Başkanlık rejimine geçildikten sonra kamu kurumlarında muazzam bir kadro patlaması yaşanıyor. Üst düzey mevkiler parti yöneticilerine dağıtılırken, aşağılardaki yüz binlerce ‘devlet işi’ de taban arasında bölüştürülüyor. Kamu personeli sayısı AKP döneminde 2 kattan fazla arttı. Kadrolaşmada ön plana çıkan kurumlar ise kamu bankaları, üniversiteler, döner sermayeler, PTT, Türksat AŞ ve TRT. Ama iktidarın elindeki en etkili araçlar, 2004’ten sonra mantar gibi türeyen Belediye İktisadi Teşebbüsleri (BİT).
‘Vesayetle’ mücadele diye çıkılan yol, yargısal ve siyasal
darbelerle hakimiyet altına alınan bürokratik aygıtın, bir zümreye
hunharca pay edilmesine vardı. ‘Devlet AŞ’deki hisse paylaşımı,
yüksek mevkilerle sınırlı değil üstelik. Başkanlık rejimine
geçildikten sonra kamu kurumlarında muazzam bir kadro patlaması
yaşanıyor. İrili ufaklı yüz binlerce ‘devlet işi’ de seçmeni
müşteriye, oyu CV’ye çeviren klientalist ilişkinin gereği olarak
‘tabanda’ bölüştürülüyor. Ne var ki iktidar burada da sınırlarına
dayanmış durumda.
Kamunun kadrolaşmayla şişmesi, koalisyon hükümetlerine ait bir
maraz olarak görülürdü. Kamusal ağırlıklı ekonomi düşmanlığının
motivasyonu da daima buradan beslenirdi. Oysa aynı siyasi soy
kütüğüne kayıtlı, kamunun küçültülmesini politikalarının merkezine
yerleştirmiş üç tek parti iktidarında kamu personelinin sayısında
dehşetli artışlar yaşandı. Tam da otoriterleşmeyle popülist
alaşımın bir kapta billurlaşmasının sonucuydu bu. Bürokrasiyi ele
geçirilecek mevzi olarak gören sağ partiler, devlet işlerini de
müşterilerine dağıtılacak hisselere böldüler.
Önceki iktidarı “memur devleti kurmakla” eleştiren Demokrat
Parti, kamunun kredi ve KİT yönetimini hızla partizanlaştırırken;
“devlet iş kapısı oldu” diyen ANAP, ekonomi bürokrasisine tarikat
bağlantılı, ABD tedrisatlı ‘prensleri’ yerleştirdi. Üst
mevkilerdeki ‘ele geçirme’ süreci, aşağılara inildikçe alabildiğine
genişliyordu. Demokrat Parti’nin ilk beş yılında personel
sayısındaki artış yüzde 41, ikinci beş yılında yüzde 28 olurken;
ANAP döneminde ortalama yüzde 10’u aşıyordu. (1)
Erdoğan yönetimi ise benzeri görülmemiş bir bürokrasi değişimi
sergiliyor. Yükseklerdeki makam paylaşımı, kamuoyunca yakından
biliniyor zaten. Gelin bu sürecin aşağılara nasıl yansıdığına
bakalım bir de.
***
Pek çok konuda olduğu gibi kamu personeline ilişkin de sağlıklı
verilere erişmek zor. Derli toplu tek kaynak, Cumhurbaşkanlığı
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın yılda dört kez açıkladığı
raporlar. 2019 yılında hiç rapor yayınlanmadı, sonuncusunun tarihi
Mart 2020. Düzenli raporlama 2007 itibariyle başlıyor. Raporlardan
yararlanarak oluşturulan aşağıdaki grafiklerde geçici personelin
dikkate alınmadığını not düşelim. Askeri ve istihbarat birimlerinin
mensupları da yine raporlarda bulunmuyor.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un
açıklamasına göre, 2001’de 2.1 milyon kamu personeli vardı. Bugünkü
sayı 4.6 milyonu biraz aşıyor. Yani yüzde 119’luk bir büyüme söz
konusu. Aşağıdaki grafik 2007-2020 arasındaki seyri gösteriyor:
.
2016’daki azalmada, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki
tasfiyelerin payı var. Özellikle krizin işaretlerinin görülmeye
başlandığı 2017’den itibaren ciddi artış söz konusu. Bu yükselişte
belirleyici olan kadroları da şu iki grafik ortaya koyuyor:
.
2009-2013 arası sözleşmeli personel sayısındaki düşüşün
sebeplerinden biri, bu dönemde öğretmen-sağlıkçı atamalarının yoğun
olması ve ağırlıklı olarak geçici işçi alımlarının yapılması. Her
iki grafikte 2017 sonrasındaki olağanüstü sıçramanın nedeni ise
2018 Cumhurbaşkanlığı ve 2019 yerel seçimleridir. 2007-2020
arasında sözleşmeli artışı yüzde 103, sürekli işçi artışı ise yüzde
205’tir.
