AK Parti MKYK üyesi Tarhan: Sivaslı bir muhafazakar olsanız sizi savunmam mı diyeceğim?

CHP'den istifa ettikten sonra AK Parti'ye geçen Metin Tarhan, Sivas Katliamı sanıklarını savunanların AK Parti’de görev almasına 'savunma tekniği' açısından bakmak gerektiğini söyledi.

Abone ol

DUVAR - Sivas’ta Madımak Oteli önünde toplanan kalabalığın düzenlediği saldırılarda 33 aydının katledilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine işleyen en kara lekelerden biri.

O dönem en yetkili ağızlar, saldırganlardan yana tutum almış, Başbakan Tansu Çiller, “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir" demişti.

Şimdi Saadet Partisi’nin Genel Başkanı olan Temel Karamollaoğlu, katliam yaşandığında Sivas Belediye Başkanı’ydı. Refah Partisi’nden milletvekili seçilen Karamollaoğlu, Madımak Oteli’nin önündeki kalabalığın yanına gittiğinde, ağzından çıkan sözler şöyleydi:

“Bir defa şöyle bir Fatiha okuyalım. Şunların ruhuna el Fatiha diyelim" 

Göz göre göre gelen katliama ne asker ne de polis müdahale etti. 33 aydın, Madımak Oteli’nde yangından ve dumandan etkilenerek hayatını kaybetti. Aradan geçen 30 senede, Sivas Katliamı’nda yaşananlar hâlâ hafızalarda.

Alevi kimliğiyle tanınan ve 2021’de AK Parti’ye katılarak Merkez Karar ve Yürütme Kurulu (MKYK) üyesi olan avukat Metin Tarhan’a göre, Sivas Katliamı 'Türkiye’nin dizayn edilmesiyle ilgili gelişmelere zemin yaratmak için düzenlenen bir provokasyon' sonucunda gerçekleşti.

AK Parti’ye katılmasının amacının yeni bir Alevi açılımı olmadığına vurgu yapan Tarhan, yeni partisinde üst düzey görev yapmış bazı isimlerin Sivas Katliamı davasında sanık avukatlığı yapmış olmasına yönelik, “Sivas’ta olduğunuzu düşünün, arkadaşız ve siz muhafazakar bir insansınız. Bir suça bulaştınız ve benden avukat olarak yardım istediniz. Ben size ‘Savunmam’ mı diyeceğim” yorumunu yapıyor. Tarhan, Sivas Katliamı davasında sanıkları savunmanın politik bir tercih olup olmadığı konusunda ise “Politik tercihle avukatlık yapanlar istisnadır” diyor.

Tarhan, “Davada avukatlık yapanlar, AK Parti’de görev yapmışlar ve gitmişlerdir. Mevcutta yok” diyor ama, Sivas Katliamı davasında yargılananlardan 4’ünün avukatlığını üstlenen Hayati Yazıcı, halen AK Parti’nin en üst yönetim organı olan Merkez Yürütme Kurulu’nda Siyasi ve Hukuki İşler Başkanı olarak görev yapıyor.

Türkiye’de kutuplaşmanın arttığına işaret ederek, “Keşke Devlet Bey de, Süleyman Bey de, Cumhurbaşkanımız da daha yumuşak, kucaklayıcı bir yöntem ile muhalefetin yalanlarını, yanlışlarını dile getirebilselerdi” diyen AK Parti MKYK üyesi Tarhan’a yönelttiğimiz sorular ve aldığımız yanıtlar şöyle:

Sivas Katliamı’nın 30. yıl dönümündeyiz. Aradan geçen zaman içinde Aleviler açısından ne değişti?

