Taksim ve Kızılay başta olmak üzere bazı il ve ilçelerde kadın eylemlerinin yine polis şiddeti altında gerçekleşti 25 Kasım. Ana teması “İstanbul Sözleşmesi uygulansın” olan eylemleri gerçekleştiren kadınların coşkusu ve kararlılığı, polis şiddetiyle engellenemedi ama. Özellikle kadına yönelik sistematik şiddetin işkence olduğu vurgulanan eylemlerle yapılan basın açıklamalarında ise TCK 96. maddede yer alan “kişinin kişiye eziyeti” hükmünün eril şiddet failleri için on beş yıldır neden hiç uygulanmadığı sorusu da önemli yer tutuyordu. En az İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanması talebi kadar vurgulandı, kadına yönelik ataerkil şiddet faillerinin, işkence yönünden de kovuşturulup, yargılanması gerektiği yönündeki görüşler. İktidar, kadın taleplerine kulağını tıkıyor gibi görünse de yıllardır gündeme taşıdığı kadın karşıtı düzenlemelerin hiçbirisini arzu ettiği şekilde gerçekleştiremediği biliniyor. Saldırıları durdurmak veya öteletmek bile günümüz şartlarında ülkenin muhalifleri arasında sadece kadın örgütlerince elde edilmiş başarılardan. Tüm kadın örgütleri gibi Türkiye kadın hareketi tarihinin en geniş koalisyonu niteliğindeki EŞİK- Eşitlik için Kadın Platformu, elde edilen bu başarının yeni kazanımlara doğru evrilmesi için daha çok çalışmaya kararlı olduğunu kadına yönelik şiddetle mücadele günü etkinlikleriyle bir kere daha gösterdi.
EŞİK, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında uluslararası çevrimiçi toplantı gerçekleştirdi. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyeleri ile Eşitlik İçin Kadın Platformu Buluşması'na Türkiye’den ve dünyadan pek çok kadın katıldı ve İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması için yapılması gerekenler üzerine görüşler belirtildi. EŞİK üyelerinden Prof. Dr. Yakın Ertürk moderatörlüğünde yürütülen toplantıda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Ayrımcılığı Önleme ve Eşitlik Komisyonu (PACE) Başkanı Petra Bayr, şiddetle mücadelede sözleşmenin kritik önemine dikkat çekti. Bayr, İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması önündeki engelleri iki gruba ayırarak değerlendirdi. Birincisi, kadınların şiddetten korunması yönündeki ekonomik sorunlar ve diğeri Sözleşme aleyhine yalan yanlış haberlerden oluşan iki büyük engelle mücadele edilmesi gereğini ortaya koydu. Petra Bayr, Sözleşme’nin aile karşıtı olduğu, eşcinselliği artıracağı ve ülkelerin kültürünü değiştireceği ve bunun gibi iddiaları hatırlatarak şu kritik soruyu yöneltti: “Erkeğin sistematik olarak kadına şiddet uyguladığı kültür mü korunmak isteniyor?”
Macaristan milletvekili ve AKPM Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Komitesi üyesi Zita Gurmai ise konuşmasında ülkesindeki İstanbul Sözleşmesi karşıtlarının yaklaşımlarına da yer verdi ve “Sözleşme’nin, kadınların cinsiyetçi şiddetten korunmasına dair tek bir gündemi olduğunu” ifade etti. Daha sonra söz alan Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Hukuki İlişkiler Komitesi üyesi İsveç milletvekili Azadeh Rojhan Gustafsson, kadınlar için ekonomik bağımsızlığın çok önemli olduğunu ve özgürleşmenin ekonomik güçle olacağını ifade ederek, toplumsal cinsiyet eşitliğinin eğitim, istihdam ve tüm alanlarda feminist bütçeleme gerektirdiğini söyledi. CHP, HDP, İyi Parti’den milletvekillerinin yanı sıra Türkiye’den ve çeşitli ülkelerden toplam 186 kadın aktivist ve siyasetçinin katıldığı toplantıda Türkiye’den vekiller de söz aldı. Sera Kadıgil, Ayşe Acar Başaran ve Şenol Sunat partilerinin İstanbul Sözleşmesi hakkındaki politikaları ile kadın örgütleriyle partileri arasındaki ilişkinin önemine değindiler.
Toplantının açılış ve kapanış konuşmalarında sorunu ortaya koyma ve tüm konuşulanları toparlayarak nihai hedefi işaret etme konusunda son derece başarılı olan Yakın Ertürk’ün şu sözleri kadın hareketinde yer alan örgütlerin pozisyonunun yeniden belirleyeceğini göstermesi açısından önemliydi: “Oyuna dahil edilme stratejisinden oyunun kurallarını değiştirme stratejisine doğru bir gidiş yapmamız gerekiyor” dedi. Karar alma süreçlerine katılım konusundaki çabalarla faaliyet yürüten kadın örgütlerinin son yıllardaki “oyun bozan” performansını biliyoruz. Bundan böyle kadın örgütlerinin, oyunun kurallarını değiştirmek yönünde strateji yürüteceği anlaşılıyor. Eşitlik için Kadın Platformu, yaklaşık bir ay önce, 20 Ekim'de de İstanbul Sözleşmesi'nin saldırı altında olduğu ülkelerden bazı parlamenterler ve sivil toplum temsilcileri ile biraraya gelmişti. Farklı ülkelerden aktivist ve siyasetçilerin katıldığı her iki uluslararası toplantıda ifade edilen görüşler, İstanbul Sözleşmesi karşıtlarının farklı din ve farklı kültürlere mensup olmalarına rağmen organize hareket ettiğini düşündürüyor. Bu nedenle mevcut oyunun kurallarını değiştirmek için kadınların da uluslararası mücadele için ortak hareket ederken diğer sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerle işbirliğini geliştirmek eğilimi öne öne çıkıyor.
25 Kasım 2020 tarihli bu ikinci toplantının kapanış konuşmasında Yakın Ertürk, farklı alanlardaki aktörleri kadın haklarına yönelik saldırılarda bir araya getiren nedir sorusunun önemli olduğunu belirtti. Yakın Hoca'nın sözlerinden geniş bir özet vermek toplantının önemini anlatmak bakımından yararlı olacaktır: “Ataerkil ilişkiler dediğimiz şeyin, sadece kadın erkek arasındaki bir ilişki yapılanması değil; kapitalizm, militarizm gibi farklı eşitsizlik sistemleri ile örtüşen; bazen birbiriyle çakışan bazen birbirini besleyen bir tarihsel serüven olarak gördüğünü dile getirdi. Kadın haklarının bu kadar ileriye gitmiş olmasının, eril gücü her yerde tehdit ettiğini ve eril gücü yerine getirme çabası ile karşı karşıya olduğumuzu, bunun da ortak bir çıkar olduğunu vurguladı. Ertürk, kadınlar olarak “Hak talebimizde özür dileyen bir pozisyonda olmamalıyız. Kendimizi sansürlemeksizin açıkça taleplerimizi dile getirmeli ve taviz vermeksizin örgütlenmeliyiz. Karşımızda çok örgütlü bir sağ koalisyon var. Özür dileme ve uzlaşma vakti geçti. Oyuna dahil edilme stratejisinden oyunun kurallarını değiştirme stratejisine doğru bir gidiş yapmamız gerekiyor.”