Ahmet Şık: Dilerim tarafsız ve bağımsız mahkemelerde yargılanırlar

Cumhuriyet gazetesinin karar duruşması başladı. Silivri'de görülen davada duruşma 4 gün sürecek. Davanın tek tutuklu sanığı Akın Atalay, savunmasını Tevfik Fikret'in dizeleriyle tamamladı. Dava yarına ertelendi.

Abone ol

DUVAR -  Cumhuriyet gazetesinin yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın karar duruşması bugün sona erdi. Silivri Cezaevi’nin karşısında bulunan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma 4 gün sürecek. Davada tek tutuklu sanık olarak gazetenin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay bulunuyor.

Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarına yönelik açılan Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık'ın da aralarında bulunduğu 20 sanıklı davanın 8. duruşması sona erdi. Duruşmada bütün gün sanıkların ve avukatların  esas hakkındaki mütalaaya karşı savunması alındı. Davaya bakan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, savunmaların alınmasına ara vererek duruşmayı yarın saat 10.00'a erteledi.

'BURADA DEMOKRASİ AYIBI İŞLENİYOR'

Cumhuriyet gazetesine destek olmak için çok sayıda milletvekili, gazeteci ve hak savunucusu sabahın erken saatlerinden Silivri'ye geldi. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, duruşma öncesi yaptığı açıklamada, "Umuyorum, bugün başlayacak duruşmaların sonunda Akın'ı alacağız ve özgürlüğüne kavuşturacağız. Cumhuriyet burada demokrasi mücadelesi verdi. Etrafında oluşturduğu dayanışma ağıyla Türkiye'de hiçbir şeyin bitmediğini ve dayanışmayla umudun yeniden yetiştirilebileceğini ortaya koydu" dedi. CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ise duruşma öncesi yaptığı açıklamada, "Akın Atalay'ın suçunun ne olduğunu bugüne kadar mahkeme heyeti söyleyemedi. Belki son karar duruşmasında söyleyebilirler diye umut ediyoruz.  Akın Atalay'ı umarım perşembe veya cuma günü yeniden özgürlüğüne kavuşmuş bir şekilde görürüz. Cezaevlerinde yatan onlarca gazetecinin de bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz. Burada bir demokrasi ayıbı işleniyor" diye konuştu.

'KÜÇÜK'ÜN SÖZLERİNİN ÜZERİNE FETÖ ÜYELİĞİNDEN DAVA AÇILIYOR'

Saat 11.10'da başlayan duruşmada ilk olarak Akın Atalay, bilirkişi raporuna yanıt verdi. Atalay, gazeteci Cem Küçük'ün, 'Cumhuriyet gazetesi FETÖ’nün elinde oyuncak olmuş, FETÖ’nün ele geçirdiği Cumhuriyet, mahkeme kararıyla asıl sahiplerine iade edilecek' sözlerine ilişkin şunları söyledi: "Alev Coşkun'un Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı dava ve FETÖ soruşturmasında ilk ifadesine başvurulan tanık Cem Küçük. Küçük dışında, arama ve gözaltı kararı gerçekleştirilene kadar başka bir tanık ifadesi yok. Koskoca Cumhuriyet gazetesi operasyonu bu şahsın ifadesi sonrası yapılmış ve operasyon bu kişinin ifadeleri üzerine kurulmuştur. Anımsayalım; 4 şubat 2016 Mustafa Balbay yazılarına son verilmesine tepki olarak attığı tweet'ten bir gün sonra Alev Coşkun dava açıyor. 22 Mart 2016'da Alev Coşkun, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'ne isimsiz bir ihbar mektubu gönderiyor ve Cumhuriyet gazetesinin yörüngesinden çıkarılıp terör örgütlerine yardım eder hale geldiğini söylüyor."

Atalay, şöyle devam etti: "19 Temmuz 2016'da gazetenin yöneticileri hakkında Küçük’ün ifadeleri üzerine FETÖ üyeliğinden dava açılıyor. Sonra gazete yöneticilerini yakalayıp tutuklatıyorlar. Suçlamalar arasında bir kişi için yapılan yönetim kurulu üyeliği seçiminin yasaya uygun olarak yapılmadığı ve vakfın ele geçirildiği iddia ediliyor. Deliller arasında Can Dündar'ın el yazısıyla yazılmış bir tweetine de yer veriliyor ancak içeriğe bakınca onun bu dava ile ilgili olmadığı görülüyor. Sadece bana ait antetli bir kağıda yazıldığı için benimle ilişkilendirilmiş. Kaderin cilvesi, tweet tarihi 17 Aralık 2015. Ama MİT TIR'ları soruşturması nedeniyle tutuklu olduğu için Silivri Cezaevi'nde olması gerekiyor o tarihte. Can Dündar o sırada Silivri'den Çağlayan'a getirilmiş. Ben de o duruşmada vekil olarak vardım. Dündar duruşma esnasında benden not kağıdı istemiş ve duruşma devam ederken, Twitter hesabından paylaşılmak üzere arkadaşına bu mesajı vermiş."

'ORTADA BİR SÜREÇ YOKTUR TEKİL OLAYLAR VARDIR'

Atalay'ın ardından Cumhuriyet gazetesi yazarı Kadri Gürsel savunmasını yaptı. Gürsel beraatini talep ederek şunları söyledi: "İddia makamı üye olmamakla birlikte örgüte yardım ettiğimi, FETÖ’nün yayın organlarına ait telefonlarla iletişim kurduğumu ve 34 günlük yayın danışmanlığım nedeniyle terör örgütlerine yardım suçunu işlediğimi iddia ediyor. Bunları tamamen reddediyorum. 'Erdoğan babamız olmak istiyor' yazısı nedeniyle suçlanıyorum. Duruşma savcısının iddianameyi tekrar eden mütaalası hakkında birkaç sözüm olacak. Hakkımdaki suçlama hukuki değil siyasidir. Tutuklama gerekçesinde ayaklanma istediğim iddiası vardır. İddianamede bile itibar edilmeyen bir suçlamayı savcı mütalaaya neden almıştır? Savcı iddialarını kanıtlayamamakta ancak tekrarlamaktadır. Ortada bir süreç yoktur, tekil olaylar vardır. Cumhuriyet'e katılmam bir süreç olsaydı Milliyet'in patronu tarafından 10 ay önce işten çıkarılmam ile başlanmalıydı."

TEVFİK FİKRET'İN DİZELERİYLE

Gürsel'in savunmasının ardından duruşmaya 5 dakika ara verildi. Verilen aranın ardından  Akın Atalay, esas hakkındaki savunmasına başladı. Atalay, şöyle dedi: "Bu gazetenin çalışanları ve yöneticileri daha önce de öldürüldü, tutuklandı ve tehdit edildi. Şimdi bir kez daha test ediliyoruz. Gerekirse yanmayı göze alırız. Bu gazete ve mensupları baskıya ve tehdide rağmen işini gereği gibi yapar. Korkutulamazlar bu tür davalarla. Yasakçı, baskıcı ve hukuk dışı uygulamalara karşı çıkılmalı ve bunlar hukuktan temizlenmelidir. Basın özgürlüğünün boğulmasına izin verilmemelidir. Yalnızca 94 yıldır yayınlanan bir gazetenin basın özgürlüğü değil bu toplumun özgürlüğü ve şerefi de söz konusudur. Norveçli bir polisiye yazarı hukuku uçurumun ucuna dikilen bir çite, hukukun ayaklar altına alınmasını da bu çitin kırılmasına benzetir. Gazeteciliğin yargılandığı, ifade özgürlüğünün çiğnendiği bu davada, sözlerimi Tevfik Fikret'in yüz yıl önce söylediği şu dizeyle sonlandırıyorum:

"Haksızlığın envâını gördük.. Bu mu kaanun?

En gamlı sefâletlere düştük.. Bu mu devlet?

Devletse de, kanunsa da, artık yeter olsun

Artık yeter olsun bu denî zulm-ü cehâlet"

'KENDİM İÇİN BİR TALEBİM YOK'

Daha sonra Güray Öz esasa ilişkin savunması için söz aldı ve "Daha önce yaptığım savunmayı tekrarlıyorum. Tüm suçlamaları reddediyorum" dedi.

