Akademide Kadın Olmak-2: 'Mobbinge dayanamayınca intihar girişiminde bulundum'
Melek, yaşadıklarından dolayı anksiyete bozukluğuyla boğuşuyordu. Psikolojisi bozulduğu için tedavi görüyordu. Bir akşam fakülteden eve geldiğinde ağlama nöbeti geçirdi. Ardından intihar girişiminde bulundu. Arkadaşları bilinci kapalı halde buldukları Melek’i hastaneye yetiştirebilmişlerdi. İki gece yoğun bakımda kaldı. Fakülte sekreteri Melek’e okula döndüğünde, “İntihar meselesi duyulsa ne yapardık” demişti...
Burcu Karakaş
Öğrencisi tarafından öldürülen Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Ceren Damar’ın anısına…
DUVAR – Türkiye’de, her alanda olduğu gibi, ne akademi ne de akademik çevrelerde kurulan ilişkiler toplumsal cinsiyet kodlarından azade… Özgür ve özerk olması gerekirken sayısız sorunla boğuşan üniversiteler, yeri geldiğinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve cinsiyetçi kavramların yeniden üretildiği yerler olabiliyor. Gazete Duvar’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle “kendilerine ait bir odaları” olsa da, akademisyen kadınların maruz kaldığı cinsiyetçi tavır ve davranışları, kimi zaman da tacizleri açığa çıkaran anlatımlar* okuyacaksınız.
MELEK: GURURUM, ONURUM, KİŞİLİĞİM ZEDELENDİ
Karadeniz Bölgesi’ndeki bir üniversitede akademisyen olan Melek, genç yaşında atandığı sosyoloji bölümünün ilk kadın araştırma görevlisiydi. Erkek meslektaşları tarafından pek ciddiye alınmıyor, “küçük kız” muamelesi görüyordu.
Bölümde yardımcı doçent olarak görev yapan erkek bir akademisyen tarafından bir gün odasına çağrıldı. Melek odaya gittiğinde yardımcı doçent olan meslektaşını kanepede uzanır vaziyette buldu. Rahatsız hissettiği için içeri girmek istemedi. Kapı girişinde bekleyerek dediklerini dinledi. Sonrasında rektörlüğe verdiği şikâyet dilekçesinde, “Bu davranış beni bir kadın olarak oldukça rahatsız etti” diye yazacaktı.
Bu olaydan bir süre sonra aynı meslektaşı tarafından öğrencilerin yaptığı bir etkinlikle ilgili suçlamalara maruz kaldı. Melek, konuyla ilgisi olmadığını söylese de inandıramadı. Yardımcı doçentin bu olaydan sonra tavırları daha da saldırganlaştı.
Bir gün Melek’e, kendi dersinin sınav kâğıtlarını çoğaltmak zorunda olduğunu, bu isteğini yerine getirmezse hakkında idari disiplin soruşturması açtıracağını söyledi. Melek, görev tanımı kapsamında olmadığını ifade etti ve isteneni yapmadı. Bunun üzerine sosyal medyada oldukça rahatsız edici paylaşımlarla karşılaştı: Erkek meslektaşı Melek hakkında diğer çalışma arkadaşlarının yanı sıra öğrencilerinin de göreceği şekilde hakaret dolu ifadelerde bulunmuştu.
SİNİR KRİZİ GEÇİRDİ, ACİLE KALDIRILDI
Melek, rencide olmuştu. Konuyla ilgili olarak üniversite yönetimine şikâyette bulundu ama herhangi bir sonuç alamadı. Yardımcı doçentin saldırıları henüz son bulmamıştı. “Akademik geleceğini bitireceğim, akademik olarak ilerlemeni engelleyeceğim” ifadeleriyle Melek’i tehdit etti. Diğer yandan da sosyal medyadan itibarsızlaştırıcı açıklamalarını sürdürmeye devam etti. Melek, savcılığa giderek tehditten suç duyurusunda bulunmak zorunda kaldı. Çalışma arkadaşlarından, “Kadın haliyle benimle mi uğraşacak” dediğini duyuyordu. Yardımcı doçent olan akademisyenin başka kadınlara da ağır mobbing uyguladığını sonradan öğrendi.
Bölümde yapılan bir toplantıda tansiyon iyice yükselmişti. Gergin bir ortam vardı. Melek yine hakaretlere maruz kalıyordu. Yardımcı doçent tarafından diğer meslektaşlarının önünde hakarete uğramaya başlayınca sinir krizi geçirdi. Acile kaldırılan Melek’e doktorlar dört gün rapor verdi.
Melek, yaşadıklarından dolayı anksiyete bozukluğuyla boğuşuyordu. Psikolojisi bozulduğu için tedavi görüyordu. Bir akşam fakülteden eve geldiğinde ağlama nöbeti geçirdi. Ardından intihar girişiminde bulundu. Arkadaşları bilinci kapalı halde buldukları Melek’i hastaneye yetiştirebilmişlerdi. İki gece yoğun bakımda kaldı. Fakülte sekreteri Melek’e okula döndüğünde, “İntihar meselesi duyulsa ne yapardık” demişti.
