Kurucu kadrolar anayasa hazırlarken hep en yüksek makama liderlerinin oturacağı kesin kabulü ile işe başlarlar. Bu nedenle ya bazen abartırlar ya da pratikte ortaya çıkabilecek meselelerin halledileceğini varsayarak eksik bırakırlar. Türkiye’deki anayasalarda da bunu görüyoruz. 12 Eylül anayasası dahil. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda Atatürk veya İsmet İnönü oturduğu zaman, tek parti iktidarının da doğal sonucu olarak yetki, görev ve sorumluluk alanları da seçilmeleri de tartışma konusu olmadı. Celal Bayar, Atatürk’ün yakın arkadaşı olmasının yanı sıra ilk sivil cumhurbaşkanı olarak çok partili hayata geçmesiyle seçildi. Sorun yaşanmadı. Sorun ondan sonra başladı.
AKP döneminde Gül ismi üzerinden tartışmalar, parlamentoda cumhurbaşkanı seçildikten sonra, yapılan anayasa değişikliğiyle tekrar seçilip seçilemeyeceğini netleştiren düzenleme ile bitti. Tekrar seçilmeyi isteyecek miydi, şimdi bu sorunun yanıtı aranıyordu. Erdoğan aday olmaya niyetliydi. Bu nedenle Gül’ün kapısını tekrar aday olması için ilk o çalmadı, MHP lideri Devlet Bahçeli çaldı ve CHP ile ortak adaylarının olmasını istedi. Gül bu teklifi Erdoğan’dan bekliyordu aslında. Cumhurbaşkanlığına çıktıktan sonra tüm karar alma mekanizmalarının dışına yavaş yavaş bilinçli bir biçimde itildiğinin de farkındaydı. Erdoğan ile yola çıktıkları birliktelikleri ve birbirlerine güvenleri aşınmıştı ve bunun pek çok sebebi vardı. Gül, Bahçeli’nin teklifini çok nazik bir biçimde reddetti. Ardından Erdoğan geldi, Gül’e ve aday olup olmak istemediğini sordu. Soru çok açıktı. Gül soruya soru ile karşılık verdi, “Asıl sen istiyor musun?” Erdoğan ‘evet’ yanıtı verince, Gül “Tarihteki kardeş kavgalarının neye mâl olduğunu bilirim. Bu makam senin hakkın. Karşına aday olarak çıkmam. Putin-Medvedev değişimi de bize yakışmaz. Bu saatten sonra siyasete de dönmek bana ve bıraktığım makama yakışmaz. Ama parti önemli, bunun geleceğini beraber kurgulayıp planlayalım’ dedi. Bu talebe olumlu yanıt veren Erdoğan, partinin geleceğine ilişkin konuyu bir daha hiç açmadı. Adaylığını açıkladı ve devletin gereği olan görüşmeler dışında Gül’ün kapısını çalmadı. Sadece 16 Nisan 2017 referandumuna kadar. Burada Gül “parlamenter sistemden yana” olduğunu söyledi ve meseleyi kapadı. Bunun üzerine dönemin TBMM Başkanı İsmail Kahraman Gül’ü aradı ve en azından Kayseri’de bir program yapmasını istedi. Gül sert bir biçimde bu öneriyi de reddetti. Erdoğan, CHP ile MHP’nin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ile yarıştı ve sonuçta halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı oldu.
Gül’ün görevden ayrılacağının bir gün öncesinde, 27 Ağustos 2014’te toplanan AKP Olağanüstü Kongresi, Gül’ün bürokrasi ve siyasete taşıdığı Ahmet Davutoğlu’nu Erdoğan’ın tercihi olarak genel başkan seçti. Bunu Gül de herkes gibi çıkan haberlerden öğrendi. Çünkü başta ABD’deki gizli Pensilvanya ziyareti ve Suriye meselesi olmak üzere, Dışişleri Bakanı olarak o dönem görev yapan Davutoğlu ile araları soğuktu. Buna rağmen Erdoğan, Gül ile konuşsaydı ve “Genel başkan kim olsun diye?” sorsaydı Erdoğan’ın alacağı yanıt kesinlikle Ahmet Davutoğlu olurdu. AKP’nin ilk olağanüstü kongresinde yaşanan tablo da içinde pek çok ilk barındırıyordu. Anayasanın açık hükmüne rağmen cumhurbaşkanı seçildikten sonra Erdoğan parti genel başkanı ve başbakan sıfatlarını bırakmamıştı. Bu kongreye de seçilmiş cumhurbaşkanı, başbakan ve AKP Genel Başkanı olarak katılmıştı. 28 Ağustos 2014’de Gül görevini Çankaya Köşkü’nde düzenlenen tören ile Erdoğan’a devretti ve aynı gece Ankara’yı terk ederek İstanbul’a gitti.
