Akademisyen Acar Kutay: AKP’nin geleceğe dair verebileceği bir umut bulunmuyor

Siyaset bilimci Doç. Dr. Acar Kutay, seçimler yaklaşırken iktidar ve muhalefetin durumunu değerlendirdi. Kutay, "'Altılı Masa'nın ortak adayının son ana dek açıklanmayacağını düşünüyorum" dedi.

Abone ol

Namık Alkan

DUVAR - Siyaset bilimci Doç. Dr. Acar Kutay, seçimler yaklaşırken iktidar ve muhalefetin durumunu değerlendirdi. Kutay, iktidar değişikliğini getirecek ve Türkiye’de bir değişim ve dönüşüm sürecinin önünü açacak olanın, AK Parti’nin ekonomi başta olmak üzere Türkiye’nin sorunlarını çözecek siyasi aktör olarak görülmesinden uzaklaşması olduğunu söyledi. AK Parti ve Erdoğan’a verilen desteğin ekonomik kriz sürecinde epey aşındığını ve MHP’nin oylarında da büyük bir düşüş olduğunu kaydeden Kutay, “Buradan dönüş zor görünüyor” dedi.

Siyaset bilimci Doç. Dr. Acar Kutay

'KILIÇDAROĞLU’NUN ADAYLIĞINI ERDOĞAN KARŞISINDA ALABİLECEĞİ DESTEK BELİRLEYECEK'

Muhalefetin adayı olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı son dönemde öne çıkıyor. Ancak 'Altılı Masa' bileşenlerinde Kılıçdaroğlu ismine şerh olmamasına karşın, “Kazanabilir mi?” endişesinin devam ettiği konuşuluyor. 'Altılı Masa'da olduğu söylenen bu endişede sizce haklılık payı var mı?

Böyle bir endişe sadece 'Altılı Masa' bileşenlerinde bulunmuyor. Bazı yazarlar ve akademisyenler de Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanacak en güçlü aday olduğu konusunda endişelerini dile getiriyor. Gerçek şu ki; şu an Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş arasında sayın Erdoğan karşısında en az desteği alan sayın Kılıçdaroğlu.

Kılıçdaroğlu, en güçlü muhalefet partisi olması ve şu ana dek muhalefet bileşenlerini bir arada tutmak için üstlendiği yapıcı tutum nedeniyle aday olmayı ziyadesiyle hak ediyor. 'Altılı Masa' bileşenleri de bu nedenle kendisinin olası adaylığına şu aşamada açıkça karşı çıkmıyor. Ama Kılıçdaroğlu’nun adaylığının gündemde olduğu bir dönemde Ali Babacan’ın ortak adayda uzlaşma sağlanamazsa doğal olarak partisinin cumhurbaşkanı adayı olacağını açıklaması da Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığını destekler bir açıklama gibi durmuyor. Basına yansıdığı kadarıyla Ahmet Davutoğlu’nun da "Kazanabilir mi?" endişesiyle Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda çekimser olduğu biliniyor.

İYİ Parti’yi ayrı bir yerde tutarsak, sağda konuşlanan partiler Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yalnızca kazanma potansiyelini öne sürerek çekimser yaklaşmıyor. Bu çekimserliğin önemli bir nedeni de CHP’li bir adaya destek vermekten kaçınmak... Bu partiler, özdeşlik kurdukları muhafazakâr seçmenin CHP karşıtlığını önemsiyor görünüyor. Bu karşıtlık hala devam ediyor mu ya da ne kadar güçlü bilemiyoruz. Ancak, söylemsel düzeyde de olsa bir mit olarak yerleşen CHP karşıtlığı sağ siyaseti etkilemeye devam ediyor. Bu bağlamda, Meral Akşener’in tutumu diğer sağ partilerden farklı. Akşener, CHP ile kurulan işbirliğini devam ettirmekte kararlı. Akşener, muhafazakâr seçmenin Alevi olması nedeniyle Kılıçdaroğlu’nu tercih etmeyeceği gündeme geldiğinde çok net ve güçlü bir refleks göstererek Kılıçdaroğlu’na destek verdi. Siyasete yerleşen mitler ve yerleşik kalıplar bu tarz çıkışlarla dönüşebilir.