Herkes tanık, herkes suskundu.
Melek, rektörlüğe verdiği dilekçede yaşadıklarını üç cümleyle şöyle özetlemişti:
“Bugüne kadar bölümle ilgili görevlendirildiğim hiçbir işi yapmamazlık etmedim. Yaşadığım sistematik baskı ve mobbing nedeniyle şikâyetçiyim. Gururum, onurum ve kişiliğim zedelendi.”
DERYA: İŞ İÇİN ODASINA ÇAĞIRAN DEKAN SORUYOR, 'EVLİ MİSİN? ÇOK GÜZELSİN!'
İstanbul’da bir vakıf üniversitesinde idari personel olarak çalışan Derya’nın, fakülte dekanı olan erkek profesörle henüz tanışıklığı yoktu. Akademik çevrelerde oldukça tanınan bu profesör, fakültedeki eksikler konusunda Derya’yla görüşmek üzere çalıştığı birime geldi. Ancak o sıra telefonu çalıp da birimden ayrılmak zorunda kalınca Derya’yı odasına çağırdı.
Derya odaya girince yarım açık kalan kapıyı kapatmasını istedi. Kapıyı kapattığı sırada profesörün, “Boyun ne kadar uzunmuş senin” dediğini duydu. Derya, ne diyeceğini bilemedi. Çok anlamsız bir yorum olarak düşünse de, “İletişim kurmaya çalışıyor herhalde” diyerek üzerinde durmadı ve “Evet hocam” deyip yerine geçti.
Ardından bir soruyla karşılaştı:
“Evli misin?”
Derya, dekan ile arasında geçen konuşmanın içeriğine şaşırsa da, “Hayır hocam” demek durumunda kaldı. Ancak ikinci bir soru daha geldi:
“Erkek arkadaşın var mı?”
Sohbetin alakasızlığı nedeniyle rahatsız olmuştu ama o an ne yapacağını bilemediği için bu soruya da, “Hayır” yanıtını verdi.
Profesör bu tacizkar sohbeti devam ettirmekte kararlıydı:
“Boyun uzun tabii, bulmak zordur.”
Derya yüzüne zoraki bir gülümse yerleştirdi. Sohbetin gidişatından giderek daha fazla rahatsız oluyordu ve üstelik daha işle ilgili konuşmaya başlayamamışlardı! İşi şakaya vurup konuyu kapatmak istedi:
“Evet hocam, ben de basket maçlarına gidiyorum ama yine de bulamıyorum!”
Sohbet son bulmadı, dekan bey bir espri (!) daha patlattı:
“Boyum müsait ama yaşım müsait değil!”
Derya bu kez sustu. Hiç cevap vermedi. Kalakalmıştı. Nihayet işle ilgili sorunların konuşulması kısmına geçebilmişlerdi.
Dekan, konuşma bittikten sonra Derya’yı kapıya kadar uğurladı. Tokalaşmak için elini uzattıktan sonra iki eliyle Derya’nın ellerini sardı:
“Çok güzelsin!”
Derya, teşekkür etmekten başka bir şey yapamadı. “Niyet mi okuyorum” diye düşünmeye başlamıştı. Olayı, kadın bölüm başkanına anlattı. Aldığı cevap, “Bu niyet okuma falan değil, alenen sözlü taciz” oldu.
Derya ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Fakültede çok fazla göz önünde olmamaya, dekanın olduğu ortamlara girmemeye ve severek giydiği elbiseleri, etekleri giymemeye başlamıştı. Ancak sonra, “Ben neden yapıyorum bunları” diye düşündü ve birkaç hafta sonra rutinine geri döndü. Ancak maruz kaldığı tacizden epey etkilenmişti.
Yalnız olmadığını sonradan öğrenecekti. Dekan olan profesörün bir zamanlar asistanlarıyla ilişki yaşadığına, kadın akademisyenlere sözlü tacizde bulunduğuna dair hikâyeler duyar oldu.
Profesör kişi üniversiteden ayrıldıysa da bir süre sonra geri geldi. Derya, onun yerine dekan olan akademisyene bu geri dönüş üzerine başına geleni anlattı. Yeni dekan hiç şaşırmamıştı:
“Flörtöz tavırlarının çok fazla olduğunu ben de duydum. Bir kadın akademisyen de seninle benzer bir şikâyette bulundu.”
Yeni dekan durumu anlıyordu ama mevzu bahis profesör oldukça nüfuzlu olduğu için kimse kendisine karışamıyordu. Derya başlarda yaşadığını fakültede kimseye anlatmayı düşünmemişti ancak sonra fikrini değiştirdi:
“Kafanızdan senaryo kurmaya başlıyorsunuz. ‘Bir daha böyle bir şey olursa şunu demeliyim’ gibi… Şu an bizim fakültede yaklaşık 10 kişi biliyor. Anlatmıyordum aslında ama anlatmam gerektiğini düşündüm ve anlatıyorum artık. Bir şey yapılmasa da insanlar bilmeli.”
* İsimler değiştirilmiştir