AK Partili Ebubekir Gizligider: 'Televizyon ekranı kültürel kalaşnikof gibi'
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın bütçe görüşmelerinde evlilik programları tartışıldı. AK Parti'li milletvekilleri programlarının aile yapısına zarar verdiğini savundular.
ANKARA - Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın bütçe görüşmelerinde AK Parti milletvekilleri, televizyonlarda yayınlanan evlilik programlarını eleştirdi. Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir, "Birçok televizyon ekranı kültürel, fikirsel Kalaşnikof gibi kullanılıyor" dedi.
AK Partili milletvekillerinin, diziler ile evlilik programlarına olan tepkileri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 2017 yılı bütçe görüşmelerine damga vurdu. Bu tür programların geleneksel aile yapısına olan olumsuz etkilediğini savunan AK Parti'li vekiller RTÜK’den duyarlı olması talebinde bulundu.
Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir, televizyonlara için “ Ahlaki duyarlılığı yüksek yayın organları, milletimizin meşrebine, nezaketine, nezahetine uygun programlar üretmelidirler. Aile yapımızı, yani milletimizin kök hücresini ancak böyle muhafaza edebiliriz” şeklinde konuştu.
“Bu evlendirme programları var yani olmaz olsaydı da konuşmaz olsaydık ama kaç yıldır bu meseleyi hâlâ çözemedik” diyen Nevşehir Milletvekili Ebubekir Gizligider, Başbakan'la da bu konuyu paylaştıklarını aktardı.
Gizligider, programlara katılanların "rezil" edildiğini kaydeden Gizligider, “Bir köyümüzde bir amcamız bir şekilde bir programla evlendi ve sonrasında anlattıkları, yaşadıkları inanın filmlere konu olaylar” dedi.
AK Parti'li milletvekillerinin eleştirileri tutanaklara şöyle yansıdı:
'15 TEMMUZ MUCİZESİNİ YAPAN MÜSLÜMAN TÜRK AİLESİDİR'
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Aile toplumun temelidir, direğidir. Sosyal istikrar ve güvenin korunması aile yapısının sağlamlığına bağlıdır. Aile sağlamsa toplum da öyledir. Sapasağlam bir toplumun oluşturduğu bir devleti hiçbir harici ve dâhili düşmanın yıkması mümkün değildir. Nitekim “15 Temmuz mucizesi” dediğimiz o gece ve sonrasında destanlar yazan aziz milletimizin istinat ettiği sağlam zemin temiz Müslüman Türk ailesidir. İşte, bizim devlet olarak üzerine titrememiz gereken bu yapıdır. Türk ailesi, aziz milletimizin kök hücresidir. Diğer güzel bütün unsurların inşa merkezi burasıdır. İktidarı ve muhalefetiyle, aydınıyla medyasıyla, sivil toplum örgütleriyle hassasiyet göstermemiz gereken bu müstesna yapıyı yıkmak için sistemli hücumlar yapılıyor. Vatan, millet, din, aile düşmanlarının kaleyi fethetmek için yüklendikleri ilk kapı ailedir. Hücumda kullandıkları en etkili koçbaşı ise, görsel medyadır.
'EN MAHREM DEĞERLERİMİZE HÜCUM EDİLİYOR'
Yazık ki birçok televizyon ekranı kültürel, fikirsel Kalaşnikof gibi kullanılıyor. En mahrem değerlerimize alenen hücum ediliyor. Dizi dizi dizilerle, akla hayale gelmeyecek ilişkiler "bak olabiliyormuş" havasında meşrulaştırılıyor. Aile içi şiddeti teşvik eden, aile reisinin otoritesinin sıfırlayan, kutsal anneyi sıradanlaştıran programlar almış başını gidiyor. Bakanlığımızın bu konudaki hassasiyetini biliyorum. Bu duyarlılık, RTÜK, medya kuruluşları ve müspet TV yöneticileriyle iş birliği yapılarak daha da geliştirilmelidir. Ahlaki duyarlılığı yüksek yayın organları, milletimizin meşrebine, nezaketine, nezahetine uygun programlar üretmelidirler. Aile yapımızı, yani milletimizin kök hücresini ancak böyle muhafaza edebiliriz.