Öz'ün ardından gazetenin karikatürü Musa Kart söz aldı. Kart savunmasında şunları dedi: "Yaklaşık 40 yıldır karikatür çiziyorum. Bu süre içinde pek çok siyasi dönme ve liderliğe tanıklık ettim. Yaşadığımız bu dönem için hukuktan ve adaletten en uzak olanıydı diyebilirim. Cezaevinden çıktıktan sonra pek çok insanla el sıkıştım, kucaklaştım. İçlerinden biri bile 'Sizin davanız siyasi değildi' demedi, diyemedi. Cumhuriyet Davası'nda bu salonlar onurlu ve dürüst insanların duruşuna tanıklık etti. Bu süreçte paçalarımıza kirlerini bulaştırmak isteyenler, kumaşımızın leke tutmadığını bilemediler ne yazık ki. Bu karar duruşmasında kendim için bir talebim yok. Tekrar söylemek zorundayım ki muhalif gazetecileri, siyasetçileri, akademisyenleri ve öğrencileri cezaevinde gösteren fotoğraf, benim güzel ülkeme yakışmıyor."

'DİLERİM TARAFSIZ VE BAĞIMSIZ MAHKEMELERDE YARGILANIRLAR'

Cumhuriyet gazetesinin muhabiri Ahmet Şık, esasa ilişkin savunmasını yapmak için söz aldı. Şık'ın savunmasından satır başları şöyle: "Hapishanelerle ilgili konuşurken, “Ben Ergenekoncu iken” ya da “Ben FETÖ'yken” diye başlayan cümleler kuruyorum. Herkesin bildiği üzere, şimdilik iki ayrı hapishane deneyimim var. İlkinde şimdi FETÖ denilen Gülen Cemaati'nin komplosuyla, mesleki faaliyetlerim suçlama konusu edilerek tutuklandım. İkinci tutuklanmam ise bu yargılamanın konusu nedeniyle oldu. Geçmişte koalisyon ortağı oldukları Gülen Cemaati ile birlikte suç işleyen siyasal iktidar emriyle hayata geçirilen ve öncekine benzer bir komploya maruz kaldım arkadaşlarımla birlikte. Yine mesleki faaliyetlerim suçlama konusu edildi. İlkinde olduğu gibi bu komploda da güvenlik bürokrasisi ve yargının kimi mensupları ile tetikçilik rolü üstlenen bir kısım medya çalışanı siyasal iktidarın suçlarına ortak oldular. Yaklaşık 13 ay süren ilk hapislik deneyimimin sona erdiği gün olan 12 Mart 2012'de Silivri Hapishanesi'nden çıkarken bir siyasal tespit yaparak, tutuklanmama neden olan komploda görev alan polisler ile hakim ve savcıların tutuklanacağını söylemiştim."

Şık, tutuklanmasında etken olan polis, hakim ve savcıları kastederek şöyle devam etti: "O komploculardan firar edemeyenlerin dışında kalanların tümü şimdi hapishanede. Devletten hukuku çıkardığınızda elinizde kalana devlet değil çete denir. Dolayısıyla Gülen Cemaati'nin çetesinin mensupları için söylediğim aynı siyasal tespiti bu komploda rol ve görev alanlar için de yapmak elzem. Dilerim hukukun evrensel normlarını rehber edinen, gerçekten tarafsız ve gerçekten bağımsız mahkemelerde yargılanırlar. 6 yıl arayla ilkinin birebir aynısı olan bu komployla ilgili diyeceklerimi daha önce söyledim. 27 Temmuz 2017'deki ilk beyanımı ve bu siyasi davada siyasi savunma yapamayacağımı söyleyerek mahkemede konuşmamı engellediğiniz 25 Aralık 2017'deki ilk beyanlarımı aynen tekrarlıyorum. Her zamanki gibi sözlerimin de yaptıklarımın da arkasındayım. Çünkü gazetecilik suç değildir."