Fazilet Partisi’ndeki yenilikçi-gelenekçi mücadelesinde, İstanbul kongresinde yenilikçilerin karşısına aday olarak çıkan ve kazanan Numan Kurtulmuş’a Erdoğan sıcak bakmıyordu. Gül’ün, Kurtulmuş’u partiye davet etme teklifine de karşı çıkmıştı. Ama 12 Temmuz 2012’de Saadet Partisi genel başkanlığından ayrıldıktan sonra HAS Parti’yi kuran Kurtulmuş -adı başka türlü ifade edilse de- partisiyle Erdoğan’ın daveti üzerine AKP’ye katıldı. Erdoğan böylece partiyi gelecekte Millî Görüş kökenlilerle birlikte yönetme niyetini ortaya koymuştu. Belki parti içi dengeler için Kurtulmuş ve ekibine ihtiyaç duyuyordu.
Davutoğlu genel başkan seçildikten sonra hükümeti kurma görevini Erdoğan’dan aldı, 29 Ağustos’ta hükümet üyelerini açıkladı. Gezi sonrasında politikasını güvenlikçi hata oturtmaya başlayan Erdoğan bu ısrarını sürdürüyordu. İç Güvenlik Yasası ile polisin yetkileri arttırıldı. AKP 7 Haziran 2015 seçimlerine Davutoğlu başkanlığında gitti. AKP birinci parti oldu ama Meclis'teki çoğunluğunu kaybetti. Erdoğan direksiyona geçerek süreci yönetmeye başladı. Davutoğlu samimi bir biçimde CHP ile koalisyon görüşmeleri sürdürürken Erdoğan, koalisyon kurulmaması ve ülkenin tekrar seçime gitmesini kurguluyordu. Ülke, çözüm sürecinin hemen ardından yaşanan olaylarla terörize olmuştu. Ankara, Diyarbakır ve Suruç’ta patlayan canlı bombalarla onlarca insan yaşamını kaybetmişti. PKK’nın seçim sonuçlarından hoşlanmadığı sonucu çıkarılan hendek eylemleriyle de onlarca insan hayatını kaybetmişti. Koalisyon görüşmeleri olumsuz sonuçlandı, Erdoğan seçim hükümeti kurdurarak tekrar seçim kararı aldı. Bu arada da parti yönetimine tek başına iktidar olacakları garantisi verdi. Öyle de oldu, 1 Kasım seçimlerinde oyunu yüzde 9 arttıran AKP yüzde 49 oy oranı ile tek başına iktidar oldu. Seçim hükümetine bakan olarak giren MHP’li Tuğrul Türkeş parti disiplinine verildi ve partiden ayrılıp AKP’ye geçerek uzun dönem Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptı.
Bu arada Erdoğan Davutoğlu’na parti yönetiminde ya da kabinede kendi ekibini kurmasına izin vermiyor, paralel bir hükümet ve parti yönetimi oluşturarak her şeye hâkim olmaya çalışıyordu. Alınan bazı kararlardan bile başbakan ve genel başkan olarak Davutoğlu sonradan haberdar oluyordu. Erdoğan, Davutoğlu’nun ısrarlarına karşın milletvekili bile olmasına karşı çıktığı Ali Babacan’ın kabineye girmesine onay vermemişti. Kabine ya da parti yönetimi toplantılarında konuşulan mevzularda bir sorun çıktığında belli isimler hemen telefon ile Erdoğan’ı arayıp soruyor ve yanıtı karar gibi toplantıya aktarıyorlardı.
AKP 5’inci Olağan Kongresi 12 Eylül 2015’te toplandı. Davutoğlu bu kongrede kendi listesi ile parti yönetimini oluşturmak istedi ve listeyi Erdoğan’a sundu. Erdoğan itiraz etti ama Davutoğlu başta direndi. Durum bir anda ciddileşmişti. Kendi iradesi ile çok sayıda teşkilat operasyonu yapan Davutoğlu için ‘Erdoğan’a rağmen genel başkan olabilir mi?’ sorusu ciddiyet kazanmıştı. O dönem Erdoğan’ın, Davutoğlu’nun kazanması halinde yeni bir parti kuracağı bile ileri sürülüyordu. Davutoğlu çok sıkışmıştı. Uzun zamandır görüşmediği Gül bile Davutoğlu’na dolaylı olarak kendi listesi ile aday olması için destek iletmişti. Arınç, Davutoğlu’nun yanındaydı. Davutoğlu kongre sabahı Erdoğan’ın listesi ile salona geldi ve kısa süreceği her halinden belli olan genel başkanlık koltuğuna oturdu…
Devam edecek...