Sivas Katliamı çok büyük talihsizliktir bu ülke ve toplum açısından. Olmaması gereken bir durum. Böyle bir olayın neden gerçekleştiğinin çok iyi irdelenmesi gerekiyor. Halkın kendiliğinden harekete geçtiğini düşünmüyorum. Bunun örneği zaten tarih boyunca yoktur. Mutlaka bir provokasyon vardır. Bunun sebeplerinin bilinmesi gerekiyor. Sivas hadiseleri doğrudan Alevilerle de ilgili değil. Orada Sünni ve aydın olan, bu ülkenin hafızası olan, bu ülkenin birikimi olan insanlar, Alevilerin düzenlemiş olduğu bir etkinlik çerçevesinde Sivas’a gelmişti. Sorun Türkiye’nin dizayn edilmesi ile ilgili bir takım siyasal gelişmelere zemin ayarlanması, darbe ve benzeri gibi şeylere gerekçe oluşturması anlamında oluşturulan bir süreç. Bu bakımdan öncelikle sadece Alevi meselesi olarak algılanmaması çok önemli. Toplumsal bir kaybımız var ve bu herkesi ilgilendiriyor.

Türkiye’de bu olayın bir miktar örtülü kalmasının dışında çok olumlu gelişmeler olduğunu da düşünüyorum. Alevilerin bilinilirliği arttı, toplumda nasıl bir güç olduğu anlaşıldı. Aleviler ile ilgili bir şeyler yapılması gerektiği arayışı başladı.

‘DAVET EDİLDİĞİMDE AK PARTİ KONGRESİ OLDUĞUNU BİLE BİLMİYORDUM’

Siz sosyal demokrat kimliğinizle biliniyorsunuz. 2021’de direkt Cumhurbaşkanı’nın davetiyle AK Parti’ye katıldınız. O dönem verdiğiniz röportajlarda, bu davetin sizin için de bir sürpriz olduğunu söylüyorsunuz. AK Parti’ye katılım süreciniz nasıl gelişti? AK Parti yeni bir Alevi açılımı yapmak için mi sizi partiye davet etti?

Cumhuriyet Halk Partisi’nde bir siyasi geçmişim vardı. Ancak CHP’nin kendi iç yapısı nedeniyle siyaset ve kadro üretememesi nedeniyle, benim demokratik değerlerimle bağdaşmayan şeyler olduğu için ayrılmıştım. Bu ayrılıktan sonra bir daha siyaset düşünmüyordum. 2021’de sayın Cumhurbaşkanı, AK Parti kongresinden bir gün önce, ki ben o gün kongre olacağını dahi bilmiyordum, gece yarısı beni aradı. Bu davet, Alevi açılımı daveti değildi. Aydın, demokrat ve hakem olma sıfatım nedeniyle devlet için, siyaset için görev alma teklifiydi. Ben de bu teklifi kabul ettim. Kabul ettikten sonra kamuoyuna Alevi bir kanaat önderine rol verildiği şeklinde yansıdı. Cumhurbaşkanı beni davet ederken ‘Siz Alevisiniz. Gel Aleviler ile ilgili bir iş yapacağız’ demedi.

‘BAZI BEKLENTİLER KARŞILANDI’

Siz AK Parti’ye katıldıktan sonra Aleviler konusunda Cumhurbaşkanı bir takım adımlar attı. Sizden görüş alındı mı, bir etkiniz oldu mu?

Geçmişte 2 Temmuz Sivas Katliamı, Maraş, Çorum gibi tatsız olaylar yaşandı ve Alevi meselesi uluslararası bilinirliği olan bir mesele haline geldi. AK Parti’nin de geçmişte yaptığı açılımlar vardı ve bir hafızası, arşivi oluştu. AK Parti’ye katıldıktan bir süre sonra Aleviler ile ilgili bir çalışmanın yapıldığı söylendi ve görüşüm soruldu. Ben de bir brifing sundum ve konunun bir siyasi partinin tekelinde olmaması gerektiğini, ilişkinin devlet ile Aleviler arasında olması gerektiğini söyledim. O çerçevede, İçişleri Bakanlığı’na devlet adına yetki verildi. Teknik bir takım aksamalar ve belki de beklentilere denk düşmeyen süreçler yaşandıysa da sonuç itibarıyla, Alevilerle ilgili temel bazı beklentiler karşılandı.

