köyü, asi Halvoriye köyünün 217 kişiden ibaret Kürt ahalisi ölüme götürülürken (Foto: Hasan Saltık Arşivi).

Dosyada Haydar Kang’ın ikinci dilekçesidir; önceki dört dilekçesinden cevap alamadığını yazdı. Bu anlamda önceki üç dilekçe dosyada bulunmuyor. Dosyada bulunmayan üç dilekçe Reisicumhur’a yazılmıştı. Bunların ikisi İbrahim Kang’ın İzmir’den Reisicumhur’a yazdığı 18.4.1939 ve 15.8.1939 tarihli dilekçelerle, diğeri de 25.12.1948’de Haydar Kang’ın Reisicumhur’a gönderdiği dilekçedir. Reisicumhur evrakı bu dosyada bulunmasa da Reisicumhur’dan TBMM Dilekçe Komisyonu’na gelen evrakta ise kaydın bulunmadığı bildirildi. Meclis’e gönderdiği ikinci dilekçesinde Haydar Kang, bugün de gündeme gelen kapsamlı bir komisyon kurulması önerisinde bulundu. ‘Taktil ve Tehcir’ yani katletme ve sürme, Ermenilere ne yapıldığını anlatmak için kullanılan tanımlamaydı. Haydar Kang, daha kapsamlı bir komisyon önerisinde bulundu. Adını sıraladığı suçluların yargılanmasını talep eden Haydar Kang, Taktil, Tehcir ve Mezalimi Tahkik Komisyonu kurulmasını ve gerekli soruşturmayı yapmasını önerdi. Haydar Kang, Dersim’de 22 bin kişinin öldürüldüğünü de yazdı ve bu, bugüne kadar herhangi bir yerde ifade edilmeyen bilgidir.

DEMOKRAT PARTİ DE ‘ADALET’ TALEBİNİ YOK SAYDI

Haydar Kang’ın 6.6.1950 tarihli “Sayın Vekil Bey” hitabıyla yazdığı üçüncü dilekçesinde, önceki dilekçesine cevap verilmediğini belirterek, Kâzım Orbay’ı, Şükrü Kaya’yı ve Müfettiş Abdullah Alpdoğan’ı ailesinden 12 kişiyi öldürmekle suçladı. Birinci dilekçesinde, dönemin Başbakanı Celâl Bayar’ın da suçlular listesinde olduğunu yazmıştı. Dilekçede vekil adı yok. Bir sonraki dilekçeden anlaşılıyor ki, dilekçe Adalet Bakanlığı’na gönderilmiştir. Haydar Kang, 14 Mayıs 1950 seçimini Demokrat Parti’nin kazandığı bir ortamda Halk Partisi dönemine atıf yaparak, namuslu vatandaşların susmak zorunda kaldığını ifade etti. Dilekçenin sureti olduğu için yine yanlış yazım var. Önceki iki dilekçesinde belirttiği gibi köydeki ailesinin suçlu görülerek öldürüldüyse, kendisi dâhil ailesinden sağ olanların da öldürülmesi isteğini yineleyen Haydar Kang’ın bir sahifelik üçüncü dilekçesinde yazdığı özetle şuydu:

“Tunçeli’de ailemden 12 efradı öldürüp yaktıran Orgeneral Kâzım Orbay, Tunçeli Müfettişi Abdullah Alpdoğan ve eski Dahiliye Vekili Şükrü Kaya hakkında kanuni takibat yapılması için Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderdiğim dilekçem ektedir. Evvelce gönderdiğim dilekçe ve ihbarnameyi lütfen okuyunuz. Aynı din, mezhep ve ırktan olan vatandaşlara reva görülen mezalim engizisyonda ve Bolşevik Rusya’nın 1917 ihtilâlinde bulabilirsiniz. Tam manasıyla totaliter ruhlu soysuzlar tarafından yapılan bu mezalim 10 yıldır milletten gizlenmek istenmiştir. Sadece, Dersim’de devlete karşı gelen bazı aşiret ağaları tedip edildi, şeklinde gösterilmiştir. Gerçi bunun iç yüzünü bilen bir kısım vatandaşlar susmak mecburiyetinde kalıyordu; çünkü kanun değil, tek şef ve önderin hükmü ile menfaatinden başka bir şey düşünmeyen Halk Partisi diyen azaların sözleri cari ve muteberdi. Milletvekili seçildikten sonra milletin selameti ve saadetine hizmet edeceğinize yemin ettiniz. Memleketin selameti ve saadeti, Kango [Kang] ailesinin öldürülmesini icap ettiriyor ise geri kalan bizi de öldürmediğinden [öldürünüz], şayet öldürülenler haksız yere öldürülmüşler ise bundan dolayı Kâzım Orbay hakkında iki cihetten takibat yaptırılarak cezalandırılmasını, istemekle, yemininizin gereğini yapmanız lâzımdır. Aksi takdirde yemininizin gereğini yapmamış olursunuz.  Ne garip tecellidir ki vatanına dört evlat yetiştiren anam öldürülüyor, vatanına haydut yetiştiren Kâzım Orbay ikbal ve saadete nail oluyor.”[9]

Haydar Kang’ın dilekçesinde sorumlu gösterdiği kişiler: Celâl Bayar (Başbakan), Şükrü Kaya (İçişleri Bakanı), Orgeneral Kâzım Orbay (3. Ordu Müfettişi), Korgeneral Abdullah Alpdoğan (Tunçeli Vali-Komutan ve 4. Umumi Müfettişi) (Foto:

Haydar Kang, vekilden hukukun müdafaasını ve kanun hükmünün yapılmasını istedi. Israrla sorumluların yargılanması talep etti, ama yanıt alamadı. Haydar Kang, “tek şef” önderliğinde Halk Partisi döneminde yapılanı, Demokrat Parti’ye (DP) ve iktidarına hatırlatırsa ve umutla yazarsa da umduğunu bulamayacaktır. 14 Mayıs 1950 seçiminin kazananı DP yani dünün CHP’lileri olan DP’liler de Haydar Kang’ın adalet talebini ‘yok’ saydı.

ADALET BAKANLIĞI’NDAN ‘ADALET’ TALEBİ

Haydar Kang, cevap alamamış olsa da dilekçe yazmayı sürdürdü. Haydar Kang, ‘Adalet Bakanlığı Yüksek Makamına’ gönderdiği, evrak kaydına göre 25.12.1950 tarihli dilekçede, ailesinden öldürülenleri hatırlatıp, bundan Tunçeli Harekâtı Komutanı Orgeneral Kâzım Orbay, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Tunçeli Valisi Abdullah Alpdoğan’ın suçlu olduğunu tekrarladı. Haydar Kang’ın bir sahifelik dördüncü dilekçesinde Ağzunik’te olanları özetle şöyle kaleme aldı:

“Hozat kazasının Ağzunik köyünde 938 yılında hiçbir suç ve kabahati olmayan 70 yaşındaki anam, bir kardeşim, üç kardeşimin üç karısı, iki yaşından 12 yaşına kadar yedi çocuk öldürüldü ve buğday saplarıyla yakıldı. Bunu yapan şahıslar hakkında takibat yapılması için 6.6.1950 tarihinde bakanlığınıza yaptığım başvurumun Millî Savunma Bakanlığı’na gönderildiği ve Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na yaptığım müracaatla ilgili tahkikatın devam ettiği bildirildi. Katiller hakkında takibat yapılmaması ve sadece dilekçemin bakanlığa gönderilmesiyle yetinilmesi bana hüzün vermiştir. Oysa Adalet Bakanlığı’nın vazifesi, gadre uğrayanların hukukunu aramak, zalim ve katilleri cezalandırıp adalet göstermektir. Katil komutan Kâzım Orbay ve suç ortakları, savcıların vazifelerini yapacaklarına kâni olsalardı bu facia yapılmaz ve 22 bin Türk vatandaşının kanı akıtılmazdı. Yirminci asrın medeni dünyası hayvanlara eza ve cefa edenlerin dahi cezalandırılmasına dair Ceza Kanuni hükümleri vardır. Senelerden beri çektiğim ızdırabın dindirilmesi için adaletin yerine getirilmesini arz ederim.”[10]

Haydar Kang, adaleti Adalet Vekili’nden talep etti. Fakat Haydar Kang’a ne Meclis’ten ne de Adalet Bakanlığı’ndan cevap verilmedi. Çünkü cevap mahiyetindeki bütün evraklar ‘gizli’ kaşeliydi.

Dosyadaki Haydar Kang dilekçelerine Başbakanlık, Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı cevabını sonraki yazıda aktaracağım.

NOTLAR

[1] Reşat Hallı, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Genelkurmay Basımevi, Ankara-1972, s. 491, Ek-4.

[2] Reşat Hallı, age, s. 389-391.

[3] Dahiliye Vekili Faik Öztrak’ın Başvekâlet’e gönderdiği (2.11.1939 ve 2470-11184 sayılı) yazısı, BCA-F:30.10/K: 111, D: 751, S: 30, s. 2.

[4] 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Kâzım Orbay’ın Başvekâlet’e gönderdiği (18.8.1938 ve 20 sayılı) rapor, BCA-F: 30.10/K: 111, D: 750, S: 4.

[5] Haydar Kang’ın dilekçesi, BCA-F: 30.10/K: 112, D: 755, S: 18, s. 22-25.

[6] BCA- F: 30.10/K: 112, D: 755, S: 18, s. 21.

[7] Kurum, imza ve tarih yok, BCA- F: 030.10/K: 112, D: 755, S: 18, s. 20.

[8] TBMM Başkanlığı’na gönderilen dilekçede tarih yok, BCA-F: 30.10/K: 112, D: 755, S: 18, s. 11-12.

[9] Haydar Kang’ın ‘Sayın Vekil Bey’ hitabıyla, gönderdiği dilekçesine kalemle eklenen tarih 6.6.1950, BCA- F: 30.10/K: 112, D: 755, S: 18, s. 10.

[10] Haydar Kang’ın Adalet Bakanlığı Yüksek Makamına gönderdiği dilekçe, evrak kayıt tarihi: 25.12.1950, BCA-F: 30.10/K: 112, D: 755, S: 18, s. 8.

Tüm yazılarını göster