Kadrolaşmada önceki iktidarlara kıyasla AKP’nin elini zorlayan
mesele, özelleştirme oldu. İstihdam deposu KİT’ler, 2002-2008 arası
çabucak elden çıkarıldığı için iktidarın seçmen avında, başka
kurumları ön plana çıkardığına tanık oluyoruz. 2007’de özelleştirme
kapsamındaki kuruluşlarda toplam 65 bin 342 çalışan varken, 2020’de
sayı 5 bin 413’e kadar indi mesela. 233 Sayılı KHK kapsamında yer
alan KİT’ler ve bağlı ortaklıklarda da istihdam halen yoğun olsa da
her yıl azalma yaşanıyor. 2007’de 151 bin civarındayken, bugün 96
bine kadar düşmüş durumda.
Peki kadrolaşmada hangi kurumlar KİT’lerin yerini aldı?
.
Kamu bankalarında tepelerde ilginç atamalar yapılırken, son iki
yılda personel sayısında da belirgin artış yaşanıyor. 2007 ile
kıyaslandığında personel büyümesi yüzde 90. Üniversitelerde ise
elbette yeni açılanları da hesaba katmak gerekir. Ama yine de 2018
sonrasında burada da personel enflasyonu görülüyor. Değişim yüzde
72. Kadrolaşmada öne çıkan diğer kurumlar da şunlar:
.
Özel kanuna sahip TRT, PTT ve Türksat AŞ. ile döner sermayeler
ve kefalet sandıklarındaki çalışan sayısındaki artış hayli dikkat
çekici. Her iki grafikteki toplam personelin dörtte üçünün
sözleşmeli olduğunun altını çizelim. Ama kefalet sandıklarından
ziyade döner sermaye bölümlerinde 2010-2018 arası ortalama 50 bin
olan personel sayısı, 2019-2020’de 240 bine dayanmış halde. Bu
kurumlar nasıl bir hizmet yaygınlığına, yüküne sahip ki giderek
artan hızda kadro ihtiyacı doğuyor?
BELEDİYELER KADROLAŞMANIN DA CAN DAMARI
İhaleler, rant sağlama, servet transferi, yandaş kayırma, lütuf
ekonomisi gibi AKP döneminin belirgin özelliklerinin şifrelerini
çözmede bakılacak ilk yer olan yerel yönetimler; kadrolaşma
konusunda da ön planda. Özetle AKP siyasetinin can damarı yerel
yönetimlerdir.
Belediyeler ve onlara bağlı kuruluşlar ile belediye şirketleri,
il özel idareleri ve mahalli kuruluşların personel sayısı 2007’de
230 bin 66 kişiydi. 2020 itibariyle ise yüzde 205 artışla sayı 702
bin 905’e yükseldi. Geçici işçilerin dahil olmadığı bu sayının
büyük çoğunluğu, kadrolu çalışan ve sürekli işçilerden oluşuyor.
Ama yerel idarelerdeki personel artışı son yıllarda esas olarak
Belediye İktisadi Teşebbüsleri’nde (BİT), yani belediyelerin
kurduğu şirketlerde gerçekleşiyor.
.
AKP döneminde, Kamu İhale Yasası’nın etrafından dolanarak yandaş
grupları büyütmek, parti mensuplarını zenginleştirmek amacıyla
mantar gibi türeyen Belediye İktisadi Teşebbüsleri (BİT),
kadrolaşma ve seçmen-müşterilere de ‘iş rüşveti’ dağıtmak
bakımından etkili araçlar oldular. Deyim yerindeyse KİT’lerin
yerini sayısı 150’yi aşkın BİT’ler aldı.
Bütün kurumlarda olduğu gibi burada da 2017 sonrasındaki patlama
görülüyor. Yani başkanlık rejimi ile beraber olağanüstü bir kadro
şişmesi yaşanmış. BİT’lerin çalışan sayısı 2017’ye kadar 260 bin
ile 300 bin arasında değişirken, 2017 sonrasında 350, 2020’de ise
700 binlere fırladı. Neredeyse bütün hizmetlerini ihalelerle özel
şirketlere veren BİT’lerin kadro deposuna dönüşmesi siyasi rantla
açıklanabilir ancak.
İktidarın en fazla şirketi ve bütçe imkanı olan belediyeleri
2019 yerel seçimlerinde kaybetmesi, ‘kadro popülizmi’ne de ağır
darbe indirdi. Çoğu popülist icraatta olduğu gibi iktidarın
tabanında devlet işlerini paylaştırmasının da sınırlarına
dayandığını söylemek mümkün. BİT yönetimlerine atamaları belediye
başkanlarının inisiyatifinden çıkarıp, belediye meclislerine
devretmedeki ısrarın, kayyımların bir nedeni de budur.