'BOŞANMALAR KANAYAN YARAMIZ'
EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Aile kavramıyla başlayan bir isim. Devleti aile tutar. Aslında bizde -bana göre, benim fikrim odur ki- yüz elli yıldır uğraştıkları aileyi bir türlü bozamadılar, belki bazı gedikler açtılar ama inşallah bozamayacaklar; bu noktada da sizin çok değerli katkılarınıza ihtiyacımız var. Aile bütünlüğünü korumak noktasında psikolog ve sosyolog alımlarınız için teşekkür ediyorum ve bunu artırmamız gerektiğini düşünüyorum. Şunu net söyleyeyim, sahadan da çok iyi geri dönüşler alıyoruz bu noktada ve hatta bazı önerilerimiz de var bu konuda çünkü geçmişte bu tür alımlar yoktu, bu tür kurumsallaşma yoktu.
Boşanma davaları önemli bir şey yani yüzlerce boşanma davasına girdik. Bendeki istatistik yanıltmıyorsa beni, yüzde 40,3 falandı yani boşanmaların yüzde 40 küsuru ilk beş yılda yanılmıyorsam -yine rakamı tekrar kontrol edeyim- evet, 40,3 ilk beş yılda, benim aldığım rakam. Ve inanın, bunların birçoğu da, baktığınızda, aslında trajikomik durumlar yani değil boşanmayı gerektiren, 2 normal insan arasındaki küçük tartışmalar, aileler, kayınvalideler, falan... Baktığımızda, aslında hepimizin hayatında olan küçük küçük anlaşmazlıklar, o ilk anın da tepkisiyle, refleksiyle farklı bir şeye giriyor. Şu anda, bildiğim kadarıyla uygulamamız şu: Aile hâkimlerimiz takdir ederlerse psikolog değerlendirmesi, psikolog katkısı talep ediyorlar. Özellikle bu ilk beş yıllık boşanma taleplerinde bunun zaruri olmasını tartışabilir miyiz? Buna ihtiyaç olduğunu sanıyorum. Geçmişimizde de kültürümüzde vardı aslında bu. Büyük ailelerin olduğu geçmiş hayatımızda işte ailenin büyükleri falan girerdi devreye, bir şekilde bir orta yol bulunur, geçim devam ederdi tabiri caizse. Şimdi, çok hızlı bir refleksle, bu boşanma davaları ilk beş yılda, ne yazık ki bir kanayan yaramız olarak önemli bir tespitimiz. Bu noktada, sizlerin, Bakanlığımızın Adalet Bakanlığıyla ortak bir çalışması gerektiğini düşünüyorum Sayın Bakanım.
'EVLİLİK PROGRAMLARI OLMAZ OLSAYDI'
Yine, bu evlendirme programları var yani olmaz olsaydı da konuşmaz olsaydık ama kaç yıldır bu meseleyi hâlâ çözemedik. Trilyonlar kazanılıyor; herkes daha çok kazansın, Allah herkesin çarşısına pazar versin ama orada çok kötü bir fasit daire var, hepimiz bunu gözlemliyoruz. RTÜK bütçesinde de konuştuk bunu daha önce, Başbakanımızla da paylaştık. Bu noktada aslında hepimizde ortak bir irade var ama galiba bir harekete geçmemiz lazım.
Genç erkekler ve genç kadınlar, ihtiyar erkekler ve ihtiyar kadınlar -ne olur bağışlayın beni- rezil ediliyorlar, gerçekten rezil ediliyorlar. Ben kendi şehrimde de yaşadım, bir köyümüzde bir amcamız bir şekilde bir programla evlendi ve sonrasında anlattıkları, yaşadıkları inanın filmlere konu olaylar. Bu arada, tabii, para istismarlarından tutun...
'İHTİYARLARIMIZ EVLENMEK İSTİYOR BAKANIM'
Bunu açmışken bir de şunu eklemek istiyorum: İhtiyarlarımız evlenmek istiyor. Bu noktada hepimizin de katkı sağlaması lazım çünkü aile bütünlüğüyle ilgili olarak... Tabii, burada şunu demek istemiyorum hemen: İşte siz para veriyorsunuz ondan evlenmiyorlar falan. O iş o kadar kolay değil, bu değil, amacım bu değil ama bu aile bütünlüğünü tutmakla ilgili biraz katkıya ihtiyacımız var galiba. Para bunun belli ve az bir oranıdır. İhtiyar erkeklerin evlenme talebi -tekrar edeyim- bu, tabii, aslında bir anda yüzümüzü gülümseten bir şey ama inanın, somut olaylara baktığınızda hakikaten zor hayatlar var yani artık insanların çocukları çalışıyor, artık gelinler çalışıyor, damatlar çalışıyor, çocuklar okula gidiyor ve dolayısıyla tek yaşayan insanlar, kendi başına yaşayan insanlar sonunda şu hayat hikâyesiyle bitiyor:
'FEMİNİST REFLEKSLERDEN UZAK DURALIM'
“Evinde ölü bulundu.” Bu çok acı, bunu noktalamamız lazım ama ne yapabiliriz? Biraz feminist reflekslerden uzak durarak bir akıl birlikteliğine ihtiyacımızın olduğunu düşünüyorum. Bunu dikkatinize arz etmek istiyorum.
'KADIN ÜZERİNDEN ŞİDDET TANIMLAMASINI DOĞRU BULMUYORUM'
KASIM BOSTAN (Balıkesir) - Şimdi, kadına şiddetten bahsediliyor yani arkadaşlarımız da bahsetti. Kadına şiddet, kadına şiddet… Sadece burada kadın üzerinden bir şiddet tanımlamasını ben çok doğru bulmuyorum. Kadına şiddet varsa bir de şiddet yapan var; o zaman bu da erkek oluyor. Yani burada erkeği bu kavram bile olumsuzluyor bence. Yani bizim kadına şiddet yerine şiddeti ele almamızın daha doğru olduğunu ve şiddetin neden olduğu sosyal problemleri, psikolojik problemleri ele almamız gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, bakın, bizim toplumumuzda şöyle tabirleri hepimiz biliriz: “İtaat et rahat et.” Efendim “Bizim evde en son sözü ben söylerim.”, “Hanım, nasıl biliyorsan öyle yap.” Şimdi, bu kavramları çoğaltabiliriz yani bunu, birçok kavramları örnekleyebiliriz ve bu kavramların erkek üzerindeki psikolojik etkilerini hiç araştırdık mı, hiç düşündük mü? Yani bu ifadeler, bu sözler erkeğin aczini ortaya koyuyor, aciz kalışını; öyle değil mi Sayın Bakanım?
'BU GİDİŞLE PSİKOPAT ERKEK KİTLESİYLE KARŞILAŞABİLİRİZ'
Şimdi, şöyle söyleyeyim, yani burada şiddete sonuna kadar karşıyız, kadının korunmasının sonuna kadar yanındayız ama burada da başka, dikkatlerden kaçan erkeğin acze düşürülüşünü burada ifade etmeye çalışıyorum. Ya, bu konuda da mutlaka birtakım sosyolojik ve psikolojik araştırmaların yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yani bu gidişle psikopat birçok erkek kitlesiyle karşı karşıya kalabiliriz on yıl sonra, yirmi yıl sonra, otuz yıl sonra. Yani bunun sadece kadın yönüyle değil erkek yönüyle de araştırılıp incelenmesi ve gerekli tedbirlerin alınmasının yerinde olacağını düşünüyorum ve bu konunun da Bakanlığınız görev alanına girdiğini düşünüyorum. (DUVAR)