Akıl çok çabuk manipülasyona uğrayabiliyor; siyaset arenasında buna algı operasyonu deniyor. Algı operasyonu sadece siyasetle veya alışverişle sınırlı değil ve kalmayacak da. Bedensel olduğu kadar akıl sağlığımıza da sızan teknoloji temelli tasarımlar konusunda belki de hiç olmadığımız kadar sorgulayıcı olmamız gerekli.
Çağımızda, bilgi toplumunun bir ferdi olarak çevresel olaylara hiç olmadığımız kadar müdahiliz; çünkü artık biliyoruz. Ukrayna’da bombalanan evi, Afganistan’da tecavüze uğrayan kadını, Filistin’de öldürülen bebeği, dünyada herkese yetecek kadar gıda üretilmesine rağmen halen açlık çeken 783 milyon insanı, Avrupalı kentlerdeki selleri – ki 2050 yılına dek beş kat daha fazla yaşanacakmış-, dünyanın herhangi bir yerindeki kazayı, patlamayı, kasırgayı, depremi 4.5 G (!) hızında öğrenebiliyoruz.
Bu bilgiye karşı tepkimizi birer klavye kahramanı olarak saniyeler içinde sosyal medya üzerinden paylaşıp kendi minik çemberimize duyurabiliyoruz. Tepkilerini biraz daha fazla ciddiye alanlar olarak kimi yerde parmağımızın ucuyla dokunup yardım için maddi destekler gönderebiliyor, daha da ileri gidip yakınımızda olup bitenlerle ilgili olarak daha ciddi protesto kampanyalarına katılabiliyoruz.
Bilginin bu denli çok, her yerden ve hareket edebilir olması hem iyi hem kötü.
Bizlere ulaşan bilgiler doğrultusunda bildiğimizi sandıklarımız bir yandan bizi sisteme karşı daha “farkında” kılıyor. Bu iyi. Bu farkındalık şirketler, devletler, kurumlar hatta kişiler üzerinde toplumsal bir baskı yaratıyor. Kadına yönelik şiddet, adaletsizlik, hayvanlara yönelik şiddet, doğaya ve çevreye yönelik şiddet, çocukların suistimal edilmesi gibi son derece önemli ve ahlaki konularda olup bitenler hakkında dolaşıma giren ve gerçekliği belirli haberler, tüm bu ahlaksızlara karşılık kimi yerde devletin birimlerinin sağlayamadığı güvenliği, refahı onların yüzlerine vuruyor; kimi yerde yanlış uygulamalar adına büyük bir güç olarak manevra yaptırıyor. Bu nedenle otoriter rejimler, manipüle etmesi son derece güç olan sosyal medya kanallarını kapatma, denetleme gibi uygulamaların yanında bu kanallar üzerinde bilginin yönünü değiştirecek biçimde müdahil olma ihtiyacı hissediyor. Toplum bunların tümünün de farkında. Bir bakıma sistem çatlıyor ve sürekli çatlaklarını onarmakla uğraşıyor.
Çağımızda, bilgi, haber, veri gibi kavramlar asıl güç odaklarını oluşturuyor. Bu güç iyi ellerde güzel sonuçlar yaratabilirken, çıkarcı ve gücüne güç katmak isteyenlerin ellerinde ise bir silaha dönüşüyor. Bu da bilgi çağının kötü ve zorlu yanı.
Bir veriye müdahale etmek, onu çarpıtmak, asılsız bir haberin yayılmasını sağlamak veya tam tersine bir haberi, bir bilgiyi veya veriyi engellemek, bunların içeriğini değiştirmek bu güç oyununun en güncel yöntemleri ve akıl almayacak kadar yaygınlar. Bahsettiğim şeylerin tümüne dezenformasyon deniyor. Bu konu çok önemli çünkü, günümüze kadar insan gücü, eli, aklı ile yapılan bu eylemlerin tümü artık iyiden iyiye yapay zeka ile yapılıyor ve maalesef yapay zeka sandığımız kadar akıllı ve iyi niyetli değil.
Yapay zekanın aklı çevrimiçi veri kadar uzun, zekası ise algoritmalar kadar pratik ve derinliği onu yaratan yazılımlar kadar.
Bilgi çokluğu, bilgi kirliliği, bilgi yozlaşması çok sıkça duyduğumuz kavramlar. Her ne kadar modern çağın birer söylenmesi gibi dursalar da 1525 yılında Erasmus bile kitapların çokluğundan isyan etmiş: ”Dünya üzerinde bu yeni kitap sürüsünden muaf olan herhangi bir yer var mı?” diyivermiş!
Bir şey nicel olarak çoklaşınca nitelik olarak kuşkusuz zayıflıyor. Üstelik artık yapay zeka ile bina inşa etmek, nesne üretmek, kitap yazmak, sanat yapmak, hemen hemen her şey daha kolay, daha hızlı. Bu hız gittikçe artacak. Son dönemdeki haberlere göz atınca, hem kullanımı hızla yaygınlaşan, hem daha hızlı öğrenebilen, hem de havalimanı hizmetlerinden bilimsel araştırmalara kadar pek çok alanda bir takım işlemleri hızlandıran bir yapay zekanın varlığını görebiliyoruz.
Yavaşlığın kitabını yazan Kundera, hızın unutmakla ilişkisinden dem vurur. Hızlı olmak yüzeysellik, geçiştirmek ve bir bakıma unutmak demek. Kaçınılmaz olarak bu çağda olduğumuzu sanıyorum kabullenmemiz gerekli; bir şeyleri yavaşlatmaya artık galiba hiç gücümüz yok; belki istediğimiz de olmayacak. Nitekim insanın rakibi artık insan değil.
İnsanın tüm bu karşılaştığı teknolojilere, bilgi çokluğuna, hıza karşılık -belki de bir savunma mekanizması olarak- her zamankinden daha fazla kendine, iç dünyasına döndüğünü fark ediyor musunuz?
İnsan, çevresinde olup biten ne olursa olsun, hemen her şeyden önce kendini öncelikli tutan bir varlık. Bu onun yaşamsal bir iç güdüsü. Kendi dışında gelişen ve hiçbir biçimde kontrol edemediği olayların etkisi insanın dengesini bozuyor. Örneğin iklim değişikliği bebeğimiz için daha kaygılı ebeveynler olmamıza sebep olabilir. Daralan ekonomi ve gittikçe güçleşen yaşam koşuları ekonomik seviyesi ne olursa olsun herkesin uykularını kaçırıyor. İnsanların uğradığı her türlü şiddet, adaletsizlik, baskı sinirimizi yerinden oynatıyor. Sokak hayvanlarına karşı duyarsız bir devlet ve vicdansız yöneticiler fikri tüylerimizi diken diken ediyor. Sosyal medyadan hızla yayılan estetik normları, başarı hikayeleri, tatiller, eğlenceler gibi pek çok faktör, eğer onlara sahip değilsek, ulaşamayacağımızı düşünüyorsak öz güvenimizi yerle bir ediyor. Akıl sağlığımızı bunca etkisi altında tutan çok çeşitli faktör varken, tüketim toplumunun tercihleri bilinçdışı bir biçimde bizi olduğumuzdan daha “iyi” hale getirecek destekçilere kayıyor.
İyi yaşam kültürü denilen wellness ekonomisinin büyüklüğü 2027 yılı için 8.47 trilyon Amerikan doları olarak hesaplanmış. (Ref:Statista). Bu ekonominin içinde gıda ve beslenme, spor ve fitness, spa ürünleri ve hizmetleri ile mobil uygulamalar ve yazılımlar bulunuyor. Başka bir deyişle, bisiklet taytından, kokulu yağlara, zayıflama programlarından yapay zekalı diyet asistanlarına, otellerden spor salonlarına dev bir ekonomiden söz ediyoruz. On yıllardır SPA kültürünü yaygınlaştıran turizm ve ağırlama sektörü, sağlıklı yaşam ve zayıflama kampları, spor salonları bu ekonominin en eski mecralarıydı. Şimdilerde tümü ve daha fazlası ekranlarımızda.
Cebinize indirdiğimiz akıllı uygulamalarla yürüyerek, dans ederek, duvarda veya yatakta yoga yaparak, bir yandan sosyalleşip bir yandan pedal çevirerek 28 günde forma girmeniz an meselesi. Yine akıllı uygulamalar size ne zaman, ne kadar, ne şekilde yemek yiyeceğinizi, su içeceğinizi hatırlatır ve üzülmeyin size içinde tüm sevdiğiniz tatların olduğu tarifleri de hazır bir biçimde sunabilir. Bütün uyarıları ve programı dikkatlice ve sadık bir biçimde uygularsanız 1 ay sonra, 2 ay sonra ve 3 ay sonra size hangi kiloda olacağınızı, kas kütlenizi, yağ endeksinizi hesaplayıp sunar. Kendinize çevrimiçi bir yaşam koçu, psikolog seansı ayarlayıp, fiziksel olarak ziyaret etmeniz gerekmeden görüntülü olarak danışma seanslarında içinizi dökebilirsiniz. Yüklediğiniz uygulamalar ile bitkilerinize su vermeniz gereken, evcil hayvanlarınızın mamasını hatırlatan bir modern yaşama sahip olabilirsiniz. Bitkilerinizin yapraklarını ekrana okutup, onların bile sağlık sorunlarına çare bulabilirsiniz.
Zaten adımlarınızı sayıyor, kalp atışlarınızı ölçüp arşivliyor, uykuya dalabilmek için beyninize uygun ses frekanslarını gönderebiliyor, geceleri horlamanızı dinleyebiliyordunuz. Temel sağlıkla ilgili hemen her konuda bize destek sağlayan akıllı cihazlar artık yapay zeka ile daha akıllı ve hızlı.
Şimdi ürünler en çok akıl sağlığımıza, mutluluğumuza, bireysel öz güvenimizi kazanmaya yöneliyor. Akıllı uygulamalara yönelik olarak keşfedilen bir alanın da kadınların menopoz dönemi olduğunu belirtmeliyim; demişti dersiniz. E tabii menapozu mutlaka andropoz da izleyecektir. Şu anda eğer hala yapılmadı ise yazılım ve uygulama girişimcilerine önerim erkeklerin andropoz dönemlerinde onların ruhsal inişlerini çıkışlarını ölçüp biçecek, onlara bu zorlu süreçte beslenme ve egzersiz önerileri verecek, danışanlarla başta seksüel sorunları olmak üzere dertleşmelerini sağlayacak, morallerini yüksek tutmak için onlara motosiklet, üstü açık spor araba ve kırmızı olan her şeyi almalarını salık verecek bir app geliştirmeleri. Tonum kinayeli gelmiş olabilir ama bu uygulamada ekmek olduğuna inancım tam ve yazımı okuyup da ilham alarak bu işi geliştirenlerden biri belki de bir servet elde edebilir; kim bilir?
İçinde bulunduğumuz bilgi çağı önce bizi hasta ediyor sonra sağlığı bize pazarlıyor. Önce kendimizi çirkin, yetersiz, şişman, kırılgan, başarısız hissettirip sonra bunları tamir edip iyileştireceğini vaat eden ürünleri ve hizmetleri bizlere sunuyor.
Sadece edindiğimiz doğru ve yanlış bilgilerin içeriği ve çokluğu değil, örneğin Covid salgını gibi önemli kırılma olayları da kaygılarımızı arttırıyor ve akıl sağlığı bakımından bizi daha kırılgan yapıyor.
Gençler akıl sağlığı bakımından sorun yaşayan büyük bir kesimi oluşturuyor çünkü onların dünyası teknolojiye ve akıllı cihazlara daha bağımlı. Yeni nesil gerçek hayattan kopuk ve bu hali ile kaygı verici olayların etkisinde daha fazla kalıyor. Kendini daha çaresiz hissediyor.
Dünyanın öncü tasarım kuruluşlarından biri olan IDEO’da okuduğum bir habere göre yalnızca Kaliforniya'da 284.000'den fazla genç ağır depresyonla mücadele ediyormuş. Depresyonlu çocukların yüzde 66'sı tedavi görmüyormuş ve 2019-2020 yılları arasında 10-18 yaş arası çocuklarda intihar oranı yüzde 20 artmış.
2022 yılında, Kaliforniya Valisi Gavin Newsom'un Çocukların Ruh Sağlığına İlişkin Master Planı çerçevesinde tüm Kaliforniya gençlerinin ruh sağlığı ve madde bağımlılığı desteğine erişimini artırmak için 4,6 milyar dolar ayırmış.
Dijital ortamların gençlerin sağlığını bozduğuna ilişkin yapılan araştırma, yayınlanan bilimsel ve sosyal içerikli çalışma çok.
IDEO ve Kooth, gençlerle birlikte tasarladıkları bir uygulama ile bu durumu tersine çevirmeye çalışmışlar. Kooth’un Amerikan Devleti’nden alacağı bir ihale kapsamında geliştirilmek istenen bu uygulama ile benzerlerinden farklı olan, sadece işlevsel olmakla yetinmeyip fark yaratan bir tasarım hedeflenmiş.
Yaşları 13 ile 25 arasında olan gençlerin verdiği bilgiler ve öneriler ışığında akıl sağlığına yönelik alışılageldik uygulamalardan daha zengin ve pozitif yönlü bir içerik sunulmaya çalışılmış. Bu doğrultuda uygulamaya hepsi klinik olarak test edilmiş ve onaylanmış olmak üzere, günlük kaydı, nefes çalışmaları, beyaz gürültü, sanatsal terapiye imkan veren bir çizim aracı olan Starboard gibi yeni özellikler eklenmiş. Tasarım geliştirilirken hikaye odaklı video oyunlarından da ilham alınmış; zira genç neslin çok büyük bir kısmı oyun dünyasında yaşıyor. Gençlerle iş birliğinde yapılan bu uygulama tasarımı projesinin bir çıktısı da bu tür uygulamaların daha çok gece kullanıldığı bilgisi olmuş ve geliştiriciler tasarımın renk paletlerinden temalarına kadar bu gececi yaklaşımı dikkate almışlar. IDEO’nun uzun yıllar pazarladığı ve sunduğu açık kaynaklar ile desteklediği tasarım odaklı düşünme stratejisi ile yürütülen süreç sonunda Kooth devletten ihaleyi alarak 4 yıllık bir kontrat da imzalamış.
Bu uygulamanın ismi Soluna. Gençlerin akıl sağlığının aydınlık ve karanlık yanları olduğundan hareket ederek, aydınlığı temsil eden güney (sol) ve karanlığı temsil eden ay (luna) isimlerinin birleşmesinden konulmuş bu isim de.
13-25 yaşları için dünyanın tasarım devi ile geliştirilen SolunaApp isimli bu uygulamayı indirmedim ama şöyle bir göz attım; acıkası iyi ve kötü olmuş deme şansım de pek yok çünkü hitap ettiği kullanıcı ben değilim. Bu uygulamayı, gittikçe artan sağlık uygulamalarına yeni ve pozitif bir örnek olarak anlattım; asıl vurgulamak istediğim gelecekte çok daha fazla biçimde bu tür asistanlarla donatılacak olmamız ve bunların geliştiricilerini, tasarlanma süreçlerini, verimliliklerini iyi irdelememiz gerektiği.
Akıl çok çabuk manipülasyona uğrayabiliyor; siyaset arenasında buna algı operasyonu deniyor. Algı operasyonu sadece siyasetle veya alışverişle sınırlı değil ve kalmayacak da. Bedensel olduğu kadar akıl sağlığımıza da sızan teknoloji temelli tasarımlar konusunda belki de hiç olmadığımız kadar sorgulayıcı olmamız gerekli.