Gerçekten bir artış var mı emin olamıyorum, elimde sayısal bir
veri yok. Ama yakınlarını öldürdükten sonra intihar eden erkekler
hakkındaki haberlerle son günlerde sık karşılaşıyorum:
“Bakırköy’de eşini öldürüp intihar etti”, “Üç çocuğunun gözü
önünde dehşet saçtı: Eşini öldürüp sonra intihar etti”, “Batman’da
oğlu ve eşini tabancayla ateş ederek öldürdükten sonra aynı silahla
yaşamına son verdi”, “Göl kıyısında önce sevgilisini öldürdü
ardından intihar etti”, “Gaziantep’te aile katliamı! Eşi ve dört
çocuğunu öldüren baba intihar etti”.

Bunlar, gazeteler ve haber sitelerinde son bir ayda gördüğüm
aile boyu cinayet ve intihar haberlerinden bazıları. Üç beş yıl
öncesine kadar, intihar eden erkeklerin, kadınların, eşlerinin ve
çocuklarının da yaşamına son verdiği olaylara rastlanmıyordu. Hangi
nedenle olursa olsun intihar eden erkekler, genellikle
çevrelerindeki insanlara zarar vermeden veda ediyordu yaşama.
Nereden başladıysa son yıllarda intihar edenlerin aile boyu cinayet
işledikleri olaylarla karşılaşmaya başladık. Hem de giderek artıyor
bu vakalar.
Elbette aile boyu cinayet ve ardından gelen intiharların tümünün
kişisel vakalar olduğu söylenemez; toplumsal, siyasal ve ekonomik
nedenleri de olabilir. Bu başlı başına araştırılması ve çıkacak
sonuçlara göre önlem alınması gereken bir konu.
Ama her aile boyu cinayet ve intihar haberini gördüğümde
düşünmekten kendimi alamadığım bir soru var: Acaba biz
gazetecilerin de bu vakaların artmasında rolü var mı? Zira bu
vakaların bir yanı cinayet ise öbür yanı da intihar. Bulaşıcı
olması ve başkalarına da örnek oluşturması nedeniyle de -istisnai
haller dışında- intiharların haberleştirilmemesi gerekli. Evrensel
gazetecilik deneyiminin bizleri ulaştırdığı aşama bu.
Maalesef Türkiye’de medya, özellikle de dijital mecralarda yayın
yapanlar, intiharların haber yapılmaması kuralına özen göstermez
oldu. Kriminal, siyasal, sosyal nedeni olmayan ve ünlü ya da
siyasal kişilikler dışındaki intiharları da intihar yöntemlerini de
içerecek şekilde ayrıntılı haber yapıyorlar. Bu intiharların
artmasına neden olabilecek bir gazetecilik yanlışı.
Aile boyu cinayet ve ardından intihar vakalarına dair haberlerin
de intihara yeltenecek erkeklere örnek teşkil ediyor olması mümkün.
Belki de bu haberler intihara karar veren erkeklere önce
yakınlarını öldürmenin olabilirliğini gösteriyor; cinayeti
normalleştiriyor!
Aile boyu cinayet ve ardından intihar haberlerinin bulaştırıcı
niteliğini gözetmek zorundayız. İntihar haberleri gibi bu vahşetin
haberlerini de yayımlamasak ne kaybederiz ki? Onun yerine
nedenlerini araştırmalı, bu cinayet ve intiharların ortadan
kaldırılmasına odaklanmalıyız.
HABER KANALLARININ REYTİNGLERİ DÜŞÜŞTE
CNN Türk, eylül ayında olduğu gibi ekim ayında da tüm
reyting kategorilerinde “en çok izlenen haber kanalı” olduğunu ilan
etti. Demirören Medya’da yayımlanan bu haberlerin doğruluğunu merak
edip inceledim.
Gerçekten de ekim ayı ortalamalarına göre, tüm kategorilerde
CNN Türk birinci durumda. Tüm gün ortalamasında CNN
Türk 2.36 reyting oranı ile ilk sırada. Onu TRT Haber
(1.96), Halk TV (1.66), A Haber (1.59), Sözcü
TV (0.95), Habertürk (0.96) ve NTV (0.77)
izliyor. AB ve ABC gruplarında önemli bir farklılık, Halk
TV ve Sözcü TV’nin reytinglerinin tüm gün
ortalamasından çok daha yüksek olması. Halk TV, AB ve ABC
gruplarında ikinci en çok izlenen kanal. TRT Haber ve
A Haber’in izlenme oranları ise AB ve ABC gruplarında
düşüyor.
Geçen yıl da haber kanallarının izlenme oranlarını incelemiştim.