Bu şartlar altında, Kılıçdaroğlu da kendi adaylığını dayatıyor gibi görünmekten şu ana dek kaçındı. Bu tutum kendisinin çizmek istediği güçlü lider profiliyle de uyumlu. Kılıçdaroğlu uzlaşmacı, tavizkar, uzlaşmacı ve birleştirici bir lider imajı veriyor. Bu tutum, Türkiye’de son yıllarda giderek artan toplumsal kutuplaşmayı aşmak için doğru olan tutum. Bu yüzden Kılıçdaroğlu uzlaşı ile gösterilen bir aday olmayı tercih edecektir. Adaylığını 'Altılı Masa' liderlerinin ortak açıklanmasıyla ilan etmek isteyecektir.

Ancak Kılıçdaroğlu’nun adaylığının, daha doğrusu, 'Altılı Masa'nın ortak adayının son ana dek açıklanmayacağını düşünüyorum. Adayı nihai olarak kamuoyu araştırmalarında Erdoğan karşısında alabileceği destek belirleyecek.

'MUHALEFET PARTİLERİ ORTAK HAREKET ETMEK ZORUNDA'

Muhalefet nasıl bir seçim stratejisiyle kazanır? Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda daha çok ortak adaylık konuşuluyor. Fakat burada HDP’nin de tutumu önemli. Muhalefetin Erdoğan’ı yenilgiye uğratmasının sırrı nerede yatıyor?

Yeni seçim kanunu büyük partilerin terk edilen sisteme göre daha fazla milletvekili çıkarmasının önünü açıyor. Bu nedenle parlamento seçimlerinde daha fazla milletvekili kazandıran strateji tek bir parti listesi altında seçime girmek. Bu üç türlü gerçekleştirilebilir. İlki, tüm seçim bölgelerinde bir parti adı altında (CHP ya da İYİ Parti) seçime girmek. İkincisi, güçlü oldukları seçim bölgeleri göz önüne alınarak bazı illerde CHP bazı illerde de İYİ Parti altında liste oluşturmak. Üçüncüsü ise hem CHP hem de İYİ Parti’nin güçsüz olduğu bölgelerde ittifak içinde oy potansiyeli bu partilerden daha yüksek olan parti üzerinden liste oluşturmak.

Siyaset bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun’unun seçim kanununda değişiklik yapıldığı dönemde farklı ittifak senaryolarını karşılaştırdığı hesaplamalara bakarsak, muhalefet için parlamento seçimlerinde en çok milletvekili çıkarmasını sağlayacak üçüncü strateji. Diğer bir ifade ile bu ‘karşılıklı geri çekilme’ stratejisi 'Altılı Masa'nın bir seçim bölgesindeki en güçlü ya da oy potansiyeli en yüksek parti üzerinden ortak bir liste hazırlayarak seçime girmesi.

Aritmetik hesaplamalarda en iyi strateji olarak görünse de tek parti listesinden ortak liste hazırlamanın önünde ciddi engeller bulunuyor. Öncelikle, tek bir parti çatısı altında ortak liste hazırlanacaksa bu parti CHP olacaktır. CHP yönetimi, tabanı ve seçmeni başka bir parti altında seçime girmeyi kabullenemez. Ancak; bazı kesimlerdeki malum ‘CHP fobisi’ bunun önünde engel. Kendisini ‘sağcı’ olarak tanımlayan ve ‘muhafazakâr’ diye betimlediği bir grubu temsil etme iddiasıyla siyaset yapan partiler CHP amblemi altında seçime girmekten kaçınacaktır. Bununla birlikte, parlamento seçimlerinde ortak hareket etmenin önündeki diğer bir engel yeni kurulan partilerin tek başlarına seçime girerek kurumsallaşma süreçlerini olgunlaştırmak istemesi. Nitekim Ali Babacan seçimlere kendi parti ve logosuyla gireceklerini açıkladı.

'MUHALEFETİN HDP’NİN DESTEĞİNE İHTİYACI VAR'

Buradan, sorunuzun ortak adaylık ile ilgili kısmına geçersek; 'Altılı Masa'nın seçimi kazanabilmek, riske atmamak için Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ortak adayla girmeyi planladığı konuşuluyor. Parlamento seçimlerine kıyasla, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak bir aday üzerinde uzlaşmak daha kolaymış gibi görünse de ortak aday üzerinde ittifakın tüm bileşenlerini aynı anda ikna etmek kolay olmayacak. Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile ilgili sorduğunuz soru da bununla ilgili.

HDP’nin tutumu önemli. 6’lı ittifak dışında kalan muhalefetin mecliste anayasal değişiklik yapabilecek çoğunluğu elde etmesi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldığı takdirde de çoğunluğu elde edebilmesi için HDP’nin desteğine ihtiyacı var.

Özetle, muhalefet partileri tek başlarına AK Parti-MHP’yi geçemeyecekleri için ortak hareket etmek zorunda. Aynı zamanda, Türkiye’yi yönetebilecek kapasiteye haiz olduklarına dair seçmeni ikna etmeleri gerekiyor. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’nin imzalanması ve 'Altılı Masa'nın geçiş sürecinde yapacağı yasal düzenlemeler ve reformlar üzerinde detaylı biçimde çalışması bu açıdan önemli.

'SOLCU TOPLUMSAL PROJELERE NASIL BAKTIKLARI PEK BİLİNMİYOR'

Bununla birlikte bazı çekincelerimi eklemek istiyorum. Öncelikle, koalisyon halinde hareket etmek muhalefetteyken gerekli olsa da iktidarı koalisyonla paylaşmanın bazı kesimlerde olumsuz bir algısı var. AKP’yi iktidara getiren ve iktidarda tutan söylemlerden biri koalisyon hükümetlerinin istikrarsızlıkla özdeşleşmesiydi. Bu algı devam ediyor mu yoksa AKP’nin son dönemdeki performansı sonrası azaldı mı araştırmak gerekiyor. İkincisi, 'Altılı Masa' kapsayıcı ama tüm muhalefeti, farklı ses ve siyasi projeleri temsil etmiyor. Millet ittifakı, sağ partiler artı CHP’nin ittifakı. HDP ve diğer sol gruplar ittifaka dahil olmasa da Türkiye’nin geleceği üzerine konuşurken bu gruplarla nasıl bağlantı kurulacağı ve solcu toplumsal projelere nasıl baktıkları pek bilinmiyor. CHP, son dönemde neoliberalizm eleştirisi ve toplumcu ekonomi politikaları planları geliştirerek en azından sol içinden konuşmaya da gayret ediyor. Diğer partiler ise restorasyon sürecinden AK Parti’nin altın yıllarına dönüşünü algılıyorsa CHP’nin kamucu ve yeniden bölüşüm projeleri bir sağ blok içinde nasıl uygulayacak? Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem inşa edilirken; gelir adaletsizliği ve işsizliğe nasıl çare bulunacak ve belli başlı gruplar başta olmak üzere karşı sermayeye verilen tavizler nasıl geri alınacak, emekçi kesim nasıl güçlendirilecek?

'ERDOĞAN’IN ÖNCELİKLE EKONOMİYİ DÜZELTMESİ GEREKİYOR'

AK Parti’nin oylarının giderek düştüğü ortak bir değerlendirme olarak kabul görüyor. Erdoğan’ın bu gidişi tersine çevirecek hamleleri neler olabilir? Giderek artan bir gerginlik, sertleşme ve 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası yaşanan süreç tekrarlanabilir mi?

Önümüzdeki dönemde ne olur bilemeyiz ama AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın oylarını tekrar yükseltebilmesi için öncelikle ekonomiyi düzeltmesi gerekiyor. Bu da pek mümkün görünmüyor. AKP bir yandan ekonomide bir toparlanma beklentisi içerisinde. Öte yandan, başarısızlığı ispatlanmış politikalarda ısrar ediyor. Erdoğan; yüksek enflasyon, alım gücündeki düşüş ve işsizlik gibi sorunları global düzeyde yaşanan sürecin bir uzantısı ve dış güçlerin döviz kurunu manipüle etmesinin bir sonucu olarak görüyor. Bir manada, politikaların istenen sonucu vermediği yerde retorik ve söylemin gücü devreye giriyor. Erdoğan ve AKP-MHP, dış güçlerin ekonomiye müdahalesine vurgu yaparak ekonomideki durumu Türkiye’nin bekası söylemine dahil etmeye çalışıyor. Ancak, bunun pek işe yaramadığı görüldü. Ekonomik sorunları dış güçlere bağlamanın AKP seçmeni dışında bir alıcısı yok. Orada da çözülmeler olduğu, AKP’nin ekonomiyi iyi yönetemediği gibi bir algının AKP seçmeninde de yayıldığı görülüyor. Erdoğan’ın kaybettiği desteği geri kazanmak için elinde çok fazla bir araç da yok; çünkü, AKP son döneminde dozu giderek artan güvenlikçi-muhafazkar siyasi söylemiyle dar bir seçmen kitlesine hitap ederek iktidarda kalmaya çalışıyor.

