Bundan on yıl önce biri çıkıp “gün gelecek ve AKP, CHP’yi Fethullahçılıkla suçlayacak, dahası tabanını buna inandıracak da” dese, gülüp geçerdik. Ama bu oldu.
Aynı şekilde beş yıl önce biri çıkıp “gün gelecek ve AKP, bugün Türkiye’ye davet ettiği Suriyelileri kovacak ve bunu yaptığı için de puan kazanacak” dese, gülüp geçerdik. Ama bu oluyor.
AKP’nin mülteci hamlesi, İdlip’te yaşananlar karşısında gösterilen bir refleks değil, uzun bir süredir üzerinde düşünülen ve geleceğin politik sigortası olarak tasarlanan bir projenin ilk somut adımıydı.
İki gündür Yunanistan hudutlarına sürülen mülteciler, onlarla dayanışmak isteyenlere yönelik saldırganlık, Maraş başta olmak üzere muhtelif yerlerde mültecilere karşı başlatılan saldırılar, çökmekte olan bir iktidarın kendini küllerinden yeşertme çabasının çarpıcı işaretlerini veriyor.
Mülteci düşmanlığıyla görünür olan yeni ırkçı dalganın yakın gelecekte Türkiye siyasetini, siyasi partilerin program ve politikalarını kökten belirleyecek düzeye yükselme potansiyeli taşıdığını görmemek için en azından siyaset ve sosyolojiden bihaber olmak gerekir.
Türkiye’nin demokratik bir ülke olması hayali taşıyanlara göre şu an önlerindeki en büyük engel AKP/MHP iktidarı. Bu yaklaşıma göre Türkiye’nin demokrasiye kavuşması için AKP/MHP’nin gitmesi yeterli.
Oysa bu iktidar, kendinden sonrasında da egemen olacak, belki kendisini, yarattığı ırkçı dalganın rahminden doğuracak hamleler yapıyor.
Üstelik iktidar, Türkiye’yi şimdikinden çok daha şedit bir faşizme hapsedecek ırkçı dalganın tohumlarını atarken, bu zehirli tohumlar tüm siyasi partilerin tabanlarında yeşeriyor.
Bu nedenle mültecilerle dayanışmak, mülteci karşıtlığına direnmek “kuru bir hümanizm” değil, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek bir siyasal tavır.
Irkçılığın mülteci karşıtlığı üzerinden “norm” haline gelmesine, “meşrulaşmasına” mani olmak, Türkiye’nin geleceğini kurtarmakla eş anlamlı. Bu ülkenin geleceğini ya ırkçılık belirleyecek ya insanlığın kazanılmış değerleri.
İktidar, kalıcılığını ilkinde görüyor.
Peki ya muhalefet?
Mülteci düşmanı dalga dindirilemezse, AKP/MHP iktidarda kalsa da kalmasa da Türkiye’nin geleceğini, tabandaki mülteci düşmanlığına eklemlenecek müstakbel ırkçı popülizm belirleyecek.
İstisnaları hariç tutarsak, içinde yaşadığımız toplumun iktidarlara, güçlü olana, yahut güçlü görünene başkaldırma geleneği olmadığını, ama mazluma saldırmanın, güçsüze vurmanın vaka-ı adiyeden olduğunu biliyoruz.
Bu nedenle önümüzdeki seçimin ana propagandasının mülteci karşıtlığına dayanacağını bilmek ve buna şimdiden hazırlanmak, demokratik bir ülke arzulayanların birincil ödevi.
Bu ödev de sınav günü gelip çattığında değil, şimdiden yapılmalı.
Peki muhalefet böyle bir ödev defterinin kapağını aralıyor mu?
Yunanistan sınırına sürülmüş binlerce mültecinin yanında HDP’sinden CHP’sine kadar hiçbir muhalefet partisinin yer almak istememesi, tek bir milletvekilinin bile oraya gitmemesi, ırkçı dalgaya direnme niyetinin pek de güçlü olmadığını, yahut muhalefetin de büyük bir fütursuzlukla yükselen dalganın sularına kapıldığını göstermiyor mu?
Hakkını teslim etmek gerekir ki, AKP müthiş bir popülist siyasi akılla mültecilik meselesini yöneterek, müsebbip olduğu krizi kazanca çeviriyor.
Dün, Suriyelilere “açık kapı” davetiyeleri ilan edilip milyonlarca insan Türkiye’ye taşınırken “insaniyet” puanları toplandı.
Bugün ise on binlerce insan Yunanistan sınırına yollanırken içerideki mülteci düşmanlarının gönlü hoş edildi ve böylece İdlip’te ama esas olarak iktidar gücünde yaşanan kayıpların bir toplumsal tepkiye dönüşmesi engellendi.
Dahası, kendisi “insanlık” sınavında olan iktidar, sınav kâğıdını alıp Avrupa’nın önüne koyarak hamle yaptı.
Olağan zamanlarda iktidarlar kötülüklerine iyilik perdesi çekerler. Savaş barıştır, ölüm yaşamdır, kayıp kazanımdır, tehlike fırsattır mesela.
Fakat iktidarlar zora düştüklerinde, kötülüklerini kötülükle örtmekten çekinmezler. Dünün misafiri bugünün kamburudur, barışma talebi düşmanlıktır, ölümü istememek ihanettir vs…
İktidarlar bu söylemleriyle ömürlerini uzatabilirler ama er veya geç giderler.
Fakat bu tür iktidarların toplumda norma dönüşmüş algılar yaratması, bir sonraki iktidarın yapısını, ideolojisini belirler.
Dolayısıyla bugünkü iktidar ne kadar zayıflamış olursa olsun, kendi söylemini kalıcılaştırmak, bu söylemi kendisini yeniden doğuracak bir rahme dönüştürmek istiyor.
AKP çürürken, kendisini veya bir benzerini yeniden yeşertmek üzere tohumlarını döküyor. Bu tohumların yeşermemesini sağlamanın yollarından biri mülteci karşıtlığı üzerinden yaratılan ırkçılığı püskürtmekten geçiyor.
Ekonomik, siyasal ve toplumsal çöküş, çürüme, anomali kendini ırkçılığın hakimiyetiyle, lümpenleşmenin norma dönüşmesiyle dışavurabiliyorsa, kaybeden iktidar kazanıyor, kazanan muhalefet kaybediyordur.
Sadece bir ezber değil, bir deneyimdir ve arif olan gereken sonucu çıkarmaya ehildir ki, dün Kürtleri dövdürenler, buna göz yumanlar bugünü kaybetti. Bugün mültecileri dövdürenler, onlar üzerinden yükseltilen ırkçılığa itiraz etmeyenler yarını kaybeder.