“Değerli dostlar, bugün önemli bir gün. Bugün, Türk siyaset hayatına lider oligarşisinin çöktüğü gün olarak, tekelci bir anlayışa dayanan liderlik anlayışının yerine, kolektif aklın temsilcisi olan bir anlayışın yerleştiği gün olarak geçecek.
Bugün, Türk siyaset tarihine parti içi demokrasi geleneğinin yalnızca bir kuru temenni olarak değil, aynı zamanda da bir zihniyet değişikliği ve zorlayıcı tüzük kuralları biçiminde egemen olduğu gün olarak geçecek.
Bugün, Türk siyaset tarihinde her yönüyle şeffaf, seçmenin sorgulamasına ve denetimine açık, yepyeni bir siyasal örgütlenme modelinin kurulduğu gün olarak geçecek.
Bugün, Türk siyaset tarihine, hizmete sevdalı insanların kurduğu AK Parti'nin doğum günü olarak geçecek.
Kutlu olsun.
Ve bugünden sonra Türkiye’mizde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”
Takvim yaprakları 14 Ağustos 2001’i gösteriyordu. Ankara Bilkent Otel'de, mutlak çoğunluğu kapatılan Fazilet Partisi üyelerinden oluşan AKP’nin kuruluşu açıklanıyordu. Yukarıdaki açıklama bizzat Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılmıştı. İnternet ortamında bu konuşmanın videosu da mevcut. Videosunun bulunduğunu söylememin bir nedeni var. Çünkü tek adamlığa itiraz ederek kurulan bir parti AKP. Ve kuruluş nedeni çok açık bir biçimde bizzat Erdoğan tarafından işte böyle açıklanıyor, kendi sesinden duyabilirsiniz. Aradan geçen 20 yılın sonunda bu konuşma çok daha anlamlı bir hale geliyor.
Fazilet Partisi, Millî Görüş’ün kapatılan 3. partisiydi. Parti kapatılmadan önce, ülkedeki politik savrulmalar nedeniyle de “politbüro” olarak adlandırılan, bazen yaşlı olduklarını vurgulamak için kullanılan “ak saçlılar”, bazen de 28 Şubat sürecine atıfta bulunmak için “Balgat çalışma grubu” denilen kadro tarafından da yönetilmekte zorlanılıyordu. Erbakan siyasi yasaklıydı ve emanetçi olarak genel başkanlık makamında Recai Kutan, yani herkesin abisi oturuyordu. Bu da parti içi “itaat” kültürüne aykırı davrananları, “istişare” sonuçlarını kabul etmeyenleri ortaya çıkarıyordu. Bülent Arınç Erbakan’a rağmen grup başkanvekili seçildi. Onu Abdullatif Şener izledi. Parti içinde yönetime açık eleştiriler gelmeye başlamıştı ve kapalı toplantılarda konuşulanlar artık uzun uzun medyada yer alıyordu. Bu bireysel çıkış ya da tepkiler yavaş yavaş örgütlenmeye başladı. Sonuçta tarihinde ilk kez Millî Görüş hareketi içinde organize bir parti içi muhalefet oluştu. Ve yine bir ilk olarak olağan kongrede Erbakan ve ekibine karşı aday çıkardılar. Mevcut yönetime “gelenekçiler” adını veren grup kendilerini de “yenilikçiler” olarak adlandırdılar ve bu kategori kabul gördü.
Tartışmaların yoğunluğuna rağmen, yenilikçiler ve gelenekçiler arasında politik, ideolojik olarak çok bir fark yoktu. Ayrışma da burada başlamıyordu. Millî Görüş hareketi aslında “İslamcı” olmaktan daha çok, İslamî bir söylem ve eylem şemsiyesi altında Necmettin Erbakan’da kişisel olarak anlam bulan bir hareketti. Türkiye’de siyasal İslam’ın temsilcisi olarak peşin kabul gören Millî Görüş, aslında bir Erbakan hareketiydi. Bu nedenle itirazlar da hep kişilere ve onların yönetim anlayışınaydı. Yenilikçiler, partinin 28 Şubat sürecinin travmasını üzerinden atamadığını ve siyasetteki boş alanı dolduramadığını ileri sürüyordu. Gelenekçiler de olağanüstü dönemlerde en önemli kazanımın “varlığı muhafaza etmek” olduğunu dile getirip, Erbakan’ın siyasi yasaklı olmasını eylemsizliklerine gerekçe olarak dillendiriyorlardı. Parti içi demokrasinin olmaması, uzaktan emanetçiyle parti yönetimi ve Oğuzhan Asiltürk’ün paralel genel başkan davranışlarına da eleştiri vardı.
Bu tablo içinde 14 Mayıs 2000 yılında Fazilet Partisi kongresi yenilikçi-gelenekçi mücadelesine sahne olmak üzere toplandı. Yenilikçilerin adayı Abdullah Gül 521, gelenekçilerin yani Erbakan’ın adayı Recai Kutan 633 oy aldı. Bu, hareket için bir devrimdi. “Siyasi yasağı olmasaydı, yenilikçilerin adayı Erdoğan olsaydı sonuç değişir miydi?” tartışması da yararlı bir meseledir. Bu sonuçların ardından yenilikçiler sahip oldukları moral ile parti hakkındaki kapatılma kararını beklemeye başladılar. Bu, onlar için aynı zamanda bir ayrılma gerekçesi de olacaktı.
Ve Anayasa Mahkemesi kararını açıkladı, 22 Haziran 2001’de Fazilet partisi kapatıldı. Yenilikçiler yol haritalarını önlerine koydular ve yeni parti 14 Ağustos 2001 tarihinde kuruldu. Kendilerine politik bir kimlik inşa etmeleri için önce üzerlerinde bulunan Millî Görüş “gömleğini” çıkardılar. AB’ci, daha seküler ve liberal bir kimlik inşasına giriştiler. Bunun için merkez sağdan isimleri hareketlerine eklemeye çalıştılar. Örneğin Meral Akşener, bunların yanında bir süre yer aldı, sonra ayrıldı.
Parti kurulurken bizzat Erdoğan tarafından açıklanan iddialı hedeflere karşın demokratik tüzük daha ilk günlerde fazla gelmeye başladı. İlk tüzük değişikliği parti kurulduktan 5 ay sonra gerçekleştirildi, 2’nci değişiklik ise bu değişiklikten 4 ay sonra oldu. Seçimlere girilmeden 2002 yılında 2 tüzük değişikliği yapıldı. Seçimlerden hemen sonra da 2003 yılında 2 değişiklik daha yapıldı. Tüzüğün mimarlarından olan AKP kurucusu Ertuğrul Yalçınbayır, her tüzük değişikliğine kuruculardan Ersönmez Yarbay ile birlikte itiraz etti.
İlk değişiklik milletvekili ve belediye başkanlığı adaylarının, üyelerin tamamının katılımıyla belirleneceğine ilişkin tüzük maddesi içindi. Seçim tarihi belli olunca tüzükteki bu madde dikkat çekmişti. Yalçınbayır ile Yarbay kurucular kurulunda bu maddenin değiştirilmesine itiraz ettiler, “Siz milletvekili olmak istemiyor musunuz? Bu madde değişmezse il, ilçe başkanlarının elinde oyuncak olursunuz ve milletvekili de olamazsınız” karşılığı aldılar. Oylamada 120 kurucunun 117’si evet oyu kullandı. Bu aslında AKP’nin farklı olmayacağının da ilk işaret fişeğiydi. Daha sonraki yıllarda da toplanan her kongrede parti tüzüğünde değişiklik yapıldı. Yapılan değişikliklerden bazıları o kadar anti-demokratikti ki, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, anti-demokratik olduğu için çok eleştirilen Siyasi Partiler Yasası'nın bile gerisine düştüğü için düzeltilmesini istedi. AKP yönetimi de anti-demokratik tüzük değişikliğini düzeltmek yerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile kavga etti ve konu Anayasa Mahkemesi'ne kadar gitti. Sonuçta tüzük değişikliğinde AKP geri adım atmak zorunda kaldı. Ama bunlar AKP’nin bugününün işaretleriydi. En son yapılan tüzük değişikliğinde Binali Yıldırım için genel başkanvekilliği sayısı arttırıldı ve son dönemki siyasi rotasına ve ortaklarına uygun olarak "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet" ilkesi tüzüğe eklendi.
Parti tüzükleri, partilerin anayasasıdır. Ne yapacaklarını parti programıyla ortaya koyarlarken, nasıl yapacaklarını da tüzük ile açıklarlar. Tüzükte bu kadar değişiklik yapan AKP’nin, programında bugüne kadar hiçbir değişiklik yapmadığını belirtelim. Parti programının içeriğine bakıldığı zaman AKP’nin en büyük muhalifinin kendi parti programı olduğunu da söylemek mümkün. Bunu ayrıca ele alacağız.
AKP girdiği ilk seçimde 3 Kasım 2002’de oyların yüzde 34’ünü alarak tek başına, Abdullah Gül başbakanlığında hükümet kurdu. Erdoğan siyasi yasaklıydı. Deniz Baykal’ın politik nedenlerle verdiği destekle anayasa değişti ve 8 Mart 2003 tarihinde Siirt’te yenilenen seçimlerle Erdoğan önce milletvekili, ardından başbakan oldu. Burada Erdoğan-Gül ilişkilerine bir cümle değinmek lazım: Erdoğan Gül’ü hep kendisine rakip gördü. Bunu da yakın çevresine hissettirdi. Erdoğan’ın Gül’ün Başbakan olmasına da sıcak bakmadığı o dönem konuşuluyordu. Bu iddia nedeniyle Erdoğan, “biraz bekle” demesine karşın Gül hemen başbakanlıktan istifa ederek Erdoğan’a, “kalkmayabilir” dedikleri başbakanlık koltuğunu hemen devretti. Cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesinde de son ana kadar Erdoğan’ın Gül’ün ismine direndiği biliniyor. Cumhurbaşkanı Başbakan ilişkilerinde de pek çok kez, üst düzey bürokratları ve bakanları Gül’e bilgi vermemeleri için uyardığı, onun talimatlarını göz ardı ettirdiği de o dönemin bilinenlerinden.
Devam edecek...