Burada da güvenlikçi politikalar vasıtasıyla gündemde tutulan beka söylemi devreye giriyor. Beka söylemi, AKP’nin MHP ile kurduğu ittifak sonrası Türkiye siyasetine yerleşti. Güvenlikçi politikaların ulaşabileceği kitle ekonomideki dış güçler vurgusunun aksine daha geniş. Beka üzerinden konuşmak Erdoğan’a siyası partiler ve ideolojik ayrışmaların üstünde siyaset yapma imkânı veriyor. Ama, beka söyleminin de gelip dayandığı bir sınır var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ilan ettiği Suriye operasyonunu gerçekleştirmedi. Kuşkusuz bunda bölgedeki aktörlerin, Rusya, ABD ve İran’ın da olumsuz tutumu önem taşıyor. Seçimlere doğru böylesi büyük operasyonlar yaşanabilir mi ve bu operasyonlar seçimleri nasıl etkiler?

Böyle bir operasyon gerçekleşir mi bilemiyorum. Diğer yandan, seçimlere bu tarz bir operasyon sürecinde girmek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verilen desteği biraz arttırsa da bunun seçimi kazanmasına yetecek düzeyde bir artış olacağı epey şüpheli.

'KILIÇDAROĞLU’NUN ADALET ARAYIŞINI ROBOSKİ’DE SÜRDÜRMESİ ÇOK ÖNEMLİ'

Türkiye 20 yıllık AK Parti hükümetleri döneminde bugüne kadar görmediği bir ekonomik kriz yaşıyor. Geniş halk kitleleri giderek yoksullaşıyor. Siz bu krizin AK Parti’yi seçimi kaybettirecek bir etki yapabileceğini öngörüyor musunuz? Öte yandan iktidar değişiklikleri için ekonomik krizler tek başına yeterli bir gerekçe olabilir mi?

İktidar değişiklikleri için sadece ekonomik kriz yeterli olur demek yanlış olur. Seçmenin partisiyle kurduğu bir bağ var ve bunu görmezden gelemeyiz. Bu bağ; liderin karizması, kimlik ve ideoloji vs. üzerinden kuruluyor ve kolay aşınmıyor. Bu bağ üzerinden seçmen partisini kolay terk etmiyor ve partisine zor günlerinde kredi var. AKP’ye dönersek, bir kısım seçmenin partisine verdiği kredi artık tükenirken, bir kısım seçmenin ise Erdoğan ve AKP’ye (en azından) şu aşama koşulsuz bir kredi vermiş gibi görünüyor. Bu destek MHP ittifakıyla AKP’ye parlamentoda salt çoğunluğu sağlamalarına yetmese de AKP hala birinci parti ya da bazı araştırmacılara göre az bir farkla birinciliği CHP’ye kaptırmış durumda.

İktidar değişikliğini getirecek ve Türkiye’de bir değişim ve dönüşüm sürecinin önünü açacak olan ise AKP’nin ekonomi başta olmak üzere Türkiye’nin sorunlarını çözecek siyasi aktör olarak görülmesinden uzaklaşması. AKP’nin kredisini de tüketen bu. AKP’nin çözümlerin değil, sorunların merkezinde görülmesi. AKP ve Erdoğan’a verilen destek ekonomik kriz sürecinde epey aşındı. MHP’nin oylarında da büyük bir düşüş var. Buradan dönüş zor görünüyor, çünkü AKP’nin geleceğe dair verebileceği bir umut bulunmuyor. Cumhur ittifakındaki bu gerileme, muhalefet bloğuna anayasal değişiklik yapabilme imkânı sağlayacak çoğunluğu elde etmenin önünü açtı.

CHP liderinin 'helalleşme' politikası gereği Roboski'yi ziyaret etmesini nasıl değerlendirmek gerekir? Bu ziyaretin Kürt seçmen üzerindeki etkileri neler olabilir?

Kılıçdaroğlu’nun adalet arayışını Roboski’de sürdürmesi çok önemli. AKP giderek kısmi bir seçmen kitlesine yaslanmaya çalışırken, CHP ise toplumun farklı kesimlerinin yaşadığı adaletsizlikleri gündeme getirerek ve iktidara geldiğinde bunlara çözüm bulacağını belirterek siyasi tabanını genişletmeye çalışıyor. Bugüne dek sağ-muhafazakâr seçmendeki CHP alerjisini aşma arayışlarının, Kürt seçmenle diyalog kurmadan daha baskın olduğunu gördük. Demokratik toplumun inşası da farklı kesimlerin konuşabiliyor olmasından, birbirleriyle empati kurabilmelerinden ve tüm kesimler adına hak aramasından geçiyor.