İsteyenin devletle ilişkilendiği, istemeyenin, ‘İhtiyacım yok’ diyenin ise müdahale edilmeyeceği, Alevileri asimile etmeyen, hizmet sunma amacı olan ciddi bir çalışma yapıldı. Tamamen Alevileri tanıyan, olduğu gibi kabul eden bir idari birim oluşturuldu. Benim, devlet ile Aleviler arasındaki ilişkinin düzenlenmesi konusundaki beklentilerimi karşılayan bir süreç yaşandı.

Bu çalışmayla ilgili eleştiriler de geliyor. Alevilerin Kültür Bakanlığı’na bağlanması eleştiriliyor. Aleviliğin hem kültür boyutu hem de itikat boyutu var. Diyanetin bünyesine entegre edilmesi Alevilikle bağdaşmıyor. Ama sadece Kültür Bakanlığı’na bağlanması da bağdaşmıyor. Ben, naçizane olarak özerk bir başkanlık olması görüşünü savundum. Kendi kaideleri, kendi işleyişi olan bir kurum oluşturulmalıydı. Ama bu idare içinde teknik anlamda çok rahat konumlanabilecek bir konu değil. İlerleyen zamanlarda belki Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması konusunda, yapılan çalışmanın eksik kalan tarafının düzeltilmesi için çaba harcayacağım.

‘SAVUNMAM MI DİYECEĞİM’

Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması, kurumun işlerliğini mi arttırır?

Alevilerin biraz daha kendilerine ait olan bir kurumun oluşması, devletin Alevileri hiçbir şekilde farklılaştırmadan tanımasını yönünde biraz daha çabaya ihtiyaç olacak. Ki, sürecin başındaki irade bu yönde idi.

Sizin bir de hukukçu kimliğiniz var. Aynı zamanda Alevi kanaat önderi olduğunuzu belirtiyorsunuz. Partinizde, Sivas Katliamı’nın faillerini savunan kişiler de var. Tabii ki herkesin savunulmaya hakkı var ancak sizde bu isimlerle yan yana gelme konusunda bir kaygı oluşmadı mı?

Bazen kamuoyundaki yargılar, değerlendirmeler biraz da algı düzeyinde yapılıyor. Sivas’ta olduğunuzu düşünün, arkadaşız ve siz muhafazakar bir insansınız. Bir suça bulaştınız ve benden avukat olarak yardım istediniz. Ben size ‘Savunmam’ mı diyeceğim.

Bahsettiğiniz kadar basit bir mesele olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bu tip davalarda avukatlık yapmak politik bir tercih değil mi?

Politik tercih noktasında çok istisnai isimler olabilir. Ama bunun AK Parti’nin kabullendiği bir pozisyon olduğunu düşünmüyorum.

‘KATLİAM DAVASINDA SAVUNMA YAPANLAR VARSA AÇILIM İÇİN ÇABA HARCAYANLAR DA VAR’

Sivas Katliamı davasında öne çıkmış avukatların bazıları AK Parti’de üst düzey görevler yaptı, yapmaya devam ediyor…

AK Parti, kendi siyasi geçmişini muhafazakar kesim üzerine kurdu. Bir şekilde Sivas’ta kullanılan kesim de muhafazakar birikimin ön yargıları ile kullanıldı. O zemin hazırlandı. Dolayısı ile konuya savunma tekniği açısından bakılmasında fayda var. O dönemde görev alan arkadaşlar ile birebir temasım olmadı. Onlar AK Parti’de görev yapmış, gitmişlerdir. Ama mevcutta yok. Hiç kuşkusuz öyle bir pozisyonda rol almış insanları savunmak benim benimseyeceğim, hoş karşılayacağım, kabul edeceğim bir durum değil. Ama her hatanın belirli olgunlaşmalara neden olduğunu da bilirim. O gün savunma makamında olan arkadaşlar varsa, bugün de Alevi açılımı için çaba harcayan arkadaşlar da var. Yani biraz zamanın ruhuna bırakmak lazım diye düşünüyorum.

‘AK PARTİ KUTUPLAŞMADAN MUAF DİYE BİR ŞEY YOK’

Aleviler arasında tanınan bir isimsiniz. AK Parti’ye katıldıktan sonra ihanetle suçlandınız mı?

Toplum o kadar kutuplaştırılmış ki, siyaset o kadar doğal mecrasından çıkarılmış ki yani tüm insani değerlerimiz, tüm ahlaki değerlerimiz, ülke severliğimiz, topluma dönük yüzümüzün geri plana itilerek sadece AK Partili olmam üzerinden çok sert eleştiriler geldi.

Kutuplaşma dediğimiz şey bir günde olmadı. AK Parti 21 yıldır iktidarda. Size göre kutuplaşmada rolü ve sorumluluğu yok mu?

Toplum olarak, herkesin sorumluluğu var. Biz AK Parti olarak bundan bundan muafız diye bir şey yok. AK Parti geldiği zaman toplumu tamamen kucaklamayı hedefliyordu. Seküler yaşam anlayışına sahip olan insanların muhafazakar bir yapı içerisinde yaşamlarının güvenceli olup olmayacağı kuşkuları da doğdu. Doğması da doğaldır. O çerçevede AK Parti gerçekten de çok büyük bir başarı ile bu kaygıların zaman içerisinde yersiz olduğunu gösterdi. Şu aşama itibarıyla söylüyorum; bundan sonraki süreçte AK Parti hızlıca eksikliklerini onaracak. Belki; dönem dönem dile getirilen kuruluşundaki kapsayıcı demokrat yapısını daha belirgin hale getiren bir süreç yaşanacak.

Cumhurbaşkanı’nın, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun çok sert söylemler kullandığına şahit olduk. Sizce bu dil değişmeli mi ve değişecek mi? Soylu’nun tekrar bakan yapılmaması, iktidarın kendisinden olmayanlara yönelik keskin dil kullanmaktan vazgeçeceği anlamı çıkartılabilir mi?

Muhalefetten bir politik üretim görebilseydik, AK Parti’den de bu şekilde dönüş olmazdı. Mesela 'TOGG' diyorsun, adamlar 'İtalya’dan getiriliyor' diyor. Keşke Devlet Bey de, Süleyman Bey de, Cumhurbaşkanımız da daha yumuşak, kucaklayıcı bir yöntem ile muhalefetin yalanlarını, yanlışlarını dile getirebilselerdi. Siyasetin sertleşmesi kimseye yarar getirmiyor.

‘KILIÇDAROĞLU’NUN ALEVİ KİMLİĞİ NEDENİYLE YÜRÜTÜLEN TARTIŞMALARI AYIPLIYORUM’

Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı, Alevi kimliği üzerinden de tartışıldı, Alevi olduğu için oy alamayacağı kesimler olduğu söylendi. AK Partili bir Alevi olarak siz Kılıçdaroğlu’nun dini kimliği üzerinden yürütülen tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her şeyden önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması üzerinden yürütülen tartışmaları ayıplıyorum, net olarak kınıyorum. Bu toplumda herkesin aday omla hakkı vardır. İtikadının etnik yapısının siyasi düşüncesi anılarak onun üzerinde böyle büyük bir blokaj oluşturulmasının doğru olmayacağını düşünüyorum. Kılıçdaroğlu’nun Alevi olmasıyla ilgili beyanlar en çok muhalefetten, CHP’nin kendi içinden geldi. Bunlar çok ilkel söylemler. Bir insanın idare edebilme becerisi, şahsiyeti, toplumu kucaklama pozisyonu, demokratlığı değerlendirilmiyor, Aleviliği değerlendiriliyor. Bunun kime ne yararı var? Kime ne sunabilir?