O zaman tüm gün kategorisinde TRT Haber birinci, CNN
Türk ikinci, Halk TV üçüncü, A Haber
dördüncü durumdaydı. Bu yılki sıralamada TRT Haber ve
A Haber’in gerilediği görülüyor.
Aslına bakarsanız haber kanallarının tümünün izlenme oranlarında
geçen yıla göre genel düşüş söz konusu. TRT Haber’in
reytingi tam gün ortalamasında 3.10’dan 1.96’ya, CNN
Türk’ün 2.81’den 2.36’ya, Halk TV’nin 2.79’dan
1.66’ya, A Haber’in 2.15’den 0.95’e, Sözcü TV’nin
1.53’ten 0.95’e, Habertürk’ün ise 1.30’dan 0.96’ya düşmüş
durumda. Bu veri, haber kanalları izleyicilerinin haberden ve
tartışma programlarından bir miktar kaçtığını gösteriyor.
Özellikle akşam yayınlarında CNN Türk dışında 2 ve
üzeri reyting alan kanal yok. CNN Türk ve Halk
TV’nin ortalamalarını sabah yayını yükseltiyor. Öğle
saatlerinde ise haber kanallarının tümünün izlenme oranları
neredeyse sıfıra yaklaşıyor.
Tabii bu reyting ölçümlerinin güvenilirliği de tartışmalı.
Örneğin, “ölü saatler” denilen gece 02.00 ile 07.00 arasında her
nasılsa AHaber, CNN Türk ve TRT Haber gibi
iktidar kanalları bazen 6-10 gibi yüksek reytingler alırken,
muhalif kanalların reytingleri 0 ile 2 arasında kalıyor. Bu da
iktidar kanallarının ortalama izlenme oranını yüksek
gösteriyor.
Ancak izlenme oranlarını anlayabilmek için elimizde başkaca veri
yok. Bu verilerin ana ekseni, izleyicinin haber aktarma
yöntemlerinden ve “konuşan kafa” programlarından sıkıldığını
söylüyor. Anlaşılan haber kanallarında değişim vakti gelmiş,
izleyici alarm veriyor.
Haber kanalları yöneticileri bu alarmın kapılarının önünde
çaldığını duyuyorlar mı acaba?
DEVLETİN SİYASAL YARARI NE Kİ?
İki yıl önce “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu icat
etmeleri yetmedi, şimdi de “devletin güvenliği veya iç ve dış
siyasal yararı aleyhine faaliyet” suçu yaratmaya çalışıyorlar.
Adına bu kez “etki ajanlığı” demeden Türk Ceza Yasası’nın
“Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümüne ek yapıyorlar.
“Devlet güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı
bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı
doğrultusunda suç işleyenler”e hapis öngörüyor bu madde.
İyi de devletin güvenliğine, iç ve dış siyasal yararına kim
karar verecek? Tabii ki devleti yönetenler! AKP iktidarı, böyle
muğlak, sınırları belirsiz ifadelere dayanarak eleştirel
gazetecileri hapse attırabilmek için yeni bir yasal dayanak elde
etmiş olacak.
“Etki ajanlığı” yasa önerisinin TBMM Genel Kurulu’na getirilmesi
beklenirken MHP’den muhalif medyaya karşı yeni bir atak geldi. MHP
Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, “yabancı vakıf ve
derneklerden fon alan medya kuruluşlarının RTÜK lisanslarının
iptali”ni öngören bir yasa önerisini Meclis Başkanlığı’na
verdi.
10Haber muhabiri Furkan Karabay’ın, sırf yazdığı haber
ve paylaşımı nedeniyle tutuklanması iktidarın cendereyi daha da
sıkılaştırmayı amaçladığının habercisi. “Halkı yanıltıcı bilgi”
maddesini pervasızca kullanan iktidar, bu yasalar çıktıktan sonra
kimbilir nasıl saldıracak?
Gazetecilik meslek örgütleri altı ay önce hep birlikte karşı
çıkarak, iktidarın “etki ajanlığı” yasasında geri adım atmasını
sağlamıştı. Hep birlikte itiraz yine zorunlu...
ADİL YARGILANMA HAKKI
14. Uluslararası Suç ve Ceza Filmleri Festivali’nin bu yıl “Adil
yargılanma hakkı” temasını işlemesi yerinde bir seçim. Maalesef
“adil yargılanma hakkı”nın ihlal edildiği algısı çok arttı.
Elbette yok yere doğmuyor bu algı. Düşünebiliyor musunuz,
mahkeme kanıtlar için “bu aşamada tartışmalı olmakla birlikte”
ifadesi kullanıyor ama buna rağmen CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı
Ahmet Özer’in tutukluluğuna itirazı reddediyor!
Narin Güran cinayeti ile ilgili davada Hürriyet
gazetesi “Müebbetlik dört yalancı” manşeti atarak, kendisini
mahkemenin yerine koydu. Yargılanan dört kişinin de suçlu olduğu
kararını verip manşetten ilan etti! Milliyet, sanık Nevzat
Bahtiyar’ın doğruluğu kanıtlanmış gibi “Mahkemede iki itiraf”
başlığı atarken bu kişinin ifadesinin daha önceki “itiraf”ları ile
çeliştiğinden söz etmedi! Sabah da aynı şekilde “Narin’i
amcası Salim boğdu” başlığı attı.
Duruşma akşamları CNN Türk, AHaber ve
Habertürk’te “mahkeme” kurulup, duruşmada olanlara ilişkin
hüküm kuruldu. En garibi de eski Ekonomi Bakanı Masum Türker’in,
CNN Türk’te dava hakkında “uzman” gibi
konuşturulmasıydı.
Medya, Narin Güran davasında gazetecilik şüpheciliğini,
yargılamaya adil ve dengeli yaklaşımı iyice elden bıraktı; hüküm
ilan ederek mahkemeyi de baskı altına alıyor. Peki, annenin,
kardeşin ve amcanın “adil yargılanma hakkı” yok mu? Biz
gazeteciler, herkesin ama herkesin adil yargılanma hakkının ve
masumiyet karinesinin tavizsiz savunucuları olmalıyız.
FEHMİ KORU’NUN SERZENİŞİ
Bizim medyanın, Batı medyasının tersine Türkiye’nin BRICS’e
üyelik başvurusuna pek ilgi göstermediğini yazmıştım.
Bu eleştirime, Fehmi Koru’dan “Ombudsman Karar
gazetesini izlemiyor galiba” serzenişi geldi. Koru, BRICS zirvesi
konusundaki “Devletler oyun oynuyor… Türkiye’nin de bir oyunu var
ama” ve “Yeni hedef: Dış
politikada imkansızı başarmak” başlıklı yazılarını da
gönderdi.
Ayrıca dostlardan gelen öbür serzenişlerin de hakkını teslim
edip; BirGün’de Hayri Kozanoğlu’nun,
Cumhuriyet’te M. Ali Güller’in, Evrensel’de
Bülent Falakoğlu’nun, T24’te Barçın Yinanç, Hakan Aksay ve
Namık Tan’ın, Ekonomim’de Zeynep Gürcanlı’nın, Sol
Haber’de Korkut Boratav’ın “BRICS zirvesi” hakkında geniş
yazılar hazırladıklarını kayda geçirip eksikliğimi gidermeye
çalışayım.
Muhtemelen gözden kaçırdığım başka yazılar da olabilir. Ama yine
de Türkiye’nin yüzünü Batı’dan Doğu’ya döndüğü değerlendirmelerine
neden olan BRICS’e üyelik başvurusu ve sonuçlarının çok daha fazla
ilgiyi hakettiği eleştirim baki.
Tek cümleyle:
- İhlas Holding’in Kırgızistan’da hidroelektrik ve doğalgaz
çevrim santrali ihalesini almasını aynı gruptaki Türkiye
gazetesi manşetten, TGRT de aynı görüntüleri
defalarca tekrarlayarak 5 dakika boyunca yayımlandı.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da
Brezilya gezisine devletin özel uçağıyla gitti ve bir grup
gazeteciyi de beraberinde davetli götürdü.
- Akşam, Cumhuriyet ve Karar, “Hemşireler uyudu
bebek boğuldu” haberinde özel hastanenin adını gizlerken,
İHA ve Türkiye gazetesi ise Memorial
Diyarbakır Hastanesi adını verdi.
- Cumhuriyet internet ve Medyaradar sitesindeki
“Bahar'ın Rengin'i Ecem Özkaya kendisine gelen mesajları ifşaladı”
başlığındaki gibi “ifşaladı” diye bir fiil yok; “ifşa etti”
olmalıydı.
- İktidar sözcülerinin her önüne gelene “terörist” dediği
yetmezmiş gibi Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül, “siyasi
terörizm” diye bir kavram türeterek hedefi daha da büyüttü.
- Hürriyet Spor’da “2026 Dünya Kupası ülkemizi tek yürek
yapacak” başlıklı yarım sayfa metinde bir içecek markasının
tanıtımı yapılıyordu ama paralı yayın uyarısı konulmamıştı.
- Muhalif medya, CHP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin
konserlere yüksek ücretler ödediği haberlerine ilgi
göstermedi.
- Hürriyet’in “Trump zaman yolcusu mu?” haberinde kompo
teorisinin kaynağı belirsizdi.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET
VE ÖNERİLERİNİZ
İÇİN: