Seçim zamanı, kampanya zamanı demektir. Kollar sıvanır, hemen afişler, bayraklar, şarkılar, türküler, reklam filmleri filan hazırlanır. Bazılarının stratejisi iyidir, hedef kitlesi doğrudur, imaj parlatır, rakipte panik yaratır, kararsızların aklını çeler, coşturur, oy vermeye koşturur.
Bazıları da sırf yapmış olmak için, “Herkes yapıyor, biz de yapalım yahu!” diye yapılır, bir sürü para harcanır ama pek işe yaramaz. (CHP’nin 7 Haziran 2015 seçimlerindeki “Milletçe Alkışlıyoruz” kampanyası, buna bir örnektir mesela.)
Ülkemiz, seçimlerden yana maaşallah çok bereketli bir ülke olduğu için, yıllar yılı her tür seçim kampanyası türüne maruz kaldık.
Limon gibi sıkılmak istemeyenleri, çılgın vaatli Cem Uzan’ları, “baba”ları, “bacı”ları, komikleri, asabileri, cinsiyetçileri, ırkçıları, şuursuzları, tatlıları, başarılılıları ve etkisizleri...
Hepsini gördük.
Görmediğimiz tek tür kalmıştı. Bugüne kadar, hiç kendi kuyusunu kazan, kendi kalesine gol atan, ters tepmek üzere yapılan bir seçim kampanyası görmemiştik.
Onu da AK Parti yaptı. (Çünkü “Yaparsa, yine AK Parti yapar!”)
Film, AK Parti’den önceki dönemleri özlemle, hasretle, uzun uzun anlatıyor. (Hayır, yazım hatası yok, tekrar okumayın cümleyi. Gerçekten, AK Parti öncesi dönemleri anlatıyor. 80’leri, 90’ları...)
Filmde, tatlı bir çocuk, uykusundan uyanıyor ve Türk bayrağı sarkan pencereden dışarı bakıyor. Sonra başka bir tatlı çocuk, başka bir Türk bayraklı pencereden bakıyor. Sonra da tonton bir amca, bambaşka bir pencereden bakıyor.
“Biz, başka pencerelerden, aynı güne uyandık...” diyor dış ses.
Sonra, az önce uyanan (ve pencereden bakan) çocuk, “Adam Olacak Çocuk” izleyerek, kahvaltı yapıyor. Tek kanallı, uzaktan kumandasız, 80’lerdeki ahşap televizyonun ekranında Barış Manço’yu görüyoruz.
“Taze ekmek kokusu sardı evi. Fonda, Barış Abi’nin sesi...” diyor dış ses.
Sonra “kızlı erkekli” bir grup çocuk, kanepede yan yana, sıkış tepiş oturmuş, Adile Naşit’in “Uykudan Önce”sini izliyorlar neşe içinde.
Bir çocuk, mahalle bakkalına gidiyor. Filesini dolduruyor, bakkal amcasına Sadri Alışık’ın Turist Ömer selamından çakıyor ve eve gidiyor. O da ne? Televizyonda Kadir İnanır’ın Tatar Ramazan filmi var. Kadir İnanır, en kızgın suratıyla tokat atmak üzere... Tabii çocuk çok korkuyor ve hemen annesine sarılıyor.
“Biz, Adile Teyze’nin masallarıyla büyüyen çocuklar, Mahmut Hoca’dan hayatı, Turist Ömer’den selamı, Tatar Ramazan’dan adaleti öğrendik...” diyor dış ses.
Sonra iki katlı evlerin olduğu, mahalle kaldırımında misket oynayan “kızlı erkekli” çocuklar ve leblebi tozu püfürdeten başka çocuklar görüyoruz.
“Kaldırımda misketlerimiz, aynı tınıyla çarpıştı. Boğazımıza aynı leblebi tozu kaçtı. Paylaştık. Kahkahayı, acı ve heyecanı...” diyor dış ses.
Acı ve heyecan derken, mavi bir Vosvos dönüyor Arnavut kaldırımlı sokaktan. Vosvos’un saati, 9’u 5 geçiyor. Mavi gözlü, genç şoför arabasından iniyor. Sokaktaki ayakkabı boyacısı dahil, herkes saygı duruşunda bekliyor gururla.
“Aynı kalpten sarsıldık. 17 Ağustos’ta, 10 Kasım’larda...” diyor dış ses.
Sonra birtakım sevgi dolu aileler, anneler, çocuklar görüyoruz. (Kadınların bazılarında, 2000’lerden sonra moda olan türbanlardan var ama film hâlâ 90’larda geçiyor.)
“El ele verdik, gönüller bir olsun temennisiyle kucaklaştık. Anne olduk, kardeş olduk, can olduk, canan olduk...” diyor dış ses.
Dalgalanan Türk bayrağı altında nöbet tutan bir askerden sonra, kahvede, tek yürek Dünya Kupası maçı izleyenleri görüyoruz. İlhan Mansız, milli takımın o ünlü golünü atıyor ve herkes ayağa fırlıyor.
“Yine aynı kalple gururlandık. İlhan’ın altın şutuyla...” diyor dış ses.
Yine duygusal (ve nostaljik) anlar başlıyor. Bayramlaşmalar, dedeler, torunlar, iftarlar, pideler, kahveler, çaylar.
“Sen, ben değil, biz olmayı bildik. Şimdi, dünya ve düzen değişiyor. 16 yıllık birikimimizle Türkiye, şahlanma dönemini açıyor. 24 Haziran’da el ele verdiğimizde, Türkiye vakti başlıyor!” diyor dış ses.
Sonra aniden Tayyip Erdoğan çıkıyor. Yanında da “Türkiye vAKti” yazıyor. Son.
İnanılmaz bir seçim kampanyası filmiyle karşı karşıyayız sayın seyirciler. Neresinden tutsak, elimizde kalan bir filmle.
Her şeyden önce, “Eski Türkiye” filmi bu yahu. Yeni değil, eski.
Yıllardır “Yeni Türkiye” diye iletişim yapan bir parti, “Yeni Türkiye” diye vizyon açıklayan, konferanslarda konuşan bir Cumhurbaşkanı, “eski günlere özlem” filmi yapar mı?
“Sevgili halkımız, bakın, bizden önceki dönemlerde her şey çok güzelmiş. Biz yokken çok daha mutluymuşsunuz.” der mi? Bir seçim kampanyasında, oy istediğiniz insanlara, bütün bunları hatırlatmanın ne manası olabilir?
Bu nasıl bir strateji? Hedef kitlesi kim?
“Ata’ya saygı duruşunda, sap gibi ayakta durmaya gerek yok.” diyen Tayyip Erdoğan’ın filminde, saat 9’u 5 geçe herkes sap gibi ayakta durur mu? 17 Ağustos’tan sonra, “7.4 yetmedi mi?” pankartları açılmamış mıydı? “Gönüller bir olsun temennisiyle can olduk, canan olduk.” sözleri, Pir Sultan Abdal’a gönderme mi? Neler oluyor?
Peki, “Türkiye vakti başlıyor!” ne demektir? 16 yıldır ne vaktiydi? Neden şimdi başlıyor Türkiye vakti? 16 yıl önce başlamış olması gerekmez miydi? Yazık değil mi?
AK Parti’nin, reklamcı Erol Olçok’tan sonra, bir türlü düzgün stratejili ve başarılı bir seçim kampanyası yapamadığını biliyoruz ama bu filmi gerçekten CHP önce kendisi için yaptırmış da sonra AK Parti’ye hediye etmiş gibi duruyor.
(Nitekim, filmin sonunda Tayyip Erdoğan’ın çıktığı grafik animasyon da CHP’nin “Atatürk’ün İzinden” filminin sonunda, Atatürk’ün çıktığı grafik animasyonla aynı.)
Belki de bu filmi, oynanan büyük oyunlar ya da dış mihraklarla açıklamak gerek. 16 yıllık birikimiyle Türkiye’de şahlanma dönemi açmaya gelenlerin, böyle bir seçim kampanyası filmi yaptırdığına (ve bitmiş halini izleyip onayladığına) inanmak çok zor çünkü.
Filmi izlemek isterseniz, buyrun